gelişmiş ülkelerin uyguladıkları, geri kalmış ülkelerin ise küfredip durdukları sistem. siz hala sosyalizm ve muhafazakarlık çamurunda boğulmaya devam edin.
Bireyi ve bireyselciliği ön plana koyan bir ekonomik doktrindir. Her şeyin temelinde ekonomi yatar. Ekonomisi iyi olan aile daha mutludur ekonomisi iyi olan toplumlarda daha az gürültü vardır. Evet parayla mutluluk olur. Asıl soru ise para nasıl olur?
Bu sorunun cevabını insanlar 5-6 bin yıl önce bulmuşlar. Serbest piyasa ile, büyük güç olan devletin ekonominin akışına müdahale etmemesiyle.ve başarılı olmuşlar. Bugün bu başarının meyvesini Büyük baş imparatorluklar yiyor.
Örnek; Amerika imparatorluğu, Çin imparatorluğu. Şimdi biri çin komünist falan diyecek. Çin komünizmi yıktı. Liberal ekonomiye geçtiler. Bugün ekonomik güç olarak çok ilerdeler.
Savaştan iki atom bombası yiyen japonlar, ağır bir savaştan çıkan güney koreliler, alp dağlarında inek besleyen isviçreliler bu liberal ekonomi ile zenginleştiler. Sermaye sahibi olanlara güzel davrandılar. Parayı çektiler.
Türkiye eğer liberal sistemi tamamen uygulasaydı emin olun hiç bir şey yapmadan işsizliği bitirirdi. Türkiyenin jeopolitik konumu bile yeter. Aklı selim yöneticiler gelseydi (bence besim tibuk) şu an yıllık kişi başına düşen milli gelirimiz 40 bin dolar aşağısı olmazdı...
insan doğasına en uygun ideolojidir. hayatta kalabilmek için mücadele etmek zorunda olmak ve rekabet duygusu üretimi arttırır. sol ideolojiler gibi aptalla akıllıyı, çalışanla yan gelip yatanı aynı kefeye koymaz.
insanca muamele görmek, insanca yaşamak isteyen herkes mücadele etmek zorundadır.
zamanında türkiye'deki savunucularının çoğunluğunun fetö sempatizanı bir yetmez ama evetçi olduğu ideolojidir. hatta liberalizm'i türkiye'ye tanıtan besim tibuk bile fethullah gülen'in okullarını savunup fetö'nün yargıya sızmasını sadece '' askercilere karşı meşru müdafaa '' olarak yorumlamıştır.
Liberalizm, Batı siyasi felsefesinin başlıca öğretilerinden biridir. Temel değerleri genellikle bireysel özgürlük ve eşitliktir. Ancak bu iki temel kavramın liberalizmde nasıl anlam bulduğu konusunda derin bir tartışma vardır. Farklı gruplar ve coğrafyalar söz konusu olduğunda liberalizmin birbirinden değişik yorumlarına rastlamak mümkündür. Bu farklılıklara rağmen liberalizmin genellikle demokrasi, kapitalizm, din özgürlüğü ve insan hakları ile ilişkilendirildiğini söyleyebiliriz.
Liberalizmin gelişmesinde en büyük pay sahibi olan düşünürler John Locke (1632-1704) ve John Stuart Mill (1808-1873) olmuş ve bu düşünce akımı en çok ABD ve ingiltere’de taraftar bulmuştur.
Liberalizmin erken dönemleri
Liberal olarak tarif edilen siyasal ve sivil hareketin, insanlık tarihinin başından beri var olduğunu söyleyebiliriz ancak liberalizm tam teşekküllü bir doktrin olarak yaklaşık üç yüz elli yıl önce, Kuzey Avrupa’da (ingiltere ve özellikle Hollanda) ortaya çıkmıştır. Liberalizm Orta Avrupa’da, özellikle Floransa’da, 1300 -1400’lü yıllar arasında ortaya çıkmış olan ve Rönesans’ta zirveye ulaşan hümanizmden etkilenmiştir. Aslında bu ülkelerin yoğun ticaret faaliyetleri fikir alışverişine yol açmış, bu da liberalizm fikrinin yaygınlaşmasına neden olmuştur.
1688 devrimi liberal öğreti için bir dönüm noktası olmuştur. Devrimden sonra ingiltere’ye dönen John Locke, “insan Zihni Üzerine Bir Deneme” (An Essay Concerning Human Understanding -1690) adlı eserini yayınlaşmıştır. Eserde bireysel özgürlükleri savunarak liberalizmin ana hatlarını ortaya koymuştur.
Modern Liberalizm
Liberalizm yakın bir tarihte ortaya çıkmış bir düşünce akımı olmasına rağmen günümüzün modern Batılı toplumunun şekillenmesinde büyük bir paya sahiptir. Amerika’da (1776) ve Fransa’da (1789) gerçekleşen iki büyük devrim, liberalizmin temel fikirlerini sadeleştirmiştir. Bunlar; demokrasi, eşitlik, insan hakları, devlet ve din arasındaki ayrım ve inanç özgürlüğüdür.
19. yüzyıla gelindiğinde liberalizm, sanayi devriminin yarattığı yeni ekonomik ve sosyal koşullarla yüzleşmek zorunda kalmıştır. Bu yüzleşme sonucunda yeniden düzenlenmiş, sadeleştirilmiş ve detaylandırılmıştır. Liberalizm; ifade özgürlüğü, kadın hakları ve kölelik gibi konuları felsefenin ana konusu haline getirmiş, başta John Stuart Mill olmak üzere bu fikirlerin gelişmesinde katkı sağlayan birçok düşünür olmuştur. Ardından Karl Marx ve Fransız ütopist düşünürlerin etkisi ile popülerleşen sosyalist ve komünist öğretiler karşısında liberalizm savunucuları görüşlerini yeniden gözden geçirmek, geliştirmek, rafine etmek ve politik gruplar kurmak zorunda kalmışlardır.
20. yüzyıla gelindiğinde liberalizmin değişen ekonomik şartlara uyumlanabilmesi için yeniden düzenlenmesi gerekmiştir. Bu defa görevi yerine getiren düşünürler Ludwig von Mises ve John Maynard Keynes olmuştur. Liberalizm politikaları ve yaşam şekli Amerika’da hayat bulmuş, prensipte başarılı olup olmadığı tartışmalı olmakla birlikte, Amerika’dan dünyaya yayılarak gösterdiği “yayılma potansiyeli” bakımından pratikte başarılı olmuştur.
Son yıllarda liberalizm, kapitalizm krizine ve küreselleşmenin sorunlarına çare aramakta kullanılmaktadır. Bugün medeni bir toplumda yaşayan herkesin liberalizm vb. öğretileri anlaması ve onlarla yüzleşmesi gerekmektedir.
Bunu savunanların düşünceleri bok gibi oluyor ve genelde zenginler destekliyor bu görüşü; çünkü sınıf farkı güden ve zengini daha da zengin yapmak için uğraşan bir görüş. Önerilmeyen görüştür. Yapmayın annem.
tüm ipleri işverene verirsen aç gözlü patronların yanında emekçiler üç kuruş maaşa mahkum kalır patron da zenginliğine zenginlik katar. bunun ucu zenginin daha da zengin olmasına, fakirin de daha da fakirleşmesine gider.
öbür türlü desen devlet baskısı olur, ifade özgürlüğü, demokrasi gibi kavramlar ortadan kalkar. iki ucu boklu değnek.
en iyisi karma ekonomi. ama sosyalizm daha haklı gibi. çalışma hayatına girerseniz bebeler ne demek istediğimi anarsınız.
akp’nin liberal olmadığı konusunda aşırı komik savunmaların yapıldığı başlık. tam bir gerçek liberalizm bu değil çalışması.
arkadaşlar kimse kusura bakmasın, sizin hayal ettiğiniz gibi batılı anlamda stabil, hukukun üstünlüğünün daha sıkı uygulandığı bir rejimin türkiye’de olmamasının yegane sebebi türkiye’nin emperyalist hiyerarşideki yeridir. türkiye yeterli sermaye birikimine hiçbir zaman sahip olamamış; sermaye birikimine sahip be dolayısıyla emperyalist hiyerarşide daha üst pozisyonlarda bulunan ülkelere nazaran, daha çok sömürülen bir ülkedir.
türkiye burjuvazisinin tercihi akp’dir. akp gibi neo-liberal, dışa doğru müdahaleci ve kuralsız bir parti, elbette belirli bir gelişkinliğe erişerek emperyalist paylaşımda daha büyük bir pay talep eden türkiye burjuvazisinin çıkarlarına uygundur. komşu ülkelerdeki iç savaşı körüklemek, başka ülkelerdekilere taraf olmak falan akp öncesi türkiye’nin yapacağı işler değildi. türkiye daha ciddi, belirli diplomasisi olan, öngörülebilir bir ülkeydi. bugünün türkiye’si ise çok daha agresif ve kuralsız. akp’nin türkiye burjuvazisinin bir aparatı olduğu noktasında şüphesi olan güler sabancı’nın damat berat’ı övdüğü videoyu izlesin ya da koç’un akp’li yıllardaki büyüme rakamlarına bir baksın. akp’nin sürekli olarak grev ertlemesi, kıdem tazminatının kaldırılıyor olması da bu işin kreması.
kimse kusura bakmasın: yeterli sermaye birikimi olmayan bir ülkede burjuvazi konağını öldüren bir asalak gibidir. kendisi lehine kuralsızlık, kanunsuzluk ister, nitekim alır. öyle hukuk devleti, güçler ayrılığı falan olmaz. ihtiyaç mevcut üst konumun korunması değil, yukarı tırmanılmasıdır. bunun kuralı da kuralsız olmaktır.
ha bu arada liberalizm batılı ülkelerde çok mu iyi işliyor? hayır. ama makyajlanır. zira dünya’nın geri kalanı büyük ölçüde bu ülkelerdeki refaha çalışmaktadır. bu durum dünyanın geri kalanında çelişkileri sertleştirirken, batılı ülkelerde çelişkileri yumuşatır. dünyanın geri kalanının sefaleti üzerinden gerçekleşen bir zenginlik mevcut.
sosyal liberaller liboş dediğimiz anca alkol ve lgbt propagandası yapan parkta birbirimizi sikmek falanserbest olsun diyenlerdir bizdeki chp genel olarak sosyalist kafada tabii söylemde böyle gerçeğe gelince kapitalizmin kucağına dalıyolar ama biraz bundan da var.
klasik liberaller de piyasaya dokunulmaması gerektiği devletin ota boka müdahale etmemesi gerektiğini söyler özel mülk edinmeyi savunur anayasal haklara ifade özgürlüğü vb müdahaleye kesinlikle karşıdırlar.
klasik liberaller çalışkandır çünkü devlet her bokumu bedava versin günde 5 saat çalışayım o 5 saatte de bi sikim yapmayayım olayına karşıdır.
çok çalışıp çok yemeyi göze almışlardır bizdeki ılık götlü sol ile alakası yoktur.
Şuan ihtiyacımız olan şey klasik liberalizmdir zira ne sosyal hayatta ne de ekonomide piyasada özgürlük kalmıştır,
Ama akp chp bir olmuş bizi sokuk rus ve çin sevdası ile fakirliğin nirvanası olan sosyalizme doğru götürmektedirler
Sol liberalizm, klasik liberalizm, neo liberalizm gibi binbir dala ayrılmış olan görüş. O yüzden liberal deyip geçmemek lazım, liberal dediğiniz adamın içinden azılı bir sosyal devletçi çıkabilir.
Liberalizm, bireysel özgürlük üzerine kurulan bir siyasi felsefe veya dünya görüşüdür. Bireysel özgürlük ve bireysel haklar düşüncesiyle yola çıkan liberalizm, daha sonraki yıllarda farklı türlere bölündü ve bireylerin eşitlik ilkesinin de önemini vurgulamaya başladı. Klasik liberalizm bireysel özgürlüklerin rolünü vurgularken, sosyal liberalizm özgürlüğe vurgu yaptığı kadar; bireylerin eşitlik hakkı ilkesinin önemine vurgu yapar ve özgürlük ile eşitlik arasında denge kurmayı amaçlar. Liberal görüşü savunanlar geniş bir görüş dizisi benimsemekle birlikte genellikle ifade özgürlüğü, inanç özgürlüğü, basın özgürlüğü, serbest ticaret, sivil haklar, seküler devlet, çoğulcu demokrasi ve özel mülkiyet gibi fikirleri destekler.
Turkiyedeki savunucularınin hepsi iki yüzlü değildir. Çünkü liberaller kolektivist ideolojileri savunanlar gibi cogunlukla ortak fikir etrafında diretmez. Farklı liberallerin farklı görüşleri olabiliyor.
Mesela cem toker kendine liberal der. Kemalisti de akpyi de eleştirir.
Rasim ve nagihan da kendine liberal der. Kemalistleri eleştirirken akp'ye tek laf etmezler.
E şimdi nasıl tüm liberallere " iki yüzlü" diyebiliyorsunuz? Tüm liberallerin görüşünü tek tek bilip ona gire mi bu varsayıma vardınız? Cem toker ve onun çizgisindeki liberaller niye ikiyüzlü mesela ?
türkiye'deki savunucuları ikiyüzlüdür. türban yasağına en sert şekilde karşı çıkarlar ancak dinci baskıcı ailelerin çocuklarına din baskısı uygulamasına ses çıkarmazlar. onlara göre ilkokul-ortaokul çağındaki bir kız çocuğunun aile baskısıyla türbana girmesi özgürlükken buna karşı çıkmak faşistliktir. ayrıca çoğu akp'yi destekler. akp'nin yaptığı pislikleri görmezden gelirken kemalizm ve atatürke kin kusarlar. hatta önemli bir kısmı da gizli islamcıdır. dincilerin fino köpeği ikiyüzlü yetmez ama evetçi liboşlar.
Amerikadaki sjw ler bildiğimiz anlamda klasik liberal değil. Abd de liberal denildiğinde bizdeki sosyal demokratlara ( solculara) denk düşer.
Kavram, zamanla değişime uğramış. Bu yüzden abd deki klasik liberaller ( devletin ekonomik ve sosyal hayatta sınırlandırılmasını savunanlar) kendilerine liberteryen diyor.
Cahillerin iddia ettiği gibi 1 veya 2. Dünya savaşının değil 30 yıl savaşları sonucu dökülen kandan sonra ortaya liberalizm çıkmıştır. Elbetteki bugünkü şeklinden çok farklı olarak düşünce ve mezhep özgürlüğü olarak başlamış her olaydanveya kişiden sonra bugünkü halini almıştır.
