bundan 100 yıl sonra akıl hastanelerinde tedavi edilmeye çalışılınacak bozukluk.
neymiş efendim, laissez faire laissez passer'miş. ulan sığır! sen başıbozukları kendi hallerine bırakırsan o da döner sana saldırır. insanoğlu çıkar için anasını bile satacak duruma geldi işte bu liberalizm-kapitalizm bokundan. zamanında frontal lobotomi uygulanan komünist ve sosyalistlerin bu görüşten uzaklaşıp kapitalizm ve liberalizme kaydıklarını ortaya koyan bir araştırma var. eh, ancak beyninin bir bölümü olmayan ya da büyük kapitalistler kapitalizm ve liberalizmi destekler.
dışarıda senin tüm yaşamına düşman insanlar var, giyim kuşamından tut da içtiğin içkiye kadar. bunlara "bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler" dersen o insan kılıklılar gelir, sana önce tecavüz ederler. örnek;
nasıl ki her türden radikal akımlar tulumbayla su basar gibi boş kafalara kolayca doldurulur, liberalizmde ise tam tersi bir iç boşaltma işlemi vardır, her şeyin içi boşaltılır, geriye boşluk ve hava kalır..
Sosyalizm ile girdiği savaşta kazanan ideoloji.
Peki neden sosyalizm kaybetti de liberalizm kazandı.
Çünkü sosyalizm insanları yanlış anladı.
Sosyalizm ve anarşizm insanlara eşitlik vaadetti.
insanlar eşitlik istemiyor ki. insanlar diğer insanlardan üstün olmak istiyorlardı fakat kölelik vb. Sistemler sınıflar arası geçiş yapmasına ümkan sağlamıyordu. Yani liberalizm sınıfları kaldırmadı, sınıflar arası geçiş özelliği getirdi. Bu da sosyalizmin kaybetmesi demekti ve öyle oldu. Dünyadaki renkler, varlıklar, insanlar 1 olmadıkça sosyalizmde egemen olmayacaktır.
sanayileşme döneminde şekillenen ve zaman zaman oldukça radikal versiyonlarına rastlanabilen ideoloji. genel olarak bu ideoloji;
- fırsat eşitliği
- özgürlük
- adalet
- hukukun üstünlüğü
- devletin ekonomiye müdahalesinin minimuma indirilmesi (night-watchman state) ve bunun daha çok mülkiyet hakkını korumaya yönelik olması
gibi fikirler etrafında toparlanabilir. başka bir deyişle; devletin hem toplumsal hayata, hem de ekonomiye pek fazla müdahale etmemesi taraftarıdır liberaller. fakat yeni nesil liberalleri de içerisine alabileceğimiz; new right ve neo-con gibi ideolojileri gözüme dürtüp de "eee, bunlar ne ayak lan o zaman" şeklinde yaklaşımlarda bulunmayınız. ehe, ehe.
neyse. gelelim bu ideolojiye yöneltilen tipik eleştirilere: (derslerden ve okuduğum kitaplardan aklımda kalanları yazıyorum)
1. fırsat eşitliği kavramı her ne kadar kulaklara hoş görünse de özellikle marksistler tarafından ağır bir şekilde eleştirilmekten kurtulamamıştır. çünkü marksistler her alanda eşitlik sağlanmadan ve özellikle de ekonomik eşitlik sağlanmadan; fırsat eşitliği denilen şeyin sadece süslü bir kandırmaca olacağı iddiasındadırlar. en basit örnekle, 2 milyon kişinin öss denilen bir sınava alınması ve öğrencilerin aldıkları puanlara göre okullarına yerleştirilmeleri bir çeşit fırsat eşitliği olarak görülebilir. fakat misal, bu 2 milyon kişinin içerisinde sırf ailesinin zengin olması sayesinde 100 bin kişi özel okullarda ders görüyorsa, özel dersler ve dershanelerle, pahalı kitaplarla eğitimlerini destekliyorlarsa ve geri kalan bir milyon dokuz yüz bin kişi bu şansa sahip değilse; elbette o yüz bin kişinin daha iyi yerleri kazanma ihtimalleri yükselecektir. bu durumda fırsat eşitliği sadece haksızlığın ve adaletsizliğin üzerini örtmek için kullanılan bir kılıf olacaktır.
2. devletin ekonomiye müdahalesinin sıfır olması zaten liberallerin dahi pek mümkün bulduğu bir şey değildir. fakat minimal devlet yönündeki baskılar da büyük buhrandan sonra özellikle keynezin ortaya attığı teorilerle azaltılmıştır. başka bir deyişle, devletin ekonomiden tamamiyle elini çekmesinin pek de istenecek bir durum olmadığı yargısına varılmış ve ekonomide daha yol gösterici bir devlete yönelik talep artmıştır.
bunun haricinde kişisel gözlemlerime dayanan eleştirilerim de var tabi. bu eleştirilere değinmeden önce belirtmek isterim ki liberalizmin sosyal hayata karşı bu serbestçil tutumunu destekliyorum. fakat aynı şeyi ekonomik alandaki fikirleri için söylemem zor tabi. her şey bir tarafa, özellikle amerikadaki şekliyle liberaller, ekonomik durumu iyi olmayan insanlara karşı pek anlayışlı değiller. zaten max weberin de iddia ettiği üzere, liberalizmle protestan ahlakı arasında bir takım paralellikler vardır. onlardan kanaatimce en önemlisi de şudur. protestan ahlakına göre çok para kazanmak, tanrının o kişiye karşı bir mükafatı, ödülü olarak görülür. fakirlik ve çok para harcamak ise tanrının gazabıdır. benzer bir bakış açısı amerikan liberalizminde de karşımıza çıkıyor. örneğin amerikalı liberallerin önemli bir kısmı emeklilik, sigorta vs gibi haklara karşı çıkarlar. onlara göre, herkes bu haklardan parası ölçüsünde yararlanmalıdır. yani durumu olmayan bir kişi, devletin yaptığı yardımlarla 60 yaşında emekli olmamalıdır. eğitim konusunda da benzer bir anlayışa sahipler. mesela amerikadaki okulların durumu buna iyi bir örnektir. bazı okullar ise kendilerinden mezun olmuş insanların çocuklarına, torunlarına ekstradan puanlar vererek onları avantajlı konuma yükseltmekteler. bu durum bariz bir şekilde elitist bir anlayışın ürünü. tabi bunların liberalizmin en hardcore şekilleri olduğunu söylemekte fayda var. neticede her ideoloji gibi artıları ve eksileri olan bir ideolojidir liberalizm de. ama şahsi kanaatimce "komşusu açken tok yatan bizden değildir" diyen bir peygambere sahip olan ve zekat, fitre, oruç gibi ibadetlerle inananlarını fakirlerin halinden anlamaya teşvik eden bir islam toplumunun yapısına, öyle yumuşatılmadan, olduğu gibi sokulabilecek bir ideoloji değildir liberalizm. bu yüzdendir ki bizdeki pek çok liberal de yukarıda saydığım pek çok davranışı sergilemez; onun yerine daha sınırlandırılmış bir liberalizm anlayışını tercih eder.
sosyalizmde ne varsa liberalizm de de vardır. sosyalizmde olup liberalizm de olmayan tek bir şey vardır o da özel mülkiyet liberalizm de yasak değildir.
her zaman devletimiz bu yönetim şekliyle yönetilmiştir peki sonuç;
halk her zaman ezilmiştir, zenginler ceplerine parayı doldurmuştur. Ve halk liberalizmin ne olduğunu bilmediği için bu yönetim biçimini destekler zenginler halka gaz verir ve halkı savunan sosyalizm düşmanı olurlar. kısacası liberalizm zengin içindir.
sınıf farkını yok saydığını dile getirirken, o anda güçlü sınıf hangisiyse o sınıfın daha da güçleneceği, güçsüz sınıfın daha da çökeceği anlamını taşır zira "laissez faire, laissez passer" ama çulsuz vatandaş ne yapacak ki, yine atılımı zenginler yapacak daha fazla zenginleşecek... yoksul daha fazla yoksullaşacak. yaşasın özgürlük.
bireyin ve özgürlüklerin ön planda olduğu düşünce sistemi ama 'bireyin toplumdan önemli olduğunu' falan değil bireylerin her biri tek tek mutlu olursa toplumun da mutlu olacağını savunur.
rahmetli turgut özal, süleyman demirel, mehmet barlas, engin ardıç vb tipteki siyasetçi ve yazarların bağlı olduğu dünya görüşüdür.
genellikle bu görüşe yakın olan kişileri hayali olarak tasvir ederken, kilosundan dolayı çukur bir çenesi olan insanların hepsi liberaldir diye bir genelleme yaparım.