le petit prince

entry492 galeri34 video1
    67.
  1. sadece çocuk kitabı olamayacak kadar güzel, insana bakış açısı kazandıran bir başyapıt. "türk diktatörü" der bir yerde. * konuyla ilgili güzel bir yazı olaraktan;
    http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=161203
    çocuk kalbi ve şeker portakalıyla kesinlikle kıyaslanamaz. bambaşka bir şey. * * *
    2 ...
  2. 66.
  3. sanat eserlerinde felsefe problemleri dersinde bokunu çıkardığımız okunası ama felsefesi çıkarılmayası kitap. *
    2 ...
  4. 65.
  5. ölmeden önce okunması zorunlu 40 kitap listesinin 21.sırasındaki kitap.
    online okumak isteyenler için: http://www.1001kitap.com/Cocuk/kucuk_prens
    (bkz: ölmeden önce okunması zorunlu 40 kitap)

    edit:
    Fransız yazar ve pilot Antoine de Saint-Exupéry'nin en ünlü romanı.
    Roman New York'ta bir otel odasında yazılmış, 1943'te yayımlanmıştır.
    Kitapta Exupéry'nin çizimleri de bulunur.
    Basit bir çocuk kitabı gibi görünen ama aslında yaşam, sevgi ve aşk hakkında derin anlamlar içeren Küçük Prens'te bir çocuğun gözünden büyüklerin dünyası anlatılır. Sahra Çölü'ne düşen pilotun Küçük Prens'le karşılaşması ile başlayan kitapta Küçük Prens'in ağzından Saint-Exupéry, insanların hatalarını ve aptallıklarını, büyüdükleri zaman unuttukları basit çocuk bakışını vurgular.

    Kitapta Küçük Prens'in yaşadığı asteroidi (B612) bulan bir Türk astronomdur. Hatta bu astronom asteroidi uluslararası bir kongrede anlatır ama fesli kafası ve doğulu giysilerinden dolayı kimse onu dinlemez. Ama bir Türk diktatörün kıyafet devrimi yapıp herkesi Avrupalı gibi giyinmeye zorlamasından sonra aynı astronom bu defa modern kıyafetlerle kongreye katılır ve herkes ikna olur.

    Atatürk'ü ve kıyafet devrimini eleştiren bu satırlar yüzünden uzun yıllar
    Türk okuyucusu kitabı sansürlü okudu. Yine bu yüzden kitap
    2005 yılında ilköğretim öğrencilerine önerilmek üzere
    hazırlanmış olan 100 Temel Eser arasından çıkarıldı.

    Dünya çapında çok okunan ve çok sevilen bu kitabın yazarı Exupéry,
    kitabı yazdıktan 6 yıl sonra Le Petit Prince adlı bir uçakla
    keşif uçuşu yaparken Akdeniz üzerinde kaybolur ve
    bir daha kendisinden haber alınamaz. Fransa'da
    çok sevilen Küçük Prens'in resmi
    50 franklık banknotların üzerine basılmıştır.**
    0 ...
  6. 64.
  7. --spoiler--
    - unutma, dedi tilki, gülün için harcadigin zamandir gülünü bu kadar önemli yapan.
    - gülüm için harcadigim zaman... dedi küçük prens, hatirlamak için

    ----

    "..güzelsiniz ama bossunuz, diye ekledi. kimse sizin için canini vermez. buradan geçen herhangi bir yolcu benim gülümün size benzedigini sansa bile, o tek basina topunuzdan önemlidir. çünkü üstünü fanusla örttügüm odur, rüzgardan korudugum odur, kelebek olsunlar diye biraktigimiz birkaç tanenin disinda bütün tirtillari ugruna öldürdügüm odur. yakinmasina, böbürlenmesine, hatta susmasina kulak verdigim odur. çünkü benim gülümdür o.."

    ----

    -senin ordaki insanlar, dedi kucuk prens, bir bahcenin icinde binlerce gul yetistiriyorlar ama yine de aradiklarini bulamiyorlar.
    -dogru, bulamiyorlar dedim.
    -aslinda aradiklari tek bir gulde, ya da bir damla suda bulunabilir.
    -evet, haklisin dedim.
    -ama kordur gozler. insan ancak yuregiyle baktigi zaman gercekleri gorebilir...

    ----

    "bir yildizda yasayan bir çiçegi seviyorsaniz, geceleyin yildizlara bakmak hostur. ve geceleri gökyüzüne bakarsin. herseyin çok küçük oldugu gezegenimi gösteremem sana.. belki böylesi daha iyi. yildizim senin için herhangi bir yildiz olsun. böylece gökyüzündeki bütün yildizlara bakmayi seveceksin.."

    ----

    "sizler gibi, benim gibi küçük prensi sevenler için, evrenin kimbilir neresindeki bir koyunun bir çiçegi yemis ya da yememis olmasi çok önemli bir seydir.gökyüzüne bakin. kendinize 'acaba koyun çiçegi yedi mi, yemedi mi?' diye sorun. bakin her sey nasil da degisiyor. ve bunun neden bu kadar önemli oldugunu büyükler asla anlayamazlar..."

    ----

    "gülünü senin için önemli kilan, onun için harcamis oldugun zamandir... evcillestirdigimiz seyden sorumlu oluruz... "

    -----

    -sen de kendi kendini yargilarsin, diye karsilik verdi kral.en zoru da budur.insanin kendini yargilamasi baskasini yargilamasindan daha zordur.iyi yargilamayi basarirsan, gercek bilge oldugunu kanitlamis olursun.

    -dogru.herkesten ancak verebilecegini istemek gerek dedi kral.

    -----

    -ama aglayacaksin! dedi küçük prens
    -elbet, biliyorum, dedi tilki
    -öyleyse bir sey kazanmis olmadin
    -kazandim, dedi tilki, bugdaylarin rengi yüzünden...

    ----

    "çölü güzel yapan," dedi küçük prens, "bir yerlerde bir kuyuyu gizliyor olmasi..."

    --spoiler--
    1 ...
  8. 63.
  9. saint-exupery'nin küçükler okurken eglensin büyükler okurken ögrensin diye yazdigi minik romani.ünv ikinci sınıfta iken gördüğüm en gereksiz ders olduğunu düşündüğüm çevre bilimi dersinin menapozu aşmış hocası tarafından tüm sınıfa zorla okutturup vizede sorumlu tuttuğu çoğu insanın gözünde çocuklara göre olan güzel eser.
    0 ...
  10. 62.
  11. 61.
  12. çocuklarla filozoflar arasında ne kadar büyük benzerlikler olduğunu bir kez daha hatırlatan kitap.
    3 ...
  13. 60.
  14. 59.
  15. her gece yatmadan önce mutlaka bir kere devrilmesi gereken kitaptır. çocuklar için yazılmış gibi görünse de aslında büyükler için yazılmıştır. yazarı aslen pilottur.

    --spoiler--
    küçük prens gül diyalogları
    --spoiler--

    --spoiler--
    küçük prens tilki diyalogları
    --spoiler--

    --spoiler--
    küçük prens'in çizimleri yorumlaması
    --spoiler--
    3 ...
  16. 58.
  17. bana tanımaktan ve öğrencisi olmaktan gurur duyduğum hocam mehmet sobacı'yı hatılatan kitap. kendisi farkı dillerde yazılmış küçük prens koleksiyonu yapmaktadır; o bakımdan.
    1 ...
  18. 57.
  19. küçük prens çiçeğe sorar: insanlar nerde?
    çiçek:..hiç bilinmez..kökleri yok,bu da onları tedirgin eder..

    küçük prens tilkiye sorar:evcil ne demek?
    tilki anlatır:ancak evcilleştirdiğin şeyi tanıyabilirsin. beni evcilleştirmek istiyorsan biraz uzakta oturacaksın,beni seyrediceksin ve her gün biraz daha yakınıma geliceksin. ağzını açmayacaksın çünkü dil yanlış anlamaların asıl nedenidir. beni evcilleştirirsen birbirimize gereksinimimiz olur..sen benim için dünyada tek olursun,ben senin için dünyada tek olurum..

    küçük prens cevap verir: evet anlıyorum. bir çiçek var ki sanıyorum o beni evcilleştirdi..burada epey gül gördüm, çok güzeller ama bir işe yaramazlar.benim gülüm hepsinden önemlidir. çünkü suladığım o..

    benim gülümü bu kadar önemli kılan ona harcadığım zamandır.eğer bi şeyi evcilleştirirseniz ondan sorumlu olursunuz. ben gülümden sorumluyum..
    4 ...
  20. 56.
  21. felsefe bölümünün insan hakları ve etik dersinde okutulan kitap.
    3 ...
  22. 55.
  23. antoine de saint expury' nin, 2. dünya savaşının acıyla geçen yıllarının ardından, çocuklarını ne kadar özlediğini farkedip yazdığı kitap.

    --spoiler--
    expury almanlar tarafından tutsak edilir. hapisteyken bir alman subayı ile göz göze gelir ve gülümser. sohbet ederler, birbirlerine ailelerinin resmini gösterirler. derken amerikan uçakları hapisaneyi bombalar, bu arada expury' nin hücresinin kapısı açılır. açan kişi alman subayıdır. ' hadi git ' der ve onu serbest bırakır.
    --spoiler--

    2. dünya savaşının yarattığı yıkımın expury' nin aile özlemine karışıp yansıttığıdır kitap. expury' nin, bir anlamda kendini ve barış ütopyasını sorgulamasıdır.
    2 ...
  24. 54.
  25. küçük prensin gizemine ve sevimliliğine yakışan fransızca ismi.
    1 ...
  26. 53.
  27. o prensin bir gün sizi bulucağını umut ederek okunası kitaptır.
    2 ...
  28. 52.
  29. Euro çıkmadan önce fransız 50 franc ının üstünde küçük prens resmi bulunmaktaydı.
    3 ...
  30. 51.
  31. fransız yazar saint-exupéry nin kaleme aldığı dünyanın en çok satan kitapları arasına girmiş ne yazık ki zaman zaman çocuk kitabı muamelesi gören mükemmele yakın felsefi yapıt.

    kitapta uçağı arıza yaptığı için sahra çölüne zorunlu iniş yapan yazarın küçük prensle karşılaşması ve küçük prensin ilginç aynı zamanda etkileyici yaşama bakış tarzı anlatılır.

    (bkz: le petit prince)
    1 ...
  32. 50.
  33. kitabın tamamı da bölümlere ayrılmış şekilde burda bulunsun.
    tanrı copy paste i yine korusun,ama o bile zor olabiliyomuş.
    ama her şey küçük prens *için..
    6 ...
  34. 49.
  35. Bu, benim için dünyadaki en güzel ve en hüzün dolu görüntü. Bir önceki sayfadakinin aynısı, ama unutmanızı istemediğim için bir daha çizdim. Küçük prensin Dünya'da belirdiği ve sonra da yok olduğu yer burası.
    Çok dikkatli bakın ki, eğer bir gün Afrika'daki çöle yolunuz düşerse tanıyabilesiniz. Bu noktaya geldiğinizde lütfen acele etmeyin. Yıldızın tam altında biraz durun. Ve eğer gülen, altın saçlı, sorularınıza yanıt vermeyen küçük bir adamla karşılaşırsanız, onun kim olduğunu biliyorsunuz. Eğer böyle bir şey olursa, ne olur beni de rahatlatın; döndüğünü haber verin bana.

    -SON-
    7 ...
  36. 48.
  37. XXVII

    Ve altı yıl geçip gitti bile. Bu öyküyü kimseye anlatmadım. Döndüğümde beni karşılayan dostlarım beni hayatta gördüklerinden dolayı mutluydular. Ben üzgündüm, ama onlara, "Yorgunum," dedim.
    Üzüntüm biraz hafifledi artık. Yani tümüyle geçmedi. Ama onun gezegenine döndüğünü biliyorum, çünkü gün doğduğunda gövdesini bulamadım. Öyle, çok ağır değildi ki... Ve geceleri yıldızları dinlemeyi çok seviyorum. Sanki beş yüz milyon çan gibiler.
    Yalnız hâlâ aklıma takılan bir şey var. Koyunu için ağızlık çizdiğimde ağızlığı bağlayacak kayışları çizmeyi unutmuşum. Ağızlığı koyunun ağzına asla bağlayamayacak. Bu yüzden orada neler olduğunu çok merak ediyorum. Belki de koyun çiçeği yedi...
    Bazen kendi kendime, "Tabii ki, hayır," diyorum. "Küçük prens her gece çiçeğinin üzerine cam fanusu kapatıyor, gündüzleri de koyununa göz kulak oluyordur..." O zaman mutlu oluyorum. Yıldızların gülüşleri çok hoş geliyor.
    Ama bazen de diyorum ki:
    "Herhangi bir gün dalgınlığına gelse, yeter! Bir akşam fanusu kapatmayı unutsa, ya da koyun bir gece sessizce kalksa ve..." işte o zaman küçük çanlar gözyaşlarına dönüşüyorlar...

    işte bu büyük bir sır. Küçük prensi benim kadar seven sizler için de, benim için de hiç bilmediğimiz bir yerlerde, hiç göremediğimiz, bir koyunun bir gülü yediği ya da yemediği (acaba hangisi?) öyle çok şeyi değiştirir ki...
    Gökyüzüne bakın. Kendi kendinize sorun: Yedi mi? Yemedi mi? Ne kadar çok şeyin değiştiğini göreceksiniz...
    Hiçbir büyük bunun ne kadar önemli bir sorun olduğunu anlayamaz!
    4 ...
  38. 47.
  39. XXVI

    Kuyunun yanında yıkık bir duvar kalıntısı vardı. Ertesi akşam işimi bırakıp geldiğimde küçük prensi duvarın üzerine oturmuş, ayaklarını sallarken gördüm. Bir yandan da, "Yanlış hatırlıyorsun. Burası değil," diyordu.
    Birisi ona yanıt veriyor olmalıydı ki, yine, "Evet, evet! Bugün, ama burası değil," dedi.
    Duvara doğru yürüdüm. Henüz kimseyi görememiştim. Ama küçük prens yine, "Aynen öyle," dedi. "Kumda ayak izlerimin başladığı yeri göreceksin. işte orada bekle beni, bu gece geleceğim."
    Duvardan yirmi metre uzaktaydım. Hâlâ kimse gözükmüyordu.
    Bir süre sustuktan sonra küçük prens yine konuştu.
    "Zehirin etkili mi? Bana fazla acı çektirmeyeceğine emin misin?"
    Olduğum yerde kalakaldım. Yüreğim parça parçaydı, ama hâlâ bir şey anlamıyordum.
    "Şimdi git," dedi küçük prens. "Duvardan inmek istiyorum."
    O zaman duvarın dibine baktım. Bakar bakmaz da yerimden sıçradım. Önümde, küçük prensin tam karsısında insanı otuz saniyede öteki dünyaya yollayacak sarı yılanlardan biri duruyordu. Tabancamı çıkarmak üzere elimi cebime atarken bile geriye sıçramaktan kendimi alamadım. Ama çıkardığım ses üzerine, yılan hafif metalik bir ses çıkararak hiç acele etmeden suyu kesilen bir fıskiye gibi küçülüp kayaların arasında kayboldu gitti.
    Tam zamanında duvara sıçrayıp küçük adamımı kollarıma aldım. Yüzü kar gibi beyazdı.
    "Ne oluyor?" diye bağırdım. "Neden yılanla konuşuyorsun?"

    'Şimdi git', dedi küçük prens. 'Duvardan inmek istiyorum.'

    Hep boynunda duran altın sarısı atkısını gevşettim. Şakaklarını ıslattım ve biraz su verdim. Ona soru sormanın sırası değildi. Yüzüme çok ciddi baktı ve kollarını boynuma doladı. Yüreği vurulmuş, ölmek üzere olan bir küçük kuşun yüreği gibi çarpıyordu...
    "Uçağının motorundaki arızayı bulmana sevindim," dedi. "Artık evine dönebileceksin."
    "Bunu nerden biliyorsun?"
    Ben de tam, hiç beklemediğim bir anda motoru tamir etmeyi başardığımı söylemeye geliyordum.
    Sorumu yanıtlamadı, onun yerine ekledi:
    "Bugün ben de evime dönüyorum..."
    Sonra üzüntüyle, "Çok daha uzak... Çok daha zor..." dedi.
    Olağandışı bir şeylerin olduğunun farkındaydım. Küçücük bir çocukmuş; gibi kollarımda tutuyordum onu, ama bana öyle geliyordu ki hızla korkunç bir uçuruma doğru gidiyordu ve onu kurtarmak için yapabileceğim hiçbir şey yoktu...
    Bakışları çok uzaklarda bir yere bakıyormuş gibi donuklaşmıştı.
    "Koyunum var artık. Kutusu ve ağızlığı da var..."
    Acıyla gülümsedi.
    Uzun süre bekledim. Yavaş yavaş canlandığını fark ediyordum.
    "Küçük adamım," dedim. "Korkuyorsun sen..."
    Korktuğu kesindi. Ama hafifçe güldü.
    "Bu akşam daha çok korkacağım..."
    Buz gibi hissettim kendimi yine, onarılmayacak, geri getirilemeyecek bir şeylerin sezgisiyle. Onun gülüşünü bir daha hiç duymayacak olmayı kaldıramayacağımı biliyordum. Benim için çölün ortasında bir tatlı su kaynağıydı o.
    "Küçük adam," dedim. "Gülüşünü duymak istiyorum yine."
    Ama o, "Bu gece, tam bir yıl olacak," dedi. "Yıldızım, bir yıl önce Dünya'ya indiğim yerde tam tepemde olacak bu gece..."
    "Küçük adam," dedim. "Ne olur bunun yalnızca kötü bir düş olduğunu söyle bana; şu yılanla konuşmanın, buluşma yerinin ve yıldızın filan..."
    Ama yakarışıma kulak asmadı. Onun yerine, "Asıl önemli olan, gözle görülmeyendir..." dedi.
    "Evet, biliyorum..."
    "Çiçekle olduğu gibi tıpkı. Bir yıldızda yaşayan bir çiçeği seviyorsanız, geceleyin yıldızlara bakmak hoştur. Bütün yıldızlar çiçek açmış gibidir..."
    "Evet, biliyorum..."
    "Su için de öyle. Çıkrık ve ip sayesinde vermiş olduğun su müzik gibi geldi bana. Hatırlıyor musun, ne hoştu."
    "Evet, biliyorum..."
    "Ve geceleri gökyüzüne bakarsın. Her şeyin çok küçük olduğu gezegenimin yerini gösteremem sana. Belki böylesi daha iyi. Yıldızım senin için herhangi bir yıldız olsun. Böylece gökyüzündeki bütün yıldızlara bakmayı seveceksin... Hepsi senin dostların olacak. Hem sana bir armağan vereceğim..."
    Sonra yine güldü.
    "Küçük prens, sevgili küçük prens, bu gülüşünü çok seviyorum!"
    "işte bu benim armağanım. Yalnızca bu suyu içtiğimiz zamanki gibi olacak."
    "Ne söylemek istiyorsun?"
    "Yıldızlar bütün insanların," diye yanıtladı. "Ama her insan için aynı değiller. Yolcular için, yıldızlar yol gösterici. Ötekiler için yalnızca gökyüzündeki pırıltılar. Bilim adamları için hepsi birer problem. işadamı için zenginlik. Ama bütün yıldızlar sessiz. Sen... Yalnızca sen yıldızlara herkesten farklı sahip olacaksın..."
    "Ne söylemek istiyorsun?"
    "Yıldızlardan birinde ben yaşıyor olacağım. Ben gülüyor olacağım bir tanesinde. Ve geceleyin gökyüzüne baktığında bütün yıldızlar gülüyor gibi olacak... Yalnızca senin gülen yıldızların olacak!"
    Sonra yine güldü.
    "Ve üzüntün hafiflediğinde (zaman bütün acıları hafifletir) beni tanımış olmak hep seni mutlu edecek, dostum olarak kalacaksın. Benimle gülmek isteyeceksin. Bunun için de arada bir pencereni açacaksın... Dostların gökyüzüne bakıp bakıp güldüğünü görünce çok şaşıracaklar! Onlara 'Yıldızlar hep güldürür beni!' diyeceksin. Deli olduğunu düşünecekler. Sana nasıl bir oyun oynadığımı görüyorsun..."
    Sonra yine güldü.
    "Sanki sana yıldızlar yerine gülmesini bilen bir sürü küçük çan vermişim gibi olacak..."
    Ve yine güldü. Sonra birden yüzü ciddileşti.
    "Bu gece... Biliyorsun... Gelme."
    "Seni bırakmayacağım," dedim.
    "Acı çekiyormuş gibi bakacağım. Biraz da ölüyormuşum gibi... Evet, öyle. Bunu görmeye gelme. Görmeye değmez."
    "Seni bırakmayacağım."
    Ama o endişeliydi.
    "Dinle beni. Biraz da o yılan yüzünden... Yani seni sokmasını istemem. Yılanlar kötü niyetli yaratıklardır. Bu da seni yalnızca zevk için sokabilir..."
    "Seni bırakmayacağım."
    Ama bir düşünce onu rahatlatmıştı.
    "ikinci kez sokmaya zehirleri kalmıyor ki."
    O gece yola çıktığını görmedim. Hiç ses çıkarmadan kalkıp gitmişti. Ona yetiştiğimde çabuk ve kararlı adımlarla yürüyordu. Beni görünce, "Demek geldin," dedi yalnızca.
    Elimden tuttu. Endişeliydi hâlâ.
    "Gelmemeliydin. Acı çekeceksin. Ölmüşüm gibi olacak, ama ölmeyeceğim..."
    Bir şey söylemedim.
    "Anlamalısın. Çok uzak. Bu gövdeyi oraya taşıyamam. Çok ağır."
    Bir şey söylemedim.
    "Atılmış, eski bir deniz kabuğu gibi olacak. Bunda üzülecek bir şey yok..."
    Bir şey söylemedim.

    Cesareti kırılmıştı. Son bir çaba daha gösterdi.
    "Biliyor musun, çok hoş olacak. Ben de yıldızlara bakacağım. Bütün yıldızlar çıkrığı paslanmış kuyular gibi olacak. Bütün yıldızlardan içmem için tatlı sular akacak..."
    Bir şey söylemedim.
    "Harika olacak! Senin tam beş yüz milyon küçük çanın olacak, benim de beş yüz milyon su kaynağım..."
    Artık susmuştu, ağlıyordu çünkü...

    "işte burası. Bırak, yalnız gideyim." Ve oturdu. Korkuyordu. Sonra yine, "Biliyor musun," dedi. "Çiçeğim... Ondan ben sorumluyum. Ve o çok güçsüz! Çok saf! Kendini savunmak için dört işe yaramaz dikeni var..."
    Ben de oturdum. Ayakta duracak halim kalmamıştı.
    "işte hepsi bu..."
    Biraz daha durakladı, sonra ayağa kalktı. Bir adım attı. Ben kımıldayamadım.
    Ayak bileğinin dibindeki sarı bir parıltıdan başka hiçbir şey görülmedi. Bir an hareketsiz kaldı. Çığlık atmadı. Bir ağaç gibi yavaşça devrildi. Kuma düştüğü için hiç ses çıkmamıştı.
    3 ...
  40. 46.
  41. XXV

    "insanlar," dedi küçük prens, "neyin peşinde olduklarını bilmeden ekspres trenlere binip oradan oraya telaşla gidip geliyorlar..."
    Ve ekledi:
    "Boşuna bir uğraş..."
    Bulduğumuz kuyu Büyük Sahra'nın kuyularına benzemiyordu. Sahra'nın kuyuları kumda bir deliktir yalnızca. Bu kuyu köy kuyusu gibiydi. Ama çevrede köy filân yoktu. Rüya görüyorum sandım...
    "Çok garip," dedim küçük prense. "Çıkrık, kova, ip... Her şey kullanılmaya hazır."
    Güldü, ipi yakalayıp çıkrığı döndürdü. Çıkrık rüzgarın uzun bir süre için unuttuğu eski bir yel değirmeni gibi inledi.
    "Duyuyor musun?" dedi küçük prens. "Kuyuyu uyandırdık, şarkı söylüyor..."
    Kendini yormasına gönlüm razı gelmedi.
    "Bana bırak," dedim. "Sana ağır gelir."
    Kovayı çekip kuyunun kıyısına koydum. Yorgun, ama suyu çıkardığımdan dolayı da mutluydum. Çıkrığın sesi kulaklarımdaydı. Hâlâ çalkalanan suda güneşin ışığı oynaşıyordu.
    "işte bu suya susadım," dedi küçük prens. "içmek istiyorum, biraz verir misin bana?"
    Ne istediğini anlamıştım. Kovayı dudaklarına eğdim. içerken gözlerini kapamıştı. Tatlı bir şölendi bu. Sıradan bir susuzluk gidermek olmadığı kesindi. Yıldızların altındaki yolculuğun, çıkrığın sesinin ve kollarımdaki yorgunluğun da payı vardı bu tatlılıkta. Yüreğe iyi gelen bir yanı vardı, armağan gibi. Çocukluğumdaki Noel ağacı gibi, hep birlikte söylediğimiz yeni yıl şarkıları, gülen yüzlerin yumuşaklığı da aldığım armağanları böyle ısıtırdı.

    Güldü, ipi yakalayıp çıkrığı döndürdü.

    "Yaşadığın yerdeki insanlar," dedi küçük prens, "bir bahçede beş bin gül yetiştiriyorlar, ama asıl aradıklarını bulamıyorlar yine de."
    "Bulamıyorlar," diye yanıtladım.
    "Ve aradıklarını tek bir gülde, ya da birazcık suda bulabilirler."
    "Doğru," dedim.
    Küçük prens ekledi:
    "Ama gözler kör. Yüreğiyle bakmalı insan..."
    Suyu içtim. Ferah bir soluk aldım. Gün doğarken kum bal rengindedir. Ve bu bal rengi de beni mutlu ediyordu. Öyleyse içimdeki bu keder nedendi?
    "Sözünü tutmalısın," dedi küçük prens hafifçe, yanıma otururken.
    "Ne sözü?"
    "Canım, şu koyunum için ağızlık... Çiçeğimden sorumluyum, biliyorsun..."
    Cebimden çizimlerimi çıkardım. Küçük prens yine hepsine baktı ve güldü.
    "Baobapların... Lahanaya benziyorlar."
    "Öyle mi?"
    Ben de ne kadar övünüyordum baobaplarımla!
    "Tilkinin kulakları da boynuz gibi; çok da uzun."
    Yine güldü.
    "Haksızlık ediyorsun küçük prens," dedim. "Ben fili yutmuş bir boa yılanının içerden ve dışardan görünümü dışında resim çizmeyi öğrenmedim ki."
    "Çocuklar anlarlar bence," dedi küçük prens.
    Bunun üzerine ağızlığın resmini çizdim. Ona verirken içim burkuldu.
    "Benim bilmediğim bazı tasarıların var galiba," dedim.
    Yanıt vermedi. Onun yerine, "Biliyor musun?" dedi. "Yarın gelişimin yıldönümü olacak."
    Biraz sustuktan sonra ekledi:
    "Şuraya inmiştim."
    Birden kızardı.
    Ve bir kez daha, nedenini bilmeden tuhaf bir üzüntüye kapıldım. Aklıma da bir soru takılmıştı: "Öyleyse en yakın yerleşim merkezinden bin kilometre uzakta sana ilk rastladığım o sabah, öyle yapayalnız dolaşırken yolunu yitirmiş değildin. iniş yaptığın yere geliyordun?"
    Küçük prens yine kızardı. Birazcık duraksayarak ekledim:
    "Yıldönümü yüzünden belki de?"
    Küçük prens yine kızardı. Sorularıma yanıt vermiyordu, ama kızarmak biraz da evet demek anlamına gelmez mi?
    "Korkarım ki..." diye söze başladım, ama beni susturdu:
    "işinin başına dönmelisin. Çalışmalısın. Seni burada bekleyeceğim. Yarın akşam yine gel..."
    Rahatlamamıştım. Tilkiyi hatırladım. insan evcilleştirilmeyi kabul etti mi, biraz gözyaşını da göze almalı...
    2 ...
  42. 45.
  43. XXIV

    Çölde kazaya uğradığımdan bu yana sekiz gün geçmişti. Tüccarın öyküsünün sonunu dinlerken son yudum suyumu içiyordum.
    "Evet," dedim küçük prense. "Anlattıkların çok hoş ama ben hâlâ uçağımı onaramadım; içecek bir şeyim de kalmadı. Doğrusu ben de gönlümce bir su kaynağına yürümeyi isterdim!"
    "Dostum olan tilki..."
    "Sevgili küçük adamım. Bu işle tilkinin bir ilgisi yok!"
    "Neden?"
    "Çünkü susuzluktan ölmek üzereyim de ondan..."
    Söylediğimi anlayamıyordu. "Dost edinmiş olmak iyi bir şeydir," dedi yanıt olarak, "ölmek üzere olsa bile insan. Örneğin ben bir tilki ile dost olduğum için çok mutluyum..."
    "Durumu anlayamıyor," diye düşündüm. "Hiç susamıyor, hiç acıkmıyor ki. Biraz güneş yetiyor ona..."
    Ama dimdik bana bakarak düşündüklerimi yanıtladı:
    "Ben de susadım. Haydi bir kuyu arayalım..."
    Bezginlikle elimi salladım. Koskoca çölde rasgele kuyu aramak saçmaydı. Yine de yürümeye başladım.
    Birkaç saat konuşmadan yürüdük. Gece oldu ve yıldızlar çıktı. Susuzluk biraz başımı döndürüyordu; rüyadaymışım gibi baktım yıldızlara. Birden küçük prensin son söylediği çınladı kafamın içinde.
    "Demek sen de susadın?" dedim.
    Sorumu yanıtlamadı, yalnızca, "Su yürek için de iyidir..." dedi.
    Bir şey anlamamıştım, ama sustum. Onu sorguya çekmenin bir işe yaramayacağını biliyordum.
    Yorulmuştu. Oturdu. Ben de yanına oturdum. Bir süre sessizlikten sonra yine konuştu:
    "Buralardan görülmeyen bir çiçek sayesinde yıldızlar güzel."
    "Evet, güzel," diye yanıtladım. Sonra da önümüzde uzanan, ay ışığının aydınlattığı kum tepelerine çevirdim başımı.
    "Çöl güzel," diye ekledi küçük prens.
    Doğruydu. Çölü her zaman severdim. insan çölde bir kum tepesine oturduğunda hiçbir şey görmez, hiçbir şey duymaz. Ama yine de o sessizliğin içinde bir şeyler soluk alıp veriyor, bir şeyler parıldıyor gibidir...
    "Çölü güzel yapan," dedi küçük prens, "bir yerlerde bir kuyuyu gizliyor olması..."
    Şaşkınlıkla baktım. Kumlardan yayılan gizemli ışığın nedenini anlamıştım birden. Çocukken yaşadığımız eski evin altında bir hazinenin gömülü olduğunu söylemişlerdi bize. Doğrusu kimse tam olarak nerede olduğunu bilmiyordu, hatta belki kimse aramamıştı bile. Ama o evin büyüsüydü o. Evim yüreğimin derinliklerinde bir sır saklıyordu...
    "Doğru," dedim küçük prense. "Ev, yıldızlar, çöl... Onları güzel yapan gözle görülmeyen bir şeyler!"
    "Tilkimle aynı fikirde olmana sevindim," dedi küçük prens.
    Küçük prens uykuya dalarken onu kucağıma alıp yine yola koyuldum. Çok etkilenmiştim; duygularım karmakarışık olmuştu. Çok narin bir hazine taşıyor gibiydim. Hatta, sanki dünyada ondan daha narin bir şey yoktu. Ay ışığının aydınlattığı soluk alnına, yumulu gözlerine, rüzgârın uçuşturduğu saçına baktım ve şöyle söyledim kendi kendime:
    "Şu anda gördüğüm yalnızca bir kabuk. Asıl önemli olan ise gözle görülmüyor..."
    Dudakları belli belirsiz bir gülümsemeyle aralanırken kendi kendime şunları söylüyordum:
    "Küçük prensin beni en çok etkileyen yanı uykudayken bile çiçeğine, tüm varlığını bir lambanın ışığı gibi aydınlatan bir gülün hayaline olan bağlılığı..." Şimdi onu daha da narin hissediyordum. Onu korumak, sakınmak istiyordum; sanki hafif bir esintinin söndürüvcreceği bir küçücük alevdi...
    Gün doğarken kuyuyu buldum.
    3 ...
  44. 44.
  45. XXIII

    "Günaydın," dedi küçük prens.
    "Günaydın," dedi tüccar.
    Susuzluk giderici haplar satan bir tüccardı bu. Haftada yalnızca bir hap yutuyordunuz ve hiç susamıyordunuz.
    "Bunları neden satıyorsunuz?" diye sordu küçük prens.
    "Çünkü çok zaman kazandırıyor," dedi tüccar. "Uzmanlar hesaplamışlar. Bu haplarla haftada elli üç dakika kazanılıyor."
    "Peki ne yapacağım o elli üç dakikada?"
    "Ne istersen..."
    "Bana sorarsanız," dedi küçük prens, "dilediğimi yapacağım bir elli üç dakikam varsa, bir su kaynağına doğru gönlümce yürümeyi seçerim."
    2 ...
  46. 43.
  47. XXII

    "Günaydın," dedi küçük prens.
    "Günaydın," dedi demiryolu makasçısı.
    "Burada ne yapıyorsunuz?" diye sordu küçük prens.
    "Binlerce yolcunun gitmek istedikleri yöne gitmelerini sağlıyorum," dedi makasçı. "Trenlerin kimini sağa, kimini sola gönderiyorum."
    Gök gürlemesini andıran bir sesle geçen ışıklı bir ekspres treni makasçının kulübesini sarstı.
    "Ne kadar da hızlı gidiyorlar?" dedi küçük prens. "Neyin peşindeler?"
    "Bunu o trenin makinisti bile bilemez," dedi makasçı.
    Yine pırıl pırıl ışıklı bir ekspres, bu kez ters yöne hızla geçti.
    "Bu kadar çabuk mu dönüyorlar?" diye sordu küçük prens.
    "Yo yo, bu başka," dedi makasçı. "Bu bir tür değişim."
    "Bulundukları yerde mutlu değiller mi?" diye sordu küçük prens.
    "Kimse bulunduğu yerde mutlu değildir," dedi makasçı.
    Üçüncü bir trenin, gök gürültüsünü andıran bir sesle geldiğini duydular.
    "Daha önce geçenleri mi kovalıyorlar?" diye sordu küçük prens yine.
    "Hiç kimseyi kovalamıyorlar," dedi makasçı. "Uykudalar şimdi. Uykuda değillerse bile esniyorlardır. Yalnızca çocuklar burunlarını cama dayamışlardır."
    "Yalnızca çocuklar neyin peşinde olduklarını biliyorlar," dedi küçük prens. "Paçavradan bir bebekle saatlerce oynarlar ve o bebek çok önemli olur onlar için ve eğer birisi onu ellerinden almaya kalkarsa ağlarlar..."
    "Şanslılar" dedi makasçı.
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük