öncelikle cumartesi günü mood'u olarak belirledim kendilerini, kendime..
tanışmam yamulmuyorsam 2004 yılına denk gelir..
wedding nails ile tanımıştım, halen daha böyle dürtükleyici, sinir bozucu şeyleri severim..
belirli aralıklarla soft rock diye tabir edilen soundları da dinlerim, severim de esasen..
önemli bir kıraker de benim için o kişi yada kişilerin oluşturduğu topluluğun müzik videolarıdır..
bu elemanları bundan dolayı da sevmekteyim.. bu arada soft rock , brit-pop tarzı kalıplara değer vermediğimi söylemeliyim..
ama bir mecburiyet anında camı kırma ihtiyacı duyuyorum bende en nihayetinde.. orada çeşitli konular için çeşitli ön tanımlı paketler bulunuyor halihazırda..
porcupine tree bana soft diye tabir edilen haliyle bile sert sinyaller verebilen bir grup..
belki bunu ben kendi algıma borçluyum belki de onlar da aynını hissediyorlar ama bir gün oturup konuşma fırsatım olursa eminim ki aynı şeyleri hissediyor olduğumuz ortaya çıkacak..
konu, ayın karanlık yüzünü sevmek ve merak etmek..
Mezarında kokana kadar cansız bir şekilde kaldıktan sonra isa Peygamber tarafından tekrar diriltildiğine inanılan mucize kişisi.
(bkz: Lazarus'un Dirilişi)
vay lan kimse yazmamış neyse David bowie nin gitmeden önce bize bıraktığı son hediyesi olan blackstar albümünde yer alan şarkılardan biri zaten video ve sözlerden de anlaşılacağı üzere bize kendi yoluyla elveda demiş işte sanat bu ve sanatçı olmak böyle bir şey.
Look up here, I'm in heaven I've got scars that can't be seen
I've got drama, can't be stolen
Everybody knows me now
Look up here, man, I'm in danger
I've got nothing left to lose
I'm so high it makes my brain whirl
Dropped my cell phone down below
Ain't that just like me?
By the time I got to New York
I was living like a king
Then I used up all my money
I was looking for your ass
This way or no way
You know, I'll be free
Just like that bluebird
Now ain't that just like me?
Oh I'll be free
Just like that bluebird
Oh I'll be free
Ain't that just like me?
öldükten sonra , kızkardeşlerinin ricası üzerine hz.isa tarafından diriltilen havari.interstellar filminde de dünyadaki hayat yok olduktan sonra ,dünya dışı yerleşim programının adıdır.
"isa beytanya'ya vardığında lazar dört gündür mezardaydı. mezar bir mağraydı, önüne de bir taş koymuşlardı. isa, "taşı kaldırın diye" buyurdu. isa gözlerini yukarı kaldırarak, "ey baba,beni işittiğin için sana şükrederim..."
...
bunları söyledikten sonra yüksek sesle bağırdı:"lazar, dışarı gel!" ölü elleri ayakları sargılarla bağlı, yüzü bezle sarılmış olarak dışarı çıktı. "yuhanna 11: 38-44
çok sağlam trash power artık neyse. metal gruplarındandırlar. ayrılmışlıkları fazla yoktur. ama hepsinin farklı bölümlerde ve dallarda işleri mevcuttur yüzyüze konuşma imkanı bulabilirsiniz.
çok özlü ve iyi insanlardır korkutmazlar korkmayın.
porcupine tree adlı progressive rock grubunun güzide ve hüzün dolu parçası. Umutta ettirir aslında bu çalışma. arka arkaya dinlenildiği zaman bir bira açtırır kişiye.
porcupine tree'nin harikulade parcasidir, bir serdar ortac dinleyicisini bile o kotu yoldan cekip cikarabilecek guctedir!
sozleri buyuler, ancak david'in kim oldugu ve nereden gelip nereye gittigimiz hakkinda farkli rivayetlere neden olmustur. sozlerin kismi gizemi melodinin buyusunu destekledigi icin bence daha da sevilmistir.
placebo'nun pek bilinmeyen lakin muhteşem olan şarkısı.
sözleri de yazayım tam olsun ;
It's hard to see you again
Now that you're back from the dead
It's hard to see you again
So bored of being you
It's hard to see you again
Now that you're back from the dead
It's hard to see you again
So bored of being.... alive, alive, alive
It's hard to see you again
Acting like you're on some kind of cross
It's hard to see you again
An emotional retard
It's hard to see you again
Unaware that I may not be lost
It's hard to see you again
So bored of being... alive, alive, alive
It's hard to see you again
Walking around with that egg on your face
It's hard to see you again
So full of apathy
It's hard to see you again
Caught in a trap that you cannot escape
It's hard to see you again
So bored of being... alive, alive, alive
"lazarus", "lazar", "lazirus" gibi isimlerle de bilinir. mesih'in kendisini gömüldüğü kaya mezarda dirilttiği söylenir. bunda sebep olarak, magdalalı meryem ve ablası marta'nın rol oynadığını söylemek gerek. onlara duyduğu sevgi, lazarus üzerinde karar kılmasında sebeptir. günaha sonra çağrı'da, ölümü tadan lazar'ın, ölümle yaşam arasında bir fark olmadığını söylediğini görebiliriz.
protestanlar arasında, dirilmesi olayının hz. isa ile sevdiği iki hemşiresi ve erkek kardeşleri arasında karşılıklı olarak anlaşmak suretiyle tertiplendiğini kabul eden çok kimse vardır.
Eleven five, ninety-four, six thirty, morning
Woke up panicked, sweating, with a mouth full of vomit
No idea what could be wrong
Blew it off as this illness was common
Went back to sleep, then the phone rings
Fell to the ground
As the news was haunting... haunting
Lazarus ended his life, ungodly sacrifice, no reason why
Eleven eight, ninety-four, six thirty evening
The first time we're seeing Lazarus unconscious
Dressed in the clothes he loved
Laid out with all of his favorites
The tears of so many friends
Looked around and this view was haunting... haunting
Lazarus ended his life, ungodly sacrifice, no reason why
Never had an explanation
Never had a chance to watch Lazarus rise
Never had a chance to thank him
Never had an explanation
Never had a chance to say goodbye
Lazarus ended his life, ungodly sacrifice, no reason why
Never had a chance to say goodbye
harika bir melodisi olan porcupine tree şarkısı. dream theater sevmeyen steven wilson abimiz nasıl olmuş da rudess amcayı kapıp onunla da bir kez çalmış şarkıyı bilinmez fakat zaten bunun da şarkının mükemmelliğini etkileyen bir durum olmadığı aşikar. evet şarkı harikulade. ayrıca çok fena bağımlılık yapar başlayıp da bırakabilen görülmedi.
"Heryerde derle" sloganı ile yola çıkmış ama bunu başaramamış programlama dili. Amiga için derleyici bile üreten zihniyetin windows98 de derlenen programın Windows XP de çalışmamasına çözüm bulamamması ilginç.
O Brother Where Art Thou filmi başlarken hapishane mahkumlarının taş kırarken hep bir ağızdan söyledikleri şarkıda geçen kelime. Şarkının tam adı James Carter and the Prisoners - Po'Lazarus'dur. Sözleri şöyledir:
Well, the high sheriff
He told his deputy
Want you go out and bring me Lazarus
Well, the high sheriff
Told his deputy
I want you go out and bring me Lazarus
Bring him dead or alive,
Lawd, Lawd
Bring him dead or alive
Well the deputy he told the high sheriff
I ain't gonna mess with Lazarus
Well the deputy he told the high sheriff
Says I ain't gonna mess with Lazarus
Well he's a dangerous man
Lawd, Lawd
He's a dangerous man
Well then the high sheriff, he found Lazarus
He was hidin' in the chill of a mountain
Well the high sheriff, found Lazarus
He was hidin' in the chill of the mountain
With his head hung down
Lawd, Lawd
With his head hung down
Well then the high sheriff, he told Lazarus
He says Lazarus I come to arrest you
Well the high sheriff, told Lazarus
Says Lazarus I come to arrest you
And bring ya dead or alive
Lawd, Lawd
Bring you dead or alive
Well then Lazarus, he told the high sheriff
Says I never been arrested
Well Lazarus, told the high sheriff
Says I never been arrested
By no one man
Lawd, Lawd
By no one man
And then the high sheriff, he shot Lazarus
Well, he shot him mighty big number
Well the high sheriff, shot Lazarus
Well he shot him with a mighty big number
With a forty five
Lawd, Lawd
With a forty five
Well then they take old Lazarus
Yes they laid him on the commissary gallery
Well they taken poor Lazarus
And the laid him on the commissary gallery
He said my wounded side
Lawd, Lawd
My wounded side