edit: öncelikle uzun yıllardır leyla gencer'i bozkurt ilham gencer'in eşi sanıyordum. yanlışımı düzelttiği için noxeca nickli yazara teşekkür ediyorum. bozkurt ilham gencer'in asıl eşi, söz yazarı necla gencer imiş. leyka gencer ise bozkurt ilham gencer'in amcasının eşiymiş. hatalı girimi düzeltmektense o giriye dokunmayıp, yanlışımı en başa tutturmanın daha doğru olacağını düşündüm.
ankara ulusta heykelinin bulunduğu yüce şahsiyet. eşi bozkurt ilham gencer'de büyük bir caz sanatçısıdır.
leyla gencer'de eşi bozkurt ilham gencer gibi ülkücüdür.
başbuğ alparslan türkeş ile karşılaştığında, kendisi için yazdığı şiiri vermiş. şarkının müziğini de eşi bozkurt ilham gencer yapmıştır.
bu eser ülkücülerin en efsane en etkiletici bayrak şarkılarından birisidir.
Bozkurtların Başbuğları kükreyince söğütte.
Soluk yapraklar uçuşur, dökülür bir nefeste
Kanımızdır, canımızdır her şeyimiz bu vatan.
Bastığın yerleri tanı, altında Türk'tür yatan.
Atalardan bize kalan emanettir bu vatan.
Susuz kalsa toprağımız, sularız kanımızla.
Haydi yiğit haydi yiğit haydi yeni akıma.
Ülkümüzün, ülkümüzün cihan varsın farkına.
imamoğlu rahat uyu, sen ölmezsin
intikamın alınacak bozkurtlar etti yemin
Şehit kardaş rahat uyu, sen ölmezsin ölmezsin.
Söz : Necla GENCER
Beste : ilham GENCER
bu videoyu 24:30 saniyesinden sonrasını dinleyiniz. ilham gencer eşiyle birlikte alparsaln türkeş'l karşılaşma hikayesi anlatıyor. devamında ise o şarkıyı okuyor. https://www.youtube.com/watch?v=qZxwLkYdmng
bozkurt ilham gencer, ergenekon davasında, davanın ismine türk destanı olan ergenekon'un isminin verilmesine tepki olarak bozkurt ismini mahkeme kararıyla almıştır. gerçek bir türk milliyetçidir, salt atatürkçüdür.
trt'de tv,'de demiştir ki; yobazlar ihtiyarlamışlardır, ama biz atatürkçüler hiç ihtiyarlamadık!
"Türk - islam" sentezini benimsemiş yöneticiler ve toplumca kuşku ve şüphe ile bakılmış , gerçekten büyük bir yetenek .
Tabi ki opera ya klasik müziğe bir tür zulüm , işkence gibi yaklaşan kültürün de etkisi vardır.
Umarım ülkemizde de zamanla değeri anlaşılır. Dinlemek çok büyük bir zevk.
(bkz: la diva turka)
en siktiri boktan başlıkta dört haneli sayfa rakamlarına ulaşabilen yazarlarımızın leyla gencer başlığı altında 24entrycik yazabilmesi onlar hakkında fikir edinebilmemiz için yeterli bilgiyi sağlıyor.zira herkesin konuşabileceği cinsten bir isim de değil zaten.
zira yaptığı sanatı çok da sevmeyen biri olarak, küllerinin denize dökülme fikriyle şu an zaten depresyonda olan bünyemi derinden sarsmayı başarmış yeti sahibi. sanatçı demiyorum çünkü sadece gırtlağını kullanan birisi olarak tanıyorum. ha uğraştığı alanı seven vardır, saygım sonsuzdur. ama ölüleri yakma * fikrini hep "doğaya zarar vermek" olarak algılamışımdır, zira ister "hıristiyan"lara göre, ister "müslüman"lara göre gömülmüş önemli değil.
(bkz: kremasyon)
hemmen edit: arkadaşlar bilmiyorum dikkat eden var mı, bu entry'nin dinle alakası yok! tamamiyle çevreci bir yazıdır. zira kremasyon başlığı altında zararlarını da araştırmış ve açıklamış bulunmaktayım, körü körüne eksi oy veren cahillerden olmayın. okuyun!
(bkz: oku)
Sabah'ın erken saatlerinde tutmuştuk, Ahmet'le Dil Tarih'in yolunu.. Ahmet, Kışlalı, kuzen.. Dil Tarih'in dillere destan kızlarıyla kantinde hoş saatler değildi bu defa sebebimiz.. Tatil günü ne kantini..Konsere gidiyorduk..
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası o zamanlar, her cumartesi öğleden sonra Üniversite Konserleri verirdi Dil Tarih'in büyük salonunda.. irfan Şahinbaş'ın adını taşırdı aklımda kaldığı kadarıyla da o salon..Konser öğleden sonra 3'te başlıyordu da, biz niye sabahın köründe yollardaydık..
Çünkü o konser başkaydı.. O konser farklıydı. O konser anlamlıydı, muhteşem olmanın ötesinde..
Leyla Gencer ülkesinde söyleyecekti..
Demokrat Parti zadeganı sanki ismet Paşa'nın izlerini silmek ister gibi, çok sesli müziğe pek itibar etmezdi. ilk Milli Eğitim Bakanları, Tevfik ileri, Büyük Tiyatro'daki ismet Paşa'nın koltuğunda gerçekleştirmişti ilk eylemini. ismet Paşa'nın kulağı güç duyduğu için Operaları ve konserleri rahat izlesin diye, o koltuğa özel bir kulaklık monte edilmişti. Paşa oturunca kulaklığı takardı. Demokrat Parti seçimi kazanıp iktidar olunca, ileri, tayin ettiği Tiyatro Müdürüne emir verip, kulaklığı söktürmüştü.
Olayı öğrenen Bedii Faik, zamanın en büyük kısa fıkra ustası "Sayın Savcı, bana hakaret olmayan en ağır lafı söyle ki, Milli Eğitim Bakanı'na onu yazayım" demişti, Bir Damla köşesinde..
27 Mayıs'ın yarattığı o harikulade özgürlük ve coşku havasında, italya'da sürgün gibi yaşayan Leyla Gencer de yurda dönmüştü..
"Artık kendi ülkemde sahneye çıkacağım" diyordu.. Ama çıkamadı.. Yerleşmiş, ağdalaşmış bürokrasiyi aşamadı.. Tiyatro ve Opera'yı yönetenler "Yabancı olsan konuk olarak alabiliriz. Ama sen Türksün, konuk olamazsın. Milano Scala'dan istifa et. Gel bizim kadroya gir, sahneye çık" dediler.. Gencer italya'nın divası, Dünya Operasının yıldızıydı o zamanlar..
"Yapmayın" dedi.. Yaptılar.. "Etmeyin" dedi.. Ettiler.. Leyla'yı kendi ülkesinde sahneye çıkarmadılar.. O da "Gidiyorum" dedi.. Gitmeden önce de bir veda konseri istedi..
"Ben de Üniversitelilerime söyler giderim" dedi..
işte o konserdi, Dil Tarih'te.. Ve üniversite günlerdir çalkalanıyordu.. Leyla'yı dinlemenin tek yolu, kapıyı erken tutmaktı..
Biz Ahmet'le vardığımızda kuyruk oluşmuştu bile.. Saatlerce bekledik.. Sonra kapılar açıldı.. Daldık.. Önce ceketleri fora edip, kız arkadaşlarımıza da yer ayırdık.. "Sizin erken gelmenize gerek yok, biz yer tutarız" diye.. Şövalyeyiz ya.. Ama hadi gel de tut bakalım.. içeri girenler öyle bastırıyor ki, nerdeyse kavga çıkacak.. Millet koridorlarda bile yere oturmuşken, boş koltuk olur mu?.. Üstelik biz Dil Tarihli de değil, Mülkiyeliyiz. Yani dağdan gelip bağdakini kovma olayı.. Bıraktık yerleri tabii.. Konsere bir saat kala kızlar geldi.. Yerde oturanların arasından güç bela sıyrılıp yanımıza ulaştılar.. Yapacak şey yok.. Kucağımıza oturdular tabii.. Salon yer sayısının iki misli dolu, balık değil, ton balığı istifiyiz.. Dil Tarih'ten hesapta olmayan iki kız arkadaş daha gelmez mi o sırada..
Allah sizi inandırsın.. Manzara aynen şöyle.. Ahmet'le ben yan yana oturuyoruz.. ikişer dizimizde ikişer kız oturmuyor, mümkün değil.. Tünemişler adeta.. Saatlerce öyle oturduk biliyor musunuz?.. Günlerce açılmadı, uyuşmuş kaslarım, topal topal yürüdüm.. Ne gam!..
Nihayet Leyla göründü sahnede.. Bir şurup içimize aktı, aktı, aktı.. Nasıl kendimizden geçmişiz.. Nasıl mest.. Nasıl çılgınca alkışlıyoruz..
Ülkesinin bürokratlarının tekmesini yiyen Leyla, gençlerin bu coşkusundan nasıl mutlu.. Ağlıyor.. Hüngür hüngür ağlıyor bir yandan.. Çağıl çağıl söylüyor öte yandan.. Bitti konser ama bitmiyor.. Ne biz bırakıyoruz, ne Leyla gitmek istiyor.. Kaç kez geri döndü, kaç kez bis yaptı.. Bir yandan kalabalık, nefes alacak hali kalmamış, bir yandan saatlerdir tek başına şarkı söylüyor.. Yorgun, sırılsıklam..
Son gidişinde ıslak tuvaletini atmış, sabahlık giymiş üzerine, "Artık tamam" diye.. Ne tamamı.. Alkış, çığlık kıyamet..
"Leyla.. Leyla.. Leyla!.."
Çıktı gene sahneye.. Sırtında sabahlık, elinde havlu.. "Halim bu, beni bırakın artık gençler ne olur" demek için..
Kim bırakır ki.. O halde de söyledi.. Söyledi.. Sonunda bizde hal kalmadı, ne alkış, ne ses.. Öyle bitti konser ve Leyla gitti.. Yıl 1961.. Bu onu sahnede son görüşüm oldu..
Şimdi, dünyadan da gitti Leyla.. Türk'ün sesini tüm dünyada duyuran büyük Diva, tek, biricik Divamız dünyaya da veda etti..
Arkasında o coşku dolu, o harikulade, o unutulmaz günün anılarını bırakarak..
O gün yanımda oturan Ahmet, Ahmet'in kucağında oturanlardan ilgün çok önce gitmişlerdi, çok genç..
Leyla'nın ordaki konserinde yer tutmak için sanki!..