mecnun bir fırsatını buldu ve leyla ile başbaşa kaldı. leyla da ondan bir dilekte bulundu.
- ey aşık! neyin varsa getir..
- a ay yüzlü! senin aşkınla ne suyum kaldı, ne kuyum. ne ciğerimde azıcık kan, ne geceleri gözümde uyku. aşkın aklımı yağmadıktan sonra birer birer gitti. şimdi sahip olduğum tek şey yaralı bir kuşa dönmüş canım. senden bir emir bekliyorum, ver dersen onu da vereyim ahu gözlüm.
leyla güldü bu sohbete ve sitem etti
- a yiğit ben sendne bunu ne vakit istesem alırım.başka neyin var?
bu sözün üzerine mecnun biraz düşündü, bakındı, arandı. sonra birden hatırlamış gibi partal giysilerinin eprimiş yakasından çıkardığı bir iğneyi leyla ya sundu.
- vallahi varlık aleminde malik olduğum tek şey bu işte leyla'm. bunu taşımamın sebebi ise sensin a gönlümü alan.. çölde, ovada, dağda, kırda senin hayalini izlerken çok düşünüyorum. görmüyorum ve dikenler ayağıma batıyor. bu iğne onları ayağımdan çıkarmak içindi.
- işte tam da ben onu arıyordum. aşkta gerçek isen, bu iğne sana nasıl layık oluyor a perişan aşık. bencileyin bir güzelin peşindeyken ayağına bir dike batsa o dikeni çıkarmak doğru olur mu? eğer o dikeni çıkarırsan seninkine vefa derler mi? sevgili yolunda ayağına diken batan aşık, onu elbisene takılmış bir gül olarak görmeli değil midir? gül dikeni, bir gül elde etmek için her yıl dikenlere sabrediyor da sen gül fidanından aşağı mısın ki ayağında bir dikene sabredemiyor onu iğneyle çıkarıyorsun. leyla' nın aşkıyla ayağına batan diken, onun başkalarına armağan edeceği yüzlerce gül demetinden daha değerli değil mi yoksa?