(bkz: gay gibi mor giyinmek) başlığını açmasından da anlaşılacağı üzere 14 buçuk yaşındaki yazarımtrak. yağmur yağıyor kumdan kalelerini yapamıyor ondan sözlüğe yazıyor. yaz gelince parka gidicek abisi idare edin.
bana eskiden beri tanıdığım biri gibi gelendir. böyle bazı insanlar vardır, "gülünce sıcacık gülen, gözleri erguvan.. sevgi neydi? sevgi neydi? *" iyi ki var olandır. sayesinde biraz da olsa her şekilde iyi vakit geçirdiğim adamdır.
çok centilmen bir yazar. yazdığı bir entryden dolayı, benim alındığımı düşünerek hemen mesaj atmıştır. böyle incelikli bi insan. tebrik ettim doğrusu ve de teşekkür ettim burdan bir kez daha. *
bugün bir kez daha görüşme fırsatı bulunmuş olan yazar. neler yapmadık ki? avukatların gelecekteki halleri üzerine kısa soluklu tahlillerden tutun da karikatürlere, yaşanmışlıklara kadar daldık birarara ama bir rahat vermediler ki gözlük müdavimleri... neyse artık, bir dahaki sefere diyor ve selam ediyoruz.
"uyutulmak" konusundaki tutarlı ve yerli gözlemlerine kefaretimi sunduğum futbolcu, yazar, sinema tutkunu...
bir insanın tek birşey veya tek birşeyci olamayacak bir donanıma sahip olduğuna inandığımdan ve bu adamda da bu potansiyeli gördüğümdendir belki bilinmez muhabbet etmeyi seviyorum.
konuya dönecek olursak uyutularak aldatılırız ve aldatılarak yaşarız hayatı. bunun adına da en sonunda ölmek deriz biz. üçüncü dünya savaşı mı? çıkmaz arkadaş. bunun için bir sebep yok ki günümüz şartlarında... mesele tetiklenmiş paranoyaların işe gelmesinde. insanlara, hayatları boyunca onlarca şey anlatılır... yaşanmış, uydurulmuş, şişirilmiş onlarcası. ve temelde o kadar saftır ki insanoğlu hemen yer bunları. sürekli "-miş" ekleri ile çekimlenmiş olan duyulan geçmiş zaman eki ile yargılar sunulur huzurlara. sistem oldukça güzel işliyor. ve ruhumuza işlemiş bu paranoya. ebeveynlerle başlıyor bu durum da temelde "yemeğini yemezsen dilenciler götürür seni.", "erken uyumazsan polisler alıp hapise atarlar." şeklinde geçer çocukluk dönemi ve suçlamayı da o zamanlarda öğreniriz. misal kapıya elin sıkışınca kapı dayak yer şakacıktan gibi... sonra okuldaki eğitimciler de bunu körüklüyorlar. "anlattıklarımı ezberlemezsen ahmet rasim'de okursun" derlerdi misal bize (ahmet rasim de o dönem için fatih semtindeki en boktan lisedir). hayatının geri kalan kısmında da bu durum pek değişmez.
uyutulmak mı kardeşim? çok uzatıp da boka sarmasını istemiyorum konunun, temelde böyle birşey işte.
santra yaparak dahi asist yapabilen bir yazar.*
kendimi belçika maçındaki oktay derelioğlu gibi hissettim lan. o da golünü atmıştı ama yanılmıyorsam sami yen'de 3-1 yenilmiştik...
yıllar önce bugün, sırf cavo'ya korner golü atmak için doğduğunu düşündüğüm, iyi ki doğmuş yazardır. pişmanlıktan uzak bir yaşı, yaşaması dileklerimi iletirim kendisine de...
yıllaağr önce bugün doğmuş. evet bu çok mühim bilgiyi de sizinle paylaştıktan sonra, bu adamın doğuşunu neden kutladığınızı sormak istiyorum. neden lan neden?? hani kendi yapımında bi emeği geçse bi nevi. atomu mu parçaladın? element mi buldun? nedir insanları bu kadar sevindiren anlamıyorum. he sen git bi element bul, valla o zaman ben kutlarım hacı.
efendim kendisi sevdiğimiz bir kardeşimiz olarak lügatımıza girmiş yazar dostumuz. 6. nesildir kendileri. bundan sonra istanbuldaki ayağımızdır. pek sevdik.