yüzyılın en boktan icadı. şimdi bundan elli yıl önce bu gözlük camlarını gözümüze sokacaz daha iyi görecez dese adamın biri bsg der çay koymaya yollardınız. peki ne değişti de bu kadar popüler oldu derseniz; hep bu inekler * yüzünden derim. adamlar gözlüğün imajını zedelediler yıllarca. mesela güneş gözlüğünün alternafi olarak güneş lensi var mı? yok. neden? çünkü güneş gözlüğü başlı başına bir karizma aracıdır. sonuca varmak gerekirse kullanışsız bir icattır. belki de ben her sabah takmaya çalışırken ilk dersi kaçırdığım için bok atıyorumdur neyse...
sevgilisine rahatça sarılamayan, gözlüklü insanlarla tokalaşırken sürekli sorun yaşayan, hayat denilen çetrefil abidesinde sürekli gözlük yüzünden 2. sınıf olan, soğuk ortamdan sıcağa girince dakikalarca buğusuyla cebelleşen, burnun şeklini bozan bu gözlük denen protez den kurtulmak isteyen insanlar için üretilmiş son teknoloji, kullanımı gayet rahat renkli ve renksiz olabilen gözbebeği kılıfıdır.
insanı dörtgöz lakabından kurtaran,yüzünde ağırlık olmadan net görmeyi sağlayan icat.fakat bazen gözüne batması, gözünü kurutması ve baş ağrılarına sebebebiyet vermesi nedeniyle insanı illet ettiren, rüzgarlı havalarda çerçeveli gözlüklerini özleten de bir icat. (bkz: çelişkide kalmak)
gözlük kullandıktan sonra lense geçenler için asrın mucizesidir. şeffaftır, canın isteyince çıkarabilirsin, her hangi bir enfeksiyon ya da uyumsuzluk durumu yoksa varlığını dahi unutursun. gelgelelim o enfeksiyon ve uyumsuzluk anlarına. . kırmızı gözlü canavara çevirir insanı, hayattan bezdirir, kaşınır batar. bunu önlemek için daima temizliğe önem vermeli, makyaj yaparken kalemle rimelle gözü çıkarmamaya gayret etmeli. çalışırken gözüne toz vs. kaçabilen kimseler (bkz: diş hekimleri) gözlerini kesinlikle çok iyi korumalı. çok uzun yılların lens kullanıcısı olarak gözlük kullanan ve lens kullanma imkanı olan herkese şiddetle öneririm. benim asıl takıldığımsa güzelim gözlerine o renkli lensleri takıp da gözlerini tarkan filminde tarkanı sarıp denizin derinliklerine götüren o dev ahtapotun gözüne çevirenler. gözüm renkli olsun! tamam olsun da biri sağa biri yukarı bakıyor? bu hiç mi önemli değil yahu. iyi peki gözün mavi olsun ama bana doğru bakma. korkuyorum. . *
ilk taktacğında yurtta kalıyorsan ve ne yapacağını bilmiyorsan başka bir arkadaştan yardım almak zorunda olduğun şeydir. üstelik o acemilikle birde ters takarsan batmanın verdiği acı ile nasıl tekrar çıkartıp takacağını düşündürendir. fakat yıllar ona da çağre oluyor ve alıştırıyor merak edilmemelidir geçecekdir.
5 seneden beri kullandığım vazgeçilmezim.lensi takıp çıkarırken ilk başalrda zorluklar çekilsede alışınca aynaya bile bakmadan takıp çıkarılmaya başlanır.ancak en önemli hususlardan bir tanesi lensi takarken ellerin temiz olması gerektiğidir.aksi takdirde kıpkırmızı gözlerle dolaşmak,damla kullanmak ve iyileşene kadar gözlük takmak zorunda kalırsınız.
ortalama 3-4 yıldır kullandığım ancak başlarda kullanmakta baya bir zorlandığım hededir.
aynayla bütünleşiyordum yahu ilk takacağım zaman, insanın içi bir garip oluyor. düşünsene abi, gözüne sokuysun incecik bişeyi; bir de tam gözbebeğine denk getireceksin yoksa batıyor filan. gece yataken çıkarıcaksın, yoksa gözüne yapışıyor, çıkarırken zorlanıyorsun.
gözlük kullanmak yerine lensi tercih eden bir bünye olarak memnunum ama ben lensten. belli zaman sonra alışıyosunuz takıp çıkarmaya, hem otobüse/dolmuşa bindiğinizde de buharlanmıyor. *
bugün ben de girdim bu lens olayına hafız. o bana girmesin diye nasıl dua ediyorum bir bilseniz. (girmesin derken gözüme batmasın mealinde ahaha, ne fesatsın lan osman abi) ibne meredi gözümden çıkarıcam diye kıçımı yırttım resmen. bir ara "kızım sok parmağını gözüne kör ol bitsin bu çile gözlükmüş lensmiş lazermiş ko g*tüne" dedim, lakin sonra josh holloway'i ve gamzelerini canlı canlı görmediğimi hatırlayıp, "görülecek ve yaşanacak daha çok şey var ceni" diye kendime tokat attım. işte öyle.
ha, lensleri de çıkardım bu arada. şimdi özel solusyonlarının içinde dinlenip muhtemelen "yarın naapsam da ceninin gözüne batsam" diye plan yapıyorlardır. olsun lan. kör olmadan o meretleri gözümden çıkarmanın verdiği mutluluk sebebiyle osman abiyle birleşip bi sığıra girmeyi düşünüyoruz, maksat kurban olsun, maksat sevincimizi belli edelim. hem bayram da geliyor, sevaba gireriz fena mı.
ilk defa takacaksanız; arka fon müziği barış manço'dan gülpembe'dir. biraz korkar biraz da heyecanlanırsınız. "ulan nasıl bunu gözümün üstüne koyacam?" dersiniz. daha sonra; tersini düzünü keşfedersiniz lensin. beyninize laf geçiremezsiniz, göz kapakları sürekli oynar. insanın kendi beyninin; kendi gözüne kendi parmağı* ile bir şey yapmayacağını anlatamaması da ilginç tabi. denersiniz, denersiniz. 1. lensi takarsınız bir gözünüze. garip bir görüntü oluşmuştur. bir göz görür, diğeri aynıdır. aynadan görmeyen gözünü kapatırsınız, sonra; "anaa, bizim şofben arçelik'miş" dersiniz. sonra diğeri için biraz daha kolaydır işiniz. ev ahaliainin karşısına çıktığınızda; gözleri yeni açılmış türk filmi karakterlerine benzetirler sizi. lensi ilk çıkardığınızda da gözlerinizin bozuk olduğuna inanamazsınız. ha derseniz ki; "ulan it kaç defa taktın, kaç defa çıkardın?" . taktım da henüz çıkarmadım.
(bkz: suni göz)
göz rengini değiştirmek için takılan lensler, insanı yaratığa dönüştürme çabasından başka bir şey değildir.
yeminlen bakamıyorum gözlerine. kızlardaki zaten berbat, takan erkeklerin de gay olduklarına dair söylentiler var.
farklı fokal uzunluklarda ve farklı görüş açılarına sahip oldukları üzre; bazı lensler sabit odak uzaklığına sahipken, zoom lensler değişken odak uzaklığına ve görüş açısına sahiptirler. lensin kalitesindeki en belirleyici özellik, keskinlik ve ışık algılama hassasiyetidir, bilen bilir. hassasiyeti/kalitesi arttıkça, ücreti de artıyor bu meretin. ışık algılama hassasiyeti 1:1 olan bi lens satın alıyorsun misal, akabinde de küsküyü yiyosun maddi olarak, eheehe. bunun gibi yani. "bu kadar paraya değer mi?" dersen, "değer" derim abi, imza attığı işlere bakıp "mına bile kor hatta" diye amiyane ama tatlı bi tespitte bile bulunurum. lens önemli. önemli.
bir genç kızın gizli defteri adlı edebiyatımızın temel taşı olan romanda serra, lens taktırmak üzere doktora gider. bundan sonrası bir yanlışlar silsilesidir. o zamanlar da gözlüklü olan ben bu kitabı okur ve optiğe gittiğimde kitaptan öğrendiğim bilgiler yüzünden rezil olurum. neden mi? haydi bakalım nedenlere:
1)serra doktora gözünün numarasının neden ölçüldüğünü, zaten gözlük numarası olduğunu sorar. doktorun cevabı, gözlükle göz arasında mesafenin olduğu, lensin gözün üstüne yapıştığı--aynen yapıştığı der--ve bunun önemli bir fark yarattığıdır. yalan söylüyorsun ipek abla, numara değişmiyor.
2)lense alışabilmek için yeşil cübbe giyip oturduğun, dört saate kadar uzatılabilen seansların olduğu ifade edilir. külliyen yalan ipek abla, ne seansı? şak diye takıyorsun.
3)lensten mercek diye bahsedilir. ulan hiç mi fizik bilmiyorsun, duymadın yahu? lens ne mercek ne, sağolsun bir yazarımız bahsetmiş kontakt lense kim mercek dedi şimdiye kadar?
4)lensin sürekli düştüğü, araman gerektiği ifade edilir. haydi bu olabilir, kitabı 1989 da yazmışsın, ki o zamanlar yumuşak değil sert lensler vardı ve bunlar düşebiliyordu. ama yeşil cübbeyi hiç duymadım yoksa cübbeli ahmet hocadan mı bahsediyorsun?
iğrenç anılarınız olmasına sebep olabilen ürün. eğer yanınızda lens solüsyonu yoksa ve lens gözünüze batıp gözyaşları içersinde kalmanıza sebep olduysa, aynı zamanda da 5 dakika sonra sınavınız varsa yapılacak tek şey lensi çıkarıp tükürüğünüzle temizlemektir. lensi tekrar göze takma aşamasında uzayan yapış yapış tükürük midenizi kaldıracaktır ama anlık bir kararla tekrar gözünüze taktığınız an tüm sorunlarınızın çözülmüş olduğunuzu görürsünüz.
amerika'daki kornea nakli ameliyatlarının yarısının hatalı kontakt lens kullanımı ile ilişkili olduğu bilgisi akılda tutularak, mecbur kalmadıkça takılmayan zımbırtı.
(bkz: gözüme bir şey kaçtı)