lisede huriye hocam vardı edebiyat hocası. edebiyatla ilgili değil ama şunu çok net hatırlarım. bir gün israil'in yine insanlıktan çıktığı bir vakitte derste bir arkadaş hitlerin meşhur sözünü söylemişti. hocamız da hitlerin dünyaya gelmiş en büyük katillerden biri olduğunu, israil'in savunulacak bir yanı olmadığını ama bütün yahudileri öldürmenin hastalıklı bir düşünce olduğunu söylemişti. tabi o zamana kadar evimizde, okulda böyle bir şey duymadığımız için hepimiz şok olmuştuk. garip gelmişti. tabi şu an liseli olan sözlüğün büyük bir kısmı bu hikayeden hocamın pis bir solcu olduğunu çıkaracaktır ( lisede ben de aynı düşüncedeydim. ki şu an solcu da değilim ). ancak o gün huriye hocam benim ufkumu açmıştı. bütün bir topluluğu öldürmeden de çözümlerin var olduğu gibi. şimdi hayata bakışım çok daha farklı. ve bana bu bakış açısını kazandırdığı için de kendisine minnet duyuyorum.
istiklal marşının ilk kelimesi olan "korkma"dır efendim.
liseye yeni başlamışım, herkes birbirini biraz çekingen biraz da meraklı gözlerle süzüyor. hocalar tek tek derslere geliyor, çok umursuyolarmış gibi, hakkımızda sorular sorup çekip gidiyorlar. teneffüslerde üst sınıflar kapıdan şöyle bir alaylı bakış atıp gidiyorlar...
bu sefer edebiyattı ders. şöyle 1.75 civarlarında, kara kaşlı kara gözlü bir adam girdi sınıfa. oturdu masasına defteri yazdı.
sonra ellerini yüzünün hemen önünde kavuşturup bir yandan ellerini birbirinin içinde gezdirirken bir yandan da bizleri hafif kısık gözlerle süzdü. arkalarda oturuyordum ben, o insanları kestikçe ben de baktığı insanlara şöyle bir bakıyordum. kimisi gözlerini kaçırıyor, kimisi gülümsüyor, kimisi de "merhaba hocam" diyordu. şöyle bir bana baktı, gözümü bile kırpmadım. zaten ciddi bir mizaca sahibimdir, ben de ona aynı bakışlarla karşılık verdim. sıradan devam etti...
herkese şöyle bir göz attıktan sonra kalktı ayağa, sınıfın kapısının bulunduğu köşede durdu. kendisine en uzak, sınıfın diğer köşesinde oturan öğrenciye sordu: "buradan senin olduğun yer kaç metredir?" recep cevapladı: "en fazla 7-8 metredir hocam."
"bana bir silgi verin" dedi. hedefine baktı ve o silgiyi recep'e doğru fırlattı. ama ne fırlatma. liseye yeni başlamışsınız ve hocanın biri size var gücüyle silgi atıyor. bir anlam veremedik tabi.
"napıyosunuz hocam yaa" nidaları arasında geçti tahtanın önüne. "size doğru hareket eden şeyin bir silgi değil de kurşun olduğunu düşünün gençlik. şimdi kapıdan silahlı adamların girdiğini ve silahlarını size doğrulttuğunu düşünün. korkar mıydınız.?"
"e tabiki hocam."
"mehmet akif o cepheye bu durum karşısında canını hiçe sayıp giden gençleri düşünerek yazmış şu yukarda gördüğünüz şiiri gençlik. allahın adıyla başlamak yerine "korkma" ile başlamış. korkmayın gençlik. benim dersimde hata yapmak serbest."
kapıdan çıkarken "yarın herkes istiklal marşından ne anlıyorsa, defterinin ilk sayfasına yazsın. ödeviniz bu." dedi ve çıktı sınıftan.
ne güzel anılar biriktirdik seninle gümrah hocam! iyi ol.
Lise 1 not :1=ortalama ile geçti
Lise 2 not :5=en başarılı ders
Lise 3 not :4=iyi gidiyor
Lise 4 not :3=zaten okul bitiyor
Sonra bidaha nerde lazim olacak hafasi hala devam ediyor.
Edebiyat dersi olarak aklıma kalan birşey yok ancak edebiyat hocamız genelde çok sert bir insandı ama bize öğrettiği çok şey vardı. Bunlardan birisi öğretmenler gününde bana hediye almayın bana alacağınız en güzel hediye bir hayır kurumuna yapacağınız yardımın makbuzu derdi. insalara yardım etmeyi seven ve bu konuda öğrencilerini teşvik eden bir insandı Allah ondan razı olsun
ayşe bayırlı diye takık bir edebiyat hocam vardı onu aklıma getiren başlıktır. yıl 2001. lanet olsun sana ey hoca. 3 senede dönem sonu sınavlarına bıraktın hızın indi mi acaba? tipi gözümün önüne geldi yine sinir oldum bak.