An itibariyle yazarın 10 romanından 8'ini bitirmiş bulunmakyatım
Kaiken ve Sisle Gelen Yolcu hariç hepsini okudum.
Şeytan Yemini okuduklarımın arasında kesinlikle en iyilerdendi...
Siyah Kan, Leyleklerin Uçuşu, Kızıl Nehirler ile kafa tutacak hatta bazı bölümleri daha başarılı diye nitelendirebilirim.
Kitap hakkında bilgiler verip gereksiz yere spoilere neden olmayayım. Ama kitapta bolca; ana karakterin bitmek bilmeyen yolculukları, satanizm, hristiyanlık, camel sigara ve her zaman ki gibi müthiş ceset tasvirleri yer alıyor.
sağlam kurgu, yaratıcı cinayetler, sürükleyici bir hikaye fakat yoğun bir hristiyan muhabbeti söz konusu. satanizm, ölüme yakın deneyim; bunlar sıkmıyor ama hristiyan muhabbeti beni gerçekten sıktı. kitap 2 haftadır elimde resmen. söyleyenlerin aksine beni de 300-350. sayfadan sonra sıkmaya başladı çünkü sonunu tahmin etmeye başladım. ilk kez bir grangé romanında sonunu tahmin ediyorum, tahminlerim yavaş yavaş doğru çıkıyor ve bu gerçekten kötü bir duyguymuş. bu da demek oluyor ki benim için, grangé romanlarında sonu tahmin edecek kıvama geldiysen bu yazarın kitaplarından artık zevk alamazsın. ya da çok mu üst üste grangé okudum bilmiyorum. 520 sayfalık bu romanın 100 sayfasının bomboş olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. kimine göre 150-200 sayfa... gereksiz uzatılmalar var. olay uzadıkça betimlemeleri de canınızı sıkmaya başlıyor. halbuki sisle gelen yolcu kitabı da 677 sayfaydı, bir sayfasında bile sıkıldığımı anımsamıyorum. uzamasından sıkılma olayı sanırım hikayeden hikayeye değişiyor. tüm bu olumsuzluklara rağmen anlatış tarzının kahramanın ağzından olması güzel. grangé bu anlatış tarzında da iyiymiş diyor insan. açıkçası bu kitaba beklentilerim biraz büyük başladım belki de sıkılmamın sebebi budur. ama ilk kez grangé okuyacak insanlara tavsiye edilebilecek bir kitap olduğunu düşünüyorum tabi.
--spoiler--
kitapta önce luc'ün sonra da mat'in aynı kıza aşık olması sizce de çok zorlama bir tesadüf değil mi? ayrıca ben de henüz bitirmedim ama son 400 sayfanın içine girdim, bu kızda var bi tuhaflık. kesinlikle iyi biri değil, tuzağa düşürecek gibime geliyor. ve mat'in katil hakkındaki görüşüne katılıyorum bence sonu böyle olacak zira diğer görüş oldukça komik ve gerçek olamayacak kadar saçma.
kitabın tasarımı ilk olarak ilgilimi çekmişti. satanik sembollerin olduğu kırmızı bir tasarımı vardır.
arka kapak tanıtım yazısını okudum ve kitabı aldım.
okumaya başladığımda ilk sayfalar biraz sarmadı gibi oldu, sonrası aman tanrım kitabı elimden bırakamadım. okurken midenize kadar korku ve gerilim hissedeceğiniz bir polisiye romanı. sonucu tahmin edilemez derecede iyi kurgulanmış. *
--spoiler--
300. sayfadan sonra bildik grange romanı heyecanı ve aksiyonuna başlıyor. ilk 300 sayfayı okurken ne kadar sıkılıp yorulduysam gerisi çorap söküğü gibi gelmekte.
--spoiler--
koloni, kurtlar imparatorluğu, taş meclisi, kızıl nehirler arasında okunması en zor olanı. bunları 3 günde okuduysam, bunu 1-2 haftadır ara ara okuyorum. kitap hem bir 100 sayfa daha uzun, hem chapterlar arası boşluklar yok, hem de 150 sayfa boyunca ana hikayeye giriş yapılmıyor.
ekstra not: alabros kelimesi yine geçiyor doğal olarak.
ekstra not 2: bu sefer seks de varmış, ben devam edeyim en iyisi.
son 300 sayfayı soluk almadan okuduğum mükemmel polisiye-gerilim. ama ana karakterin biraz mal olmasından kaynaklanan bir uzama söz konusu. hani orda ben olsam ana karakter bi 200 sayfa daha kısaltırdım o romanı. sonuç olarak yazdığı tüm romanlarda uykusuzluk problemi çektirten grange'nin yeni başyapıtı..
grangé'nin kendi tarzında klasını konuşturduğu harika bir polisye - gerilim romanı. hikayenin başında ilk yüz sayfa yavaş ilerlese de devamında yaşanan gerilim ve heyecan yetiyorda artıyor bile. kitap kahramanın ağzından yazılmış, kurgusu insanı hiç sıkmıyor. polisiye-gerilim kitabı olması nedeniyle hikayede anlatılan grangé tarzı yaratıcı cinayetler ve katillerin kullandığı yöntemler bazı bünyelere ağır gelebilir. siyah kan 'dan sonraki en iyi grangé romanı. kesinlikle tavsiye edilir.
polisiye-gerilim dendiği zaman aklıma gelen ilk kitaptır. yazar coşmuş, coşturmuştur. kurgusuyla sizi duvardan duvara vurur. ben demiyorum, okuyanlar diyor.
kızıl nehirlerden sonraki en iyi jean christophe grange romanı.klasikleşen grange romanlarının aksine roman tam bir polisiye havasında.satanizm ve ölüme yakın deneyim hakkında geniş bilgiler içeren romanda kişiler ve olaylar muhteşem bir şekilde kurgulanmış. ana karakterin "ruhban okulu mezunu katolik bir polis" olması ve bununla birlikte gelen derin hristiyan muhabbeti başlarda sıksa da kitaptan hiçbir şey götürmüyor.
okuduğum en harika polisiye-gerilim.**
sigara içmeyen insanın canı bile camel çekiyor kitabı okurken; hem de filtresiz.
kitapta sık sık hristiyanlık temeline dayanan ögelere yer verilmiş ama yabancılık çekmeden anlayabiliyorsunuz bu olgulara uzaksanız bile. ve okumaya başlayacaksanız başlarındaki sıkıcılığa aldanmayın, bir yerden sonra kitabın içinde kayboluyorsunuz.
kısacası polisiye-gerilim seven herkesin okuması gereken bir kitap.
grange'nin diğer kitaplarına göre içinde daha fazla ayrıntı bulunduran fransa turist rehberi gibi kitap. hayatımda fransa görmeden beni paris'e bıraksalar emniyeti, lyon'u,besancon'u falan bulurum, oradan lozana bile geçerim.
kurgu:her zamanki gibi harika
cinayetler:çok orjinal
bitiş:grange gerçeği çok baştan savma.
Şuan okumakta olduğum kitap. Jean Christophe grange ın okuduğum 5. kitabı. Yanlış hesaplamadıysam geriye 2 kitap kalıyor. Diğer kitapları gibi süper aksiyonu olan kitaptır.
grange'nin 5. kitabıdır. ilk 70 sayfasında çok sıkılırsınız sonra elinizden bırakamazsınız.eğer daha önce bu adamın kitabını okımamışsanız ilk bu olsun.
çok fazla etkileyici bir kitaptır. sonu ise çüş oha yuh yok artıktır. özellikle sayfalar ilerledikçe elden bırakmak imkansıza dönüşmektedir. bu kitaptan sonrada jean cristophe grange a hayran olmamak elde değildir.
okunası bir kitaptır. bazen bu kitabı okurken olayları kafanızda canlandırırsınız ve kendiniz yaşıyormuş gibi olursunuz. jean christophe grange her romanında bi sigara markasına takar. şeytan yeminin de camel e takmıstır. kurtlar imparatorluğunda ise marlboro ya.
her kitabinda farkli bolgeler, ulkelere ugramayi, farkli konulari islemeyi tarz haline getiren yazarin bu sefer ki gezisi uzakdogudur. Sayfalar ilerledikce kitaptan ayrilamadiginizi, bir solukta bitirme istegi doagcak icinizde. tum isleri rafa kaldirip kitaba odaklanacaksiniz. aile bireyi, sevgili.. hepsi sizin elinziden kitabi almaya calisicak.
kitabi okurken size ogudum en yugun zamani secmeniz ve kahvenizi, biskuinizi hazir etmenizdir. aksi durumda yerinizden seks ya da wc icin kalkarsiniz.