tam ben bu yazıyı sana yazdım 'a yazarken dinlenecek şarkı. *
en az 5-6 tane yazı yazmışımdır bu şarkı için.. yaz(a)madıklarımı saymıyorum bile.
morrissey'imin sesini zaten geçtim, sözler insanı mahvetmenin ötesine götürüyor.
gözleri kapalı dinlemek lazım ama bunu!
o melodiler, adamın sesi, tınılarıyla insanı dünyanın başka ucuna götürüp,dolaştırıyor.. ve sonra da, o kıtada bırakıyor işte, yerden kaç mil yüksekten atıveriyor ama, acımadan sanki.
"say, would you let me cry on your shoulder.."
"i've zig-zagged all over america, and i can not find a safety haven.."
daha hangi bir sözünü yazayım? şarkıyı her dinleyişimde farklı bir sözü gözüme daha çok çarpıyor.
gözüme değil, yüreğime, aklıma çarpıyor desem.. daha doğru olacak.
hakkında onlarca yazı yazsam bile bana ifade ettiklerinin kelimelerin yetemeyeceği şeylerden bu eser. tarifsizliklerinle kal benle, hatırımda morrissey'in kadife sesiyle, aradaki müziklerinle, yaptırdığın yolculuklarla, anımsattıklarının yüzlerce katı duygularla yaşa bende...
aşık olduğum şu hayatta, ve bütün bu bağlılığa değen/değecek olan bir iki nadir soyut olarak kal ve hiç de gitme..
günde birkaç defa dinlenilmeden kendini eksik hissettiren eser'dir bana göre.
nasıl yazmışsın ve de yapmışsın sen bunu diyorum morrissey'e. ne de güzel ninni gibisin sen!
insanın gözlerinin önüne her şeyi, getirendir. geçmişi çokca, geleceği azıcık da..
hüzünlü mü, yoksa başka nasıl bir sıfata sahip olduğunu daha kavrayamadım bunun.
hakkında sayfalarca yazabileceğim bir eserdir kendileri ama. diğeri için; (bkz: i know it's over).
dinleyene ilaç mıdır, yoksa daha fenalaştırır mı, bilinmez.
sadece kendini morrissey'in * sesine bırakmak bendeki tanımı.
geç fark ettiğim ancak dinledikçe vazgeçilemeyen bir morrisey şarkısıdır.
sözleri de çok güzeldir ama acıtır nedense.*
sözlerinden ziyade arada bazı geçişler vardır, adamın söylediği kelimeleri telafuzu ve o akışlar derken, evet insanı ağlatabilir. *