Bir zamanlar, uzak diyarlardan birinde bilge bir sultan yaşardı. Her hükümdar gibi onun da etrafı onlarca yağcıyla ve soytarıyla doluydu. Sarayında hangi odaya girse iltifatların, övgülerin bini bir paraydı:
Siz gelmiş geçmiş en kudretli sultansınız, efendim!
Sultanım! Kimsenin, hiçbir şeyin gücü sizinkiyle boy ölçüşemez.
Sizin kudretinizin yetemeyeceği hiçbir şey olamaz, efendim.
Siz sultanların sultanısınız ey aziz hükümdar. Kimse size itaatsizlik etmeye cesaret edemez.
Dediğimiz gibi, sultan aklı başında biriydi ve bu tür aptalca sözleri duymaktan bıkmış usanmıştı.
Bir gün deniz kenarında yürürken, her zamanki gibi kendisine övgüler yağdıran saray ahalisine ve adamlarına bir ders vermek istedi.
Benim bu dünyadaki en büyük insan olduğumu söylüyorsunuz, öyle mi? diye sormuş adamlarına.
Sultanımız! diye atıldı hepsi bir ağızdan. Sizin kadar kudretli, sizin kadar büyük hiç kimse gelmedi bu dünyaya.
Yani herşey bana itaat eder, diyorsunuz, öyle mi? diye devam etti sorularına sultan.
Kesinlikle efendimiz diye karşılık verdi saraylılar.
Dünya sizin önünüzde eğilir ve size ram olur.
Demek öyle, dedi sultan. O zaman bana tahtımı getirin ve kıyıya koyun.
Derhal sultanımız.
Ve tahtını hemen getirip kumların üzerine yerleştirdiler.
Denize yaklaştırın, diye seslendi sultan. Tam şuraya, kumsala koyun.
Sonra tahtına oturdu ve önündeki denize bakmaya başladı. Biraz sonra adamlarına sordu:
Bir dalganın gelmekte olduğunu görüyorum. Sizce ona emir versem durur mu?
Sultanın adamları ne diyeceklerini bilemediler.
Hayır, demeye de cesaret edemediler. Sonunda, Siz emredin dalga size itaat edecektir Sultanım demek zorunda kaldılar.
Pekala, dedi Sultan da. Ey dalga, sana emrediyorum:
Dur! Deniz, sana da emrediyorum: dalgalanmayı bırak!
Daha sonra, sessizce bekledi sultan. O arada, küçücük bir dalga geldi, sahile vurdu. Dalga onun ayağını da ıslatmıştı.
Bu ne cüret?diye bağırdı ayağa kalkan sultan. Ey deniz! Derhal geri dön! Sana önümden çekilmeni emrediyorum. Bana itaat et!
O daha bunları söylerken, bu defa daha büyük bir dalga gelip ayaklarını ıslattı. Uzaklardan geçen bir gemiden dolayı olsa gerek, dalgalar büyüdükçe büyüdü. Öyle ki, sultanın tahtı suların içinde kaldı. Sadece ayakları değil, elbisesinin etekleri de ıslandı. Bütün bu olup bitenleri hayretle izleyen saraylılar, fısıltıyla sultanlarının aklını kaçırıp kaçırmadığını soruyorlardı birbirlerine.
Evet, dostlarım dedi sultan adamlarına dönüp. Öyle görünüyor ki, sizin inandığınız kadar kudretli birisi değilim ben. Bakın şu küçücük dalgalara bile sözüm geçmiyor. Nerede kaldı, denizlere, dağlara, dünyaya hükmedebileyim !!!
edit : formata uyduğu sürece, yazarlar istediği kişinin başlığı altına entry girme hakkına sahiptir. burası kimsenin babasının yeri değildir. zurnanın son deliği olarak müdahale ederse onu bilemem tabi !
seviyesizlikte ve saygısızlıkta son noktaya ulaşmıştır. ne günlere geldik arkadaş, 19 mayıs' ı kutlamak bile suç oldu.
madem 19 mayıs ' a saygı duymuyorsun, bari "türk milleti için önemli bir yer edinen tarihi güne" saygı duyanlara bir nebze saygın olsun.
eğer ki o kutlama yazısını görmek istemiyorsan al kovanı, küreğini, git çocuk parkında kumdan kale yap yeğenim, burda işin ne !!
çalışkan bir militandır. nihilist görünümlü misyonunun farkında yazardır. çok az entrysinde misyonunun dışına çıkar.birisi ayar vermeye kalkınca sinirlenir 8-12 yaş seviyesi hakaretler yağdırır. sakin kalabilse belki daha başarılı olacaktır ama. (#5558970)*
en çok kullandığı kelimeler: salak, aptal, sığır, civciv, lavuk, postalyalar, kemalist sanrısı, kemalist boku, kemalist malı gibi terimlerdir.
bana youtube'a erişmenin farklı bir yolunu göstererek, adilcevaz'da lazca türkü dinleyip kendime gelmemi sağlamış en asil duyguların insanıdır. macar kızları yattı, ruslara hücum... *