mekan ve görüntü olarak bana amerikadan çok kanada filmi olduğunu düşündüren Ryan Gosling, Emily Mortimer, Paul Schneider, Kelli Garner ve Patricia Clarkson'un oynadığı süper film. Paul Schneider'ın ne yapacağını, nasıl davranacağını bilmeyen bir ağabey rolünde de harika olduğu tartışılamaz.
ryan gosling'in rolünü muhtesem canlandirdigi, seyredilmesi gereken bir film. aslinda film hakkinda anlatilmasi gereken belki de cok sey var ama 'cok güzel' demek en dogru iki kelimedir bu film icin.
filmin konusu çok ilginç. çok orjinal bir senaryo ve izleyiciyi sarıp sarmalıyor, adeta filmin içine dahil ediyor. lars (ryan gosling), babası öldükten sonra abisi ve yengesiyle yaşamak istemeyip evin yanıbaşındaki garajda yaşamaya karar vermiş bir adamdır. yalnızlığa o kadar alışmıştır ki abisi ve yengesinden bile kaçmaktadır çoğu zaman. fakat birgün, lars kapıya gelir ve bir sevgilisi olduğunu, onlarla tanıştırmak istediğini söyler. sonrası spoilerlı kısma giriyor. izlemediyseniz okumayın.
- - -
--spoiler--
lars'ın sevgilim diye getirdiği kız şişme bir bebektir. abisi ve yengesinin, şişme bebeği gördükleri anda yüz ifadeleri görülmeye değer. nasıl bir hayal kırıklığı, nasıl bir şok ifadesi o öyle? çok güzeldi.
film boyunca, insanlar lars'ı anlamaya çalışıyorlar. kimse lars'la dalga geçmiyor. lars'ın neden böyle olduğu hakkında kendilerini suçladıkları için herkes onu anlamaya çalışıyor. lars'ı seven insanların; lars'ın neden şişme bir bebeği sevdiğini, gerçekmiş gibi onunla konuştuğunu anlamlandırmaya çabalamalarını izliyoruz.
filmde çok duygusal sahneler mevcut.
-lars'ın, bianca'yla (şişme bebeğin adı bu) ormanda yalnız olduğu sahne mesela çok teatral bi sahneydi. söylediği şarkı, sanki kendi yalnızlığına bir atıf gibiydi.
-lars o kadar yalnız ki insanların ona dokunması bile ona acı veriyor. doktorun, ona dokunduğu sahnede gerçekten canının acıması ve "buna katlanabilirim" diyişi çok etkileyiciydi.
-kocaman yüreğiyle, yalnızlıktan ve mutsuzluktan ölen lars'ın oyuncak bi ayıya suni tenefüs ve kalp masajı yaptığı sahne görülmeye değer. bu sahnede ağladım ben bayağı hüngür hüngür yani. o sırada diyalog da lars'ın durumunu özetler nitelikteydi.
margo: sorun sadece ayı diil. eric'ten ayrıldım...
lars: bunu duyduğuma üzüldüm.
margo: ortada sebep yoktu. pek ilginç biri diildi. (ağlıyor)
lars: öyleyse niye erkek arkadaşındı? (bi yandan ayıya suni tenefüs yapıyor)
margo: çok yalnızdım...
lars: öyle mi?
margo: evet...
-margo, lars'tan hoşlanıyor film boyunca ama lars bu sevgiyi anlayacak psikolojide değil. margo'nun ellerine eldivensiz dokunduğu anda, durumundan kurtulmak istediğini anlayabiliriz. sonrasında zaten bianca'nın hasta olduğunu ve öleceğini söyleyip duruyor. yani, kendi yarattığı karakteri kendisi öldürmeye karar veriyor. artık gerçek bir kadını sevmek istiyor. yani margo'yu.
-insanlara, bianca'nın öleceğini söylüyor. yapacak hiçbir tedavi olmadığını söylüyor. sonrasındaki sahneler de çok iyiydi. bianca'yı eve götürürken arabada onun kafasını dizine koyması ve saçlarını okşarken ağlaması "bu gece aynı odada birlikte kalmak istiyoruz" demesi beni yine ağlattı. odada, o cansız nesneye sarılarak durmasına söyleyecek söz bulamıyorum. tam olarak, insanın yalnızlığı ancak bu kadar dokunaklı anlatılabilirdi. yönetmeni, senaristi, oyuncuları ne kadar tebrik etsem azdır.
-son sahnelerde göl kıyısında bianca'yı dudağından öptüğü sahne de, filmin unutulmaz anlarındandı benim için. lars o kadar büyük bir yüreğe sahip ki, yalnız kaldığında bile bir nesneyi sevebiliyor, onu kaybederken ağlayabiliyor.
-son sahnede lars'ın margo'ya "yürüyüş yapmak ister misin?" demesi, onun artık yalnızlığından sıyrılmak istediğini gösteriyor.
--spoiler--
çok güzeldi, hem de çok. son zamanlarda izlediğim en iyi dramalardan biriydi sanırım.
not: the notebook'tan sonra ryan gosling yine kendisine aşık ediyor. zaten canlandırdığı karakterler ve oyunculuk hakkında söylemiş olduğu şu cümle ona aşık olmak için başlı başına yeterli: "All my characters are me. I'm not a good enough actor to become a character. I hear about actors who become the role and I think 'I wonder what that feels like'. Because for me, they're all me. I relate to these characters because aspects of their personality are like me. And I just turn up the parts of myself that are them and turn down the parts that aren't."
yalnız, asosyal, abisinin garajında yaşayan, sempatik ve zararsız bi adamın bir plastik bebekle yaşadığı aşkı; bundan ziyade dünyaya olan tepkisini anlatan hoş mu hoş filmdir. yalın ve düşündürücüdür. lars çeşitli sebeplerden ötürü insanlığa darılmıştır, o kadar ki; tüm öküzce davranışlarına rağmen peşinden koşan bi kızcağızı bile itmeye çalışmaktadır. sonrasında plastik bir bebeğe aşık olup "benim manita bu" tavırlarıyla kendisini tüm kasabaya kabul ettirmiştir, olduğu gibi. izlenesi filmdir kısaca.*
sadece izleyin diyorum. öyle çekiminden, alt metnine dair çıkarımlar mesajları yazacak değilim. SAdece izleyin, çok duygusal ve çevrenizdeki insanları anlamanıza yardımcı olacak bir film.
lars'ın iyileşme belirtileri gösterdiği dönem, ilk iyileşmeye başladığı an, margo'nun bir erkek arkadaş bulmasıyla başlar.. lars'ın bianca hakkındaki fikirleri değişir, margo'ya olan bakışları da..
lars adamım girdiği psikolojik devinimden abisi ve onun yardımsever karısıyla ve kasaba halkından iş arkadaşlarına kadar herkesin yadsınamaz tutumlarıyla işin içinden çıktığı gayet hoş film.
--spoiler--
oyuncak ayıya kalp masajı yapılır mı, izleyin görün...
--spoiler--
2007 yapımı, ryan gosling in müthiş oyunculuğuyla arz-ı endam ettiği ilginç film.
(filmi izlememiş olanlar aşağıdakileri okumasın yada okusunlar banane)
-lars kendine bir sevgili bulur lakin ortada büyük bir sorun vardır.
asosyallikte zirve yapmış lars oldukça çekingen bir bireydir. işyerinde bakıştığı kıza açılmak belki de ona göre imkansızdır. o ise hiç bunlara kalkışmadan kendine bir sevgili edinir. bi tek onun anlaşabildiği, konuşabildiği sevgili. gerisi yazılmaz izlenir.-
(ryan gosling oscar almalıydı bu filmle)
Bu filmde beni en çok etkileyen şeylerden biri lars ın yengesinin larsa olan yaklaşımı onu kardeşi gibi görüp iyiliğini ve sağlıklı olmasını istemesi.
Bide bizim ülkedeki yenge figürüne bakın “Mahmut babanın arsaları bizim hakkımız çocuklarımızı özel okulda okutcaz kardeşine bişey düşmez bla bla” yarak kürek muhabbet
Kısaca izleyin izlettirin insanın hayvani duygularını kendisine hatırlatıyor naiflik akıyor,
margo'nun lars'a 'çok yalnızdım' dediği sırada, lars'ın 'öyle mi?' diyerek attığı manidar bakış için izlenesi film, diyalog sırasında lars'ın oyuncak ayıya suni tenefüs yapıp hayata döndürmesi de sahneyi tadından yenmez bi trajikomikliğe bürümüştür.