kendisi beyaz sesi siyah şarkıcı. tıpkı johhny cash gibi. şarkılarını dinlediğinizde aşkınız tarafından 5 dakika önce terkedilmiş gibi yoğun duygular hissedersiniz. alıp götüren hisseden hissettiren mükemmel bir ses. famous blue raincoat parçası ise adamı ağlatır.
everbody knows/herkes biliyor şarkısında son yüzyılda yaşanan vahşi kapitalizmi '' tane tane'' anlatmış ozan şarkıcı.
" herkes biliyor atılan zarların hileli olduğunu
herkes yuvarlıyor zarları, parmaklar üst üste
herkes biliyor iyi insanların kaybettiğini,
herkes biliyor dövüşün hileli olduğunu,
fakirlerin fakir kaldığını, zenginlerin daha zengin olduğunu herkes biliyor;
bu hep böyleydi böyle gidiyor,
Cohen, temmuz ayında kaybettiği 'ilham perisi' sevgilisi Marianne Ihlen'e yazdığı mektubundaysa, "Sanıyorum ki çok kısa bir süre sonra peşinden geleceğim" demişti.
haziran ortasında bile soğuk bir evde, belki de kanımızda dolaşanlar yüzünden üşüyorduk, tanımadığımız insanlar duvardaki çerçevelerden gözlerini devirip çıplak ve çiğ biriktirmiş bir sarmaşık gibi üzerine serildiğimiz antika mobilyalara bakıyordu. fonda sayın cohen çalıyordu. terliydik, aşıktık, mutluyduk.
kızıldı akşam, kayalıkların arkasında, yeni kazılmış bisiklet yolunun tepeciklerine tünemiş denize bakarken yarım incir çekirdeği kovuğunda bir kavga ediyorduk. kafalarımızda sayın cohen çalıyordu. hararetliydik, aşıktık, umutluyduk.
biri sadece iki kişilik beş masadan ibaret loş bir barda, başım önüme düşmüş, kelimeler önce aklımda sonra dilimde birbirine karışırken mikrofon sehpasına dayanmıştım. fon bizdik, sayın cohen'den çalıyorduk. sarhoştuk, aşıktık, şaşkındık.
tüm kutuları açıp, tüm kitapları yerleştirdikten sonra biraz öpüşmeye karar vermiş, şarabı tütünü hazır ettikten sonra teyze yadigarı pikapa teyze yadigarı bir plak koymuştuk. fonda sayın cohen çalıyordu. yorgunduk, aşıktık, araftaydık.
kurtuluş'ta bir meyhanenin muşamba kaplı masasındaydım, rakı içiyordum, meze bitmişti, sigaraya yeniden başlamıştım. radyoda, evet evet fonda, sayın cohen'den bahsediliyordu. karışıktım, aşıktım, umursamıyordum.
bir şehirlerarası otobüste, uykuyla uyanıklık arasında gidip geliyordum. fonda sayın cohen çalıyordu. arnavutköy'de ortaköy'e mutlu bir haberle sırıta sırıta koşuyordum, fonda sayın cohen çalıyordu. acelem vardı, vaktim çoktu, derdim yoktu, kalbim boştu fonda sayın cohen çalıyordu.
içime mutluluk doluyor, ciğerime kasvet çöküyor, burnuma bir boya kokusu geliyor, genzimi kışlık bir is yakıyor, bahar rüzgarı hatıra taşıyor, yaz güneşi gözümü alıyordu, değişmiştim, aşıktım, büyümüştüm fonda sayın cohen çalıyordu.
şimdi yine fonda sayın cohen çalıyor. demek ki göçüp gitse bile benim masamı terk etmemiş, kurallarını otuzumdan sonra öğrendiğim bu oyundan henüz çıkmamış.* biraz da yeni yerini güzelleştirsin, benden ruhuna teşekkürler.
"belki de gitmem gereken kilometrelerce yol vardı,
ve tutmam gereken sözler."
ve sözünü tutup ön güverteye ulaştı güzel insan,ve el sallamaktadır bizlere.. https://www.youtube.com/watch?v=46cSksKVzzs