hep aynı tarz komdiler yapan yanında çalışanların hakkını düşüneceğine kendi cebini düşünen yanındaki insanları üç kuruşa çalıştırıp başka işlerde çalışmalarını engelleyip kendine bağımlı duruma getiren kişidir. kadrosundaki hiç kimsenin kendinden öne çıkmasını istemez öne çıkanı harcar.
bir tiyatro kurmanın ve devam ettirmeni zorlukları tüm ünlü baba tiyatrocular tarafından anlatılırken kendisi koca bir çadırı kapaklamış kendince komikçilik yapan zengin palyaço.
o tuhaf mizansenlerin sonunda, oyunu oyunculuğu filan bırakıp ani bir harektle kameraya dönerek "anlayın işte lan" havalarında verdiği yüce mesajlar tadında kendisine seslenmek vardı buradan: ey levent kırca! söylemediler sana ama yeryüzünde yapılacak başka işler de vardı!
ama ne mümkün. dili tutulur böyle bir şeye yeltenenin, taş olur o anda. levent kırca, şimdi anımsanması akla ziyan nice teknikler ve hatta icatlarla mizah yaparak yüzyıllardır ayakta kalmayı başarabilmiş bir insandır. (bkz: mucize) bütünüyle gerçek, sapasağlam ve her an yeni bir olacak o kadar başlatacak kadar yakında...
o açlık grevleri, boşanıp yeniden evlenme yeniden boşanma merasimleri, o mankenler, televole'ler gibi saymakla bitmez komiklikleriyle sonsuza kadar da yer alacaktır hafızalarda.
ne olursa olsun türkiye'yi yıllarca güldürmüş sanatçı.
bir skecinde, oya başar işitme engelliler için haber bültenini sunarken, (zam haberi esnasında) arkadaki küçük ekranda yumruklarını sıkıp, kollarını kendine çekerek yaptığı hareket hala insanın aklına geldikçe güldürür.
bir de türk sanat müziği korosunda söyleyen, söylerken de yanındakilere kıllanan tiplemesi müthiştir.
"Şan, şöhret ve para benim de başımı döndürdü. Kendime LK (Levent Kırca) plakalı cipler aldım. Üç kere bindim, sattım. Şımarıklık yaptım. Her şeyi alabiliyordum, bu güç beni yanılttı ve yozlaşma getirdi. Özür dilerim."
tv programın da sadece devletle polis le belediyecilik ile espri yapabilen bunu yaparkende eline yüzüne bulaştıran adam. son zamanlarında kendisini kaybetmiş ekranda manken bir kızımızı küçük düşürmüş ağlatmayı başarmış düşük kişilik.
10 yaşımda izlemeyi bırakmakla iyi yaptığım program hep aynı konu ve tema üzerinde geçen skeçler demode espriler ve daha aptalca şeyler ve arkasındaki yeteneksizler ordusuyla iğrenç bir program ama jet ski esprisi vasatı aşmıştır.
--spoiler--
Geçen haftanın magazin gündeminde kaybolan bir açıklama Levent Kırca'dan geldi. Belki kendisini toplumsal belleğimizden tamamen silmek isteyenlerin sayısı az olmadığı için kimse üzerinde durmadı, ama bir zamanların en önemli şovmeni televizyonda artık iş bulamamasının sebebini açıklıyordu. AKP iktidarı kendisine karşıymış, o yüzden hangi kapıyı çalarsa çalsın Olacak O Kadar'ı yapamıyormuş...
Sahiden öyle mi, durup bir düşünmek lazım. Düşmüş şovmenlerde sık görülen bir hastalıktır bu. Kendilerine dışarıdan bakamadıkları için yıllar süren şaşaanın ardından bugün düştükleri durumun sorumlusu olarak birini ararlar. Levent Kırca da birden muhalif kimliğini hatırlayıp hazır ulusalcı tepkiler çoğalırken iktidara karşı cephenin yanında yer almayı uygun görmüş belli ki.
Halbuki kendisi bu ülke iktidarlarının belki de en çok kremasını yiyen isimlerden biri. Bugün ekranlarda değilse, bunun Türkiye'nin büyümüşlüğüyle, gözünün açılmışlığıyla daha çok ilgisi var. AKP’nin gündeminde bile olduğu düşünülemez.
Her toplumda olduğu gibi, Türkiye'de de popüler kültürde kimi uyanış anları vardır. Zamanında çok sevdiğiniz, bağımlısı olduğunuz figürlere karşı aklın başına gelmesidir, uykudan uyanma anıdır. Kimi zaman birileri tetikler ya da toplumlar kollektif bir kararla bir sabah uyanırlar ve birilerini artık sevmediklerine, ona artık gülmediklerine karar verirler.
Bazıları kendi sonlarını Güner Ümit gibi getirir. Bazılarının, mesela Hülya Uğur’un miadı dolmuştur çünkü ondan çok daha fantastik uzay figürleri çıkmıştır ekrana. Yahut Okan Bayülgen bir gece yarısı bize Cem Özer'in aslında ne kadar beceriksiz olduğunu söyleyerek sarsmış, gözümüzü açmıştır.
Levent Kırca'nın sonu da benzer oldu: Bir sabah uyandık ve onun artık komik olmadığını fark ettik hepimiz. Nasıl ki bir anda yıllar süren Bizimkiler'e ilgi kaybolduysa Levent Kırca da artık güldürmüyordu.
Bu noktaya gelinmesinde Kırca'nın kendi payı büyük tabii ki. Kendi sonunu kendi hazırladı, denebilir.
Her şeyden önce, yıllarca sahte bir kimlik yansıtmaya çalıştı hepimize; fakir edebiyatı, halk adamlığı rolleri arasında lüks villalarda oturduğunu, lüks arabalarla gezdiğini gizlemeye çalıştı. Bunlar ayıp değildi elbette, hakkıydı da, ama gizlemeye çalışmanın da bir anlamı yoktu.
Yahut, bir açıklık grevi tertiplemeye çalıştı ki kendisinin sonunu getiren belki de son skeç buydu. RTÜK'e karşı tepki adına hiç kimseyi inandıramadığı bir açlık grevi girişimi tezgahlamaya kalktı, ama sonra da yoğun istek üzerine bundan vazgeçti.
Mesela kalktı Belediye'yle kavga etti, Dolmabahçe’de çadır kurup tiyatro yapmak için kampanyalar düzenledi. Sonra o çadırı sattı, orası bugün G-Mall adıyla bilinen sinema, spor salonu, süpermarket kompleksine dönüştü. Hani sanat için onca kavga edilmişti, sanat için izinler alınmıştı, nasıl birden ticari bir satışa dönüşüverdi o tiyatro?
Ekranın önünde ise meşhur ayyaş tiplemesinden bir öteye gidemedi. Onun dilini konuştuğu, taklit edebildiği, dönemin rengine adapte olduğu siyasiler sahneden çekilmişti artık. Özal ölmüştü, Demirel artık renkli ve gündemde değildi. Yeni malzeme bulamadı, Küçük Hüsamettin de ilginç olmaktan çıkmıştı. Çoğunluğun Küçük Hüsamettin'e geçip, zamanında küçümsediği bu lumpen kültürünün egemenliğini ilan ettiğini hesaplayamadı, göremedi. 80'li yıllardaki diskurla idare edeceğini sandı ama yeni televizyon izleyicisi ona adapte olamadı...
Ama en büyük günahı ısrar etmesiydi: Biraz daha fazla para uğruna o kanaldan bu kanala zıplayıp durdukça tekrarlarıyla aslı birbirinden ayrılmaz oldu, habire ekranda görününce yüzünü eskitti. Bir an bile durmayı bilemedi, köşesine çekilip bekleyemedi, yeni malzeme için çalışacak zamanı yaratmadı. Daha çok para kazanmak, daha çok sözleşme yapmak kendini yenilemekten hep daha önemli oldu.
Eğer dursaydı... Bugün belki 80'lerde ilk patladığı TRT günlerindeki kadar fenomen olmayabilirdi, ama kesinlikle daha saygın olurdu. Dursaydı, biraz kendine dışarıdan baksaydı, biraz eleştirilere kulak assaydı çok daha kıymetli hatırlanırdı...
Ama bakıyorum, şimdi hâlâ durmamakta direniyor... Oysa insan emekliliğe de alışmalı.
silik ve iç sıkıcı komedyenlik hayatının gitgide dibe vurması sonrası kafayı cem yılmaz'a takmış durumda. sürekli lüzumsuz kıyaslamalar ve posta koymalar. durmaksızın konuşuyor. yahu kendi de bilmiyor mu, cem yılmaz'ın cebinden 40 tane levent kırca çıkaracağını.