hakkında müslümandı, türkiye sevdalısıydı gibi gerçek mi yalan mı belli olmayan haberler sürekli çıkmaktadır. fakat bana göre onu dünyadaki tüm yazarlardan üstün tutan ne baglı oldugu akım ne de sanatıdır. beni tolstoy hayranı yapan zengin olarak dogup tüm kazandıgı para ve servetini yoksul halkına dagıtıp her haliyle onlar gibi yaşamaya başlamasıdır.
ıvan kramskoy'un tolstoy'u resmettiği çalışmasının adıdır. kramskoy çizdiği bu resim için 'kaderin kendisinden hicbir şey esirgemediği tolstoy , servet , deha , aşk ve üne sahip olduğu halde , huzursuzluk , ölüm korkusu ve rus halkının sefaleti karşısında duyuduğu isyan duyguları içinde yaşadı.' demiştir.
hayatı boyunca vaaz vermiş fakat uygulayamamıştır. fahişelerle sex yapmış hatta bel soğukluğuna yakalanmıştır. mistisizmden de epey etkilenmiş hatta guru olmaya karar vermiştir. hayatı boyunca peygamber olmak istemiş ama becerememiştir. kitaplarında rusya'nın soğukluğu hep hissedilir.
" Güzellik denen şeyin gülümsemede saklı olduğuna inanıyorum. Eğer gülümseme bir yüzü güzelleştiriyorsa, o yüz gerçekten güzeldir. Gülümsemesi görünüşüne bir şey katmıyorsa, o yüz herhangi bir yüzdür..."
hayatı, zekası, eserleri, hayata bakışı bilinmesi gerektiği kadar yalnızlığı ve ölüm anında söylediği iç burkan sözlerininde bilinmesi gereken sadece çağının değil, çağımızında çok çok ötesinde bir algı ve idrakle yaşamış, yazar, düşünür, din adamı ve filozof.
hristiyan anarşizmi teorisine özellikle vurgu yapmak isterim.
pek kabul görmese de, idealar evrenine bakışlar atan nazariye sistemiyle, gayet ilgi çekici bir pratiktir.
teoride kalmıştır diyenlere pratiği tolstoy un ta kendisidir demek isterim.
oluşturduğu reformist yaklaşımın ilk muridi olarak tüm maddi çıkarlarından sıyrılarak, eserlerini insanlığa armağan etmek istemiş, eşinin ve çocuklarının amacına ihaneti ile aslını yitirmiş bir gölge gibi hayal kırıklığı içinde kalabalıklar içinde huzursuz ve yapayalnızım diyerek ne yazık ki hayata veda etmiştir.
''tolstoy dan başka insan yok mu?''
''birazcık huzur.''
tarifsiz derecede trajik bir son.
resmi ilk gördüğümde iki gün aralıksız güldüm gerçi hala gülüyorum ama ara verdim artık.https://galeri.uludagsozluk.com/r/106613/+
resimde ki yorumun şu şekildedir; tolstoy çok iyi söylemişsinde önce bir aynaya bak orspu çocuğu kendine bi çeki düzen ver hay tipini skeyim senin..*
ünlü rus yazardır. elimde anna karanina kitabının orjinal olarak rusça 1982 yapımı eseri bulunmaktadır. antika olarak geçer bu kitap. ayrıca aynı şekilde 1981 yılında orjinal olarak çıkmış olan savaş ve barış kitapları da vardır. hakikaten adam yazar be.
hem büyük bir yazar hem de düşünür hatta hayatının son zamanlarında tüm mal varlığını halkına bağışlamış*, öğretisi geniş kitleleri etkileyen bir ermiştir.
Ömrünün son demlerini konu alan 'last station' * 'aşkın son mevsimi'filmi öğretisini, ermiş kişiliğini, büyük aşkı karısı kontes tolstoy la fırtınalı ilişkisini ve öldüğü istasyonu anlatarak tolstoyla daha da yakınlaşmayı sağlar.
'Mutluluğu ve gerçeği arayın, gerisi size verilecektir ! Oysa insanoğlu gerisini arıyor ; Dolayısıyla bulamıyor...!'
'Başkalarına çamur atmadan önce iki kez düşünün çünkü ; Önce sizin elleriniz kirlenecektir...'
'iyilik yap hatırlanmaz. Yanlış yap unutulmaz..Sen kimsenin yapamaz dediğini yap ; Çünkü söylemeselerde akıllarından çıkmaz...!'
'Zamanın, maddenin, uzayın sonsuzluğu içinde organik bir hücre oluşuyor, biraz dayanıyor ve patlıyor ; işte o hücre benim...'
'Yazı yazmak için okyanus sahillerine giden bir yazar, sabaha karşı danseder gibi hareketler yapan birini görür. Biraz yaklaşınca bir gencin, sahile vuran deniz yıldızlarını birer birer alıp, okyanusa fırlattığını farkeder..Genç adama yaklaşır ve sorar?.. Neden bu deniz yıldızlarını okyanusa atıyorsun..? Genç adam şöyle cevap verir : Birazdan güneş yükselip sular çekilecek ! Onları suya atmazsam ölecekler! Bunun üzerine yazar : Kilometrelerce sahil, binlerce deniz yıldızı var. Bunların hepsini nasıl kurtaracaksın, ne farkeder ki der. Genç adam eğilip yerden bir deniz yıldızı daha alır, okyanusa fırlatır ; Onun için farketti ama...'
'Çok sevdiğin ama geri döndüremeyeceğin kişilerin en kötü yanı ; Onları her hatırladığında, seni tekrar tekrar terk etmeleridir...'
'Öyle davran ki, senin iraden kendini bir kanun koyucu gibi hissetsin. Öyle davran ki, bu davranış yanında insanlığı bir araç değil bir amaç olarak göresin. Öyle davran ki, senin iradenin bir kanun gibi genel geçerliliği olsun.'
'insanın gerçek gücü sıçrayışta değil, sarsılmaz duruşundadır.'
'Ben neyim? Ölümlü olanın bir parçası. Bak işte, bütün mesele bu kelimelerde saklıdır...'
'Hayat bizi dört işlemle sınar : Gerçeklerle çarpar ! Ayrılıklarla böler ; insanlıktan çıkarır ve sonunda topla kendini der.'*
'Elma olgunlaşınca düşer ; Ama neden düşer ? Bir güç onu toprağa çektiği için mi? Ağırlaştığı için mi ? Rüzgar estiği için mi, yoksa aşağı da duran bir çocuk o elmayı yemek istediği için mi...?
ölüm manifestosu
'Her nefis ölümü tadacaktır dercesine bakıyordu gözleri gözlerime ve gözlerimle gözlerine konuş dedim benimle, şöyle başladı
söze ; Gözleriyle görmeyenin kulaklarını da mühürler tanrı. Ve dedi : En kof ceviz bile kırılmak ister, olgun yemişler tutunamaz ağaca..Öyleyse kabuğum kırılacak diye hayıflanmamalıdır insan ; Toprağa düşmemek için çırpınmamalıdır meyve. Düşün ! Birşeyin, geldiği yere dönmesi kadar sevindirici ne olabilir ? Tohumun ağaca, ağacın tohuma dönüşümünden başka bir şey değildir hayat ; Yani ölüm. Fakat insanlar ölüyü kefenledikleri gibi ölümü de kefenlemişlerdir! Ve kefenlenen her şey öldürücüdür ! insana düşen, tüm libaslardan soyulup öylece seyretmektir ölümü ; Yani hayatı. Ölümle savaşmak öldürür hayatı! Çünkü bu hayatla savaşmak demektir, işte gerçek ölüm budur ! Bu hakikati anlamayan kimse, yaşamı ölümle, ölümü de yaşamla kirletir! Böylece bulandırır suyunu ve ; Su içilmez hale gelir...
Bir gün ermişlerden birine sormuşlar; Sevginin sözünü edenler ile sevgiyi gerçekten yaşayanlar arasında ne fark vardır?
Bakın göstereyim demiş, ermiş:
Bir sofra hazırlamış. Bu sofraya sevgiyi dilinden düşürmeyen ama dilden gönüle indirmeyen kişileri çağırmışlar. Hepsi yerlerine oturmuşlar. derken, sıcak çorbalar ve arkasından da derviş kaşığı denilen bir metre boyunda kaşıklar gelmiş.
Ermiş ; Bu kaşıkların sapının ucundan tutup öyle yiyeceksiniz ; Diye bir şart koşmuş.. Öyle kaşığın çukur kısmına yakın yerden tutmak yok , peki demişler ve çorbayı içmeye başlamışlar..Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden, sofradaki hiç kimse, çorbayı döküp saçmadan bir türlü ağzına götüremiyormuş..En sonunda, bakmışlar bu iş olmuyor, çorbadan vazgeçmişler. Öylece, aç aç kalkmışlar sofradan. Onlar sofradan kalktıktan sonra, ermiş ; Şimdi de sevgiyi gerçekten bilip yaşayanları çağıralım sofraya demiş.
Yüzleri aydınlık, gözleri sevgiyle gülümseyen insanlar oturmuş sofraya..Ermiş ; Buyurun bakalım deyince de, her biri uzun saplı kaşığını çorbaya daldırıp karşısındaki kardeşine uzatıp içmişler çorbalarını..Böylece her biri diğerini doyurmuş olarak, şükür içinde sofradan kalkmışlar..
işte; demiş ermiş. Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse, o aç kalacaktır.. Ve kim ki, kardeşini düşünür ve doyurursa, o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz..Şunu da unutmayın ki, hayat pazarındaki alan değil, her zaman veren kazançlıdır...'
'Herkes dünyayı değiştirmeyi düşünüyor, kimse kendini değiştirmeyi akıl etmiyor...'
eğer düşünmeye vaktin varsa bir şeye başlamadan önce söyleyeceğin sözün değerinin olup olmadığını, söylenmesinin değer mi, değmez mi, söylemek gerekli midir, değil midir, bir kimseye zarar verir mi vermez mi diye düşün.
sonra söyle.
önce düşün sonra söyle ve artık yeter denilmeden önce dur.
insan söz söyleme yeteneği ile hayvandan üstündür, fakat ağzına geleni söyleyerek gevezelik ederse hayvandan aşağı olur. insanlar nasıl konuşulması gerektiğinin dersini alırlar, ama en büyük ilim; nasıl ve ne zaman susulması gerektiğini bilmektir. konuştuğun zaman sözün susmaktan daha değerli ve yüce olmalıdır.
konuşmak ve susmak üzerine ne kadar önemli bir mesaj vermiştir üstad.