ergene yeni girmiş gençlerle uğraşmaktır. yaşının verdiği hisseyatla hepsi birbirinden farklı dünyalara dalarlar. öğrencilerin bazıları sessizdir ağzından laf alamazsın bazısının da ağzında laf tutsun diye debelenirsin. vucutlarının büyük olması çocuk olmadıklarının farkında değillerdir. en büyük amaçları dikkat çekmektir. arkadaşlarından daha az çalışarak daha başarılı olmaktır. bu eğlence içinde koşuştururken üniversite sınavının karşısına duvar gibi çıkacağını bilmezler. öğretmen, tüm bu karmaşa içerisinde çalışır. üzerine düşen görevi yapmak ister.
keyiflidir aslında ilk okul çocukları gibi zorlamaz. ortama ayak uyduran bir öğretmen özellikle de gençse bunu başarabilir işte o zaman derslerin daha zevkli geçmesini sağlar.
ergenlik döneminde kendini kanıtlama çabası içerisinde olan gençlerin başvurduğu ilk insandır. öğretmen napsın atsan atılmaz, dövsen dövülmez hatta öğretmen dayak yer.
tek kelime ile "felaket"tir... alışması da ayrılması da zordur... ama lise öğretmenine sorsanız asla ilköğretimde çalışmak da istemez...
eli ayağıyla, aklı bedeniyle orantısız, çabuk sinirlenen, her duyguyu maksimum yoğunlukta yaşayan, hayata ak yahut kara gözlüklerle bakıp ara renkleri bulunmayan ergenlerle ve onların bitmek bilmeyen soruları&sorunlarıyla uğraşmak, dikkat çekme çabalarına ve bu minval üzre ortaya konan davranışlarına sabretmek, gülmeden anlamaya çalışmak ve onlarla arkadaş olmak zor iştir... güzeldir ama zor bir güzel..
*her haliyle katıksız güzel tanımlamalar yapanların lisede 1 hafta dahi öğretmenlik yapmadığına bahse girilebilecek kadar zordur vesselam...
Yeni yeni kendine gelmeye başlayan, günde azami ölçülerde kimlik buhranları yaşayan, delikanlılığını ispat etmek için en yakınlarını çirkin ihtiraslarına kurban eden ergenlerle muhatap olmak hatta daha da kötüsü onlarla uyum içerisinde bir dönem yaşayabilmek için bu çirkin malozlara güzel sözler söylemek zorunda kalmaktır. Yani Lise yıllarımdan hatırladığım kadarıyla...