fransiz sinemasinin hakikatten tavan yaptigi filmdir,uç uç boceklerine , karincalara saygi duymaya baslarsiniz, monotonlugun insan bunyesine verdigi zarari anlatan bu filmde oynayan pascal duquenne *, hakikatten ileri derecede egitilmis bir mongoldur, egiteni tebrik etmek lazimdir.
1996 yılında çekilmiş, rain man tarzında ama rain man'den kat kat etkileyici harika bir yapım. filmde bir down sendromlu ile yalnız ve çocuklarıyla ilgisiz bir babanın mükemmel dostluğunu anlatıyor.
edit: ayrıca bir mongolun ileri derecede oyunculuğunu görebilirsiniz. öyle ki mesela ülkemizdeki şişirilen balonlar bu mongolun oyunculuğunun yanında kıvanç tatlıtuğ oyunculuğu gibi kalırlar.
unutmadan girişte söylemeliyim ki, asla ımdb puanı bu olmamalı.
http://www.imdb.com/title/tt0116581/ zamanla düşmüş olmalı yahut bilemiyorum fakat film o kadar derin, her sahnesinde neredeyse düşünülmesi gerekiyor. hem de ağır bi psikoloji filmi bana kalırsa. çoğu kadraj bi tabloymuş gibi incelenmeli ki bi insanın gülüşünün aslında ne demek olduğu, bi insanın sarılırken ki hislerinin davranışa dökülüşü anlaşılsın.
Jaco Van Dormael kesinlikle çok büyük övgüyü hak ediyor da george'un oyunculuğu? insanlığı? gerçekliği? cidden iki üç kelimeyle izahatı olmayacak kadar sorumluluk gerektiriyor resmen kelimelere dökmek..
severken kendinden geçmek.. bi dostu, bi anneyi, bi yavruyu, bi köpeği, bi uğurböceğini..
ben yaşamı böyle bilmiyordum duygularına gark ediyor film insanı, ağır bi kendine geliş belki dünyalık duygularla bi aramızdaki perdeyi kaldırıyor da denebilir.
george down sendromlu bi genç; yaşamanın bi anneden de öte ''sevme''ye bağlandığını gösteriyor.
ayakkabı denemek için mağazaya girer ve kadına,
--spoiler--
george: benimle evlenir misin?
satıcı: ben evliyim zaten. olamaz, bu imkansız.
george: benim 2 gözüm var, 2 elim var, 2 de sevgilim olsun.
satıcı: ...
--spoiler--
harry, çocuklarıyla hatta ailesiyle belli başlı sorunlar yaşadığı için ve insan kaç yaşında olursa olsun sevgi frekansına ihtiyaca binaen açığı george'un insanlığında giderir.. mutluluğu, hergün 7.30 da uyanarak, arabaya binip trafikle hemhal olmak ve nefesi iş yerinde almak olmadığını da doğada olduğunu anlar. george anlatır...
en iç kıyan yanıysa, harry ile george restoranta giderler, down sendromlu insnaların yüzlerinden anlaşıldığı için gözlük takar george'a. george garson kıza çicek vermek istediğinde gözlüğü çıkarır ve demin çiceğe tebessüm eden garson kız, george'un hasta olduğunu anlayınca kaçar... arkasına bakmadan gider... hasta diye korkar...
--spoiler--
kadınları ve çocukları severim. çünkü öpünce suratına batmazlar...
--spoiler--
araba da ilk tanıştıklarındaki sahne;
hary- nerede yaşıyorsun? (bunu fransızca soruyor)
georges- !(sessiz)
h- fransızca biliyor musun?
georges- !(sessiz)
h- do you speak english?
georges- (aniden hary in suratına bakar) my table is yellow. *
h- ne!
h- my name is h, what is your name?
georges- my name is john.
h- where do you live john?
georges- john and mary are married, do you have two children?
h- where do you live?
georges- (bağırmaya başlar) sağır değilim .
h- Fransızca biliyorsun!!!, nerede yaşıyorsun?
hala üzgün müsün hadi gül hary... gözlerinin içinde georges var, hary... güzel film.