laplace ın şeytanı

    1.
  1. determinist yaklaşımın güncel hayata uyarlanmış halidir..laplace şöyle buyuruyor: nasıl ki astronomi de gezegenlerin hareket kurallarını bildiğimizde, hangi gezegenin ne zaman nerede olacağını biliyoruz..eğer evrende her parçacığın özelliklerini ortaya koyan yasaları çıkartabilirsek, neyin ne zaman nerede ne yapacağını kısacası geleceği önceden görmüş oluruz..

    yani şöyle düşünelim. çok acaip gelişmiş bir bilgisayarda bir simülasyon programı yazdınız ve buna evrende var olan bütün yasaları ve evrende var olan her veriyi en ufak "parçasına" kadar girdiniz. en ufak bir "parça" bile atlanmamalıdır çünkü ufak bir değişiklik bile - kelebek etkisinden de bildiğiniz gibi - hiç beklenmeyen bir sonuç doğurabilir. bu bilgisayar "parçaların" birbirleriyle olan etkileşimini sürekli olarak girdiğimiz yasalar çerçevesiyle hesabetsin. işte o seçeceğimiz bir "parçanın" (insanda olabilir, bir toz parçası da veya bir meteor da) ne zaman nerede ne yapacağını, ne zaman yok olacağını bilgisayarın hesaplamaları sayesinde önceden görebiliriz. işte geleceği görme böyle birşey.

    ancak böyle bir bilgisayarı yapmak fiziksel ve yazılımsal olarak ne kadar gerçekçidir? işte bu tartışılır. hatta bilgisayar tasarımına geçmeden önce laplace şeytanının kendi içindeki zorluklar tartışmaya açıktır
    13 ...
  2. 2.
  3. adam fawer'in kitabında da sözü edilen ve "bir an için doğanın tüm güçlerinin ve bunu oluşturan tüm varlıkların konumlarını anlayabilen bir canlı olduğunu düşünürsek -ve bunun bu verileri inceleyebileceğini de düşünürsek- aynı anda evrendeki en büyük varlıkları ve en küçük atomlarıda hesaba katarak bir hesap yaparsa hiç bir şey belirsiz değildir ve gelecek de geçmiş gibi gözlerinin önüne serilir" olarak anlatılan teoridir.
    8 ...
  4. 13.
  5. Bir parayı havaya attığınız zaman yazı mı yoksa tura mı geleceğini bilebilir miyiz? Evet; ama bu bilmekten çok şanslı bir tahmindir sadece, kesinlikle daha fazlası değildir. Peki ya böyle bir şeyi hesaplayabilecek bir gücünüz olsaydı; attığınız paranın ne geleceğini, sayısal lotoda çıkacak numaraları ya da evden dışarı çıktığınızda başınıza gelecek talihsizlikleri veya karşılaşacağınız tanıdıkları önceden bilmeniz gibi bir şansınızın olduğunu düşünün...

    -Sizce bu geleceği görmek mi?

    Pratikte hayır; ama teoride bu mümkün. 1801'de Fransız fizikçi Marquis Pierre Simon de Laplace Olasılık Hakkında Denemeler isimli kitabında, daha sonra Laplace'in şeytanı diye anılacak olan, bu teoriyi açıklamıştır. Bu teoriyi açıklamadan önce olasılık, determinizm, De Moivre, Laplace ve Heisenberg'den bahsetmemiz gerekecek, sonra da Maxwell'den.

    1700'lerin başında Londra'da yaşamış bir istatistikçi olan Abraham De Moivre (1700lerde istatistik diye bir bilim dalı olmadığını göz önüne alırsak, De Moivre'nin istatistik biliminin kurucusu olduğunu söyleyebiliriz) şans diye bir şeyin olmadığını, bunun sadece bir yanılsama olduğunu, şans eseri olarak tanımladığımız şeylerin aslında bildiğimiz fizik kuralları sayesinde meydana geldiğini savunmuştur. Örneğin havaya attığımız paranın yazı mı yoksa tura mı geleceğini; hava akımı, elin açısı, elin yüksekliği, paraya uygulanan kuvvet, paranın alaşımı ve yerin şekli (paranın yere düştüğü kabul edilirse) gibi fiziksel faktörleri hesaplarsak kolayca(!) bulabiliriz. Bunu hesaplamak oldukça güçtür, hatta mümkün değildir; ama bu şansa bağlı olduğunu göstermez. Aradaki bu ince farkı görmemiz lazım, hesaplayamamamız hesaplanamayacağı anlamına gelmez.

    Bu düşünce sistemine Determinizm deniyor, hiçbir şey belirsiz değildir; her şey kendinden önceki sebebin bir sonucudur, biz bu sebebi bilsek de, bilmesek de...

    De Moivre bu imkânsız gibi görünen teoriyi ölümüyle bir nevi doğrulamıştı. Hayatının son dönemlerinde her gece fazladan 15 dakika uyuduğunu fark etmişti. Eğer uykusu her gece 15 dakika uzuyorsa, 24 saat uyuduğu gün ölecekti, De Moivre bu günü 27 Kasım 1754 olarak hesapladı ve o gün öldü. Tabii ki bu teorisini tam olarak kanıtlamaz; ama doğru ölçümlerin yapıldığı zaman her şeyi tahmin etmenin mümkün olduğunu gösterir.

    De Moivre'in Şansın Doktrinleri isimli 52 sayfalık eseri (olasılık teorisi konulu ilk çalışma olduğu için matematiksel olarak önemi büyüktür) Laplace'in çalışmalarına temel oluşturmuştur. Laplace'in önemi, olasılık teorisini matematikte kullanan ilk kişi olmasıdır. Ayrıca çan eğrisi diye adlandırdığımız sistemi de işlevsel olarak kullanan ilk kişidir.

    Laplace astronomi ve olasılık hakkında birçok çalışma yapmış ve önemli sonuçlara varmıştır ama benim bahsetmek istediğim kısım şeytan teorisi.

    Laplace, olaslık teorisini şu şekilde açıklıyordu; bir durumun olasılığını hesaplamak için kurulan denklemler, sonuçtan emin olmayı sağlamıyordu, sadece hata payı en az olan sonucu bulmaya yarıyordu; yani hata payını ortadan kaldırmaya değil, en aza indirmeye çalışıyordu, çünkü hatasız bir denklem kurmak mümkün değildi. Kusursuz bir denklem kurmak için gerekli olan bilgiler asla elde edilemezdi.

    işte şimdi Laplace'in Şeytanı'ndan bahsedebiliriz. Laplace, teorisini şöyle tanımlıyor:

    Evrenin şimdiki halini geçmişin sonucu ve geleceğin nedeni olarak ele alabiliriz. Bir an için evrenin tüm güçlerinin ve bunu oluşturan tüm varlıkların konumlarını anlayabilen bir canlı olduğunu düşünürsek, ve bunun bu verileri inceleyebileceğini de düşünürsek, aynı anda evrendeki en büyük varlıklardan en küçük atomlara kadar her şeyi hesaba katarak bir hesap yaparsa, hiçbir şey belirsiz değildir ve gelecek de, aynı geçmiş gibi, onun gözlerinin önündedir.

    Daha sonra bu teori Laplace'in şeytanı olarak anılmaya başlamıştır, aynı tanrı gibi her şeyi bilen bu canlı, şeytana benzetilmiştir. Eğer bu şeytan bir an için kusursuz bilgiye ulaşabilirse, o andaki her atomun konumunu ve üzerlerine etkiyen kuvveti bilirse, saf enerji olan, düşüncenin hızı, ışık hızından daha hızlı olduğu için şeytan o bir an içinde tüm olasılıkları hesaplayabilir ve en az hata payı içereni seçerse doğru seçim sayesinde geleceği kendi istediği yönde etkileyebilirdi ve gelecekte olacak şeyler birbirine bağlı olduğu için de (her olay kendinden önceki bir olayın sonucu, sonraki bir olayın sebebidir) geleceği de geçmiş gibi basit bir şekilde gözünde canlandırabilecekti.

    Bu teoriye karşı çıkan bilim adamlarının en büyük itirazı, felsefi ve dini açıdan bakıldığı zaman teorinin, özgür irade kavramını yok saymasıydı. Bizim, yaratılanların en mükemmeli olarak kurmalı bir oyuncaktan en büyük farkımız özgür irademizdi. Peki gerçekten Laplace'in kastettiği şey bu muydu? Yoksa kusursuz bilgiye ulaşmanın nerdeyse imkânsız olduğu bu kuantum dünyasında, özgür irade ile çelişmeden bir adım ötesine geçerek onu aşan bir sonsuz irade kavramını mı ortaya koymak istemişti? Çoğu kişi bu zor soruya cevap aramak yerine daha kolay olan şu sonucu seçti: tanrı evreni yarattı ve biz aktörlere bu sınırlı senaryonun dışına çıkmadan oyunda kalma iznini verdi. Ama Laplace'in sormak istediği asıl soru şuydu: Eğer böyle bir araç olsaydı; bu aracın, benim özgür irademin sonucu olarak nitelendirdiğim gelecekteki hareketlerimi tahmin etmesini ne durdururdu?

    Heisenberg 1926 da yayınladığı makalesinde Belirsizlik ilkesi ni ortaya koymuştur ve bir bakıma Laplace'ın teorisini çürütmüştür. Heisenberg'in ulaştığı sonuç şuydu:

    Doğada hiçbir partikülün kesin olarak konumu ya da hızı bilinemezdi. Çünkü bilim adamı bir partikülün yerini bulmak için üzerine ışık tutuyordu ve partikül ile ışık dalgası kesiştiği zaman parçacığın konumunu belirleyebiliyordu.

    Ama bu sırada istenmedik bir sonuç da ortaya çıkıyordu, ışık ve partikül kesişinceye kadar partikülün hızı bilinemeyeceği için partikülün hızı belirsiz bir şekilde değiştirilmiş oluyordu.

    Bu da partikülün hem hızının hem konumunun aynı anda bilinemeyeceğini gösteriyordu, fiziksel dünyada her zaman bir belirsizlik vardı. Böylece modern kuantum fiziği doğdu Schrödinger de aynı olayı şu felsefi soruyla açıklamaya çalışmıştır:

    Bir kediyi, radyoaktif bir atom, bir şişe içinde siyanür gazı ve enerji aldığı anda çalışmaya başlayan bir çekiçle aynı kutuya koyarsan ne olur? Eğer radyoaktif madde hareketlenirse çekiç çalışacak, şişeyi kıracak ve kedi ölecektir. Ama eğer radyoaktif madde hareketlenmezse kedi yaşayacaktır. Ama bilim adamı kutuyu açana kadar atom ne hareketli ne de hareketsizdir, iki olasılığın da birleşimidir. O zaman kutu kapalıyken kediye ne olur?

    Schrödinger'in Kedisi olarak bilinen bu teoriyi şöyle yorumlayabiliriz; biz kutuyu açana kadar kedi hem ölü hem de canlıdır, ancak kutu açıldığında iki durumdan birinde ya da diğerindedir, olmak zorundadır. Bu da partikülün, biz konumunu tespit edene kadar nasıl belirsiz, ya da aynı anda iki yerde, olabileceğini açıklıyor.


    Bu durumda şeytan teorisi geçersiz kılınmış oluyordu, çünkü herhangi bir anda evrendeki parçacıkların yeri belirsizdir ve konumlarını tespit etmek olanaksızdır.

    Maxwell de Heisenberg gibi mutlak kanunlara inanmıyordu. Maxwell Termodinamiğin ikinci kanununun gerçek dışı olduğunu kanıtlamıştır. isterseniz ikinci kanunun önemi üzerinde biraz duralım. Birinci kanun hepimizin bildiği madde yoktan var, vardan da yok olamaz dır. ikinci kanun ise biraz daha kapsamlı ve işlevseldir. Enerji çok yoğun olan yerden az yoğun olan yere kendiliğinden akmak eğilimindedir. Bu ikinci kanun, şimşekten, kayaların dağdan aşağı yuvarlanmasına, boşalan pillerin tekrar dolmamasından, lastiğin havasının inmesine, gemilerin batmasından ocaktan inen kızgın yağın soğumasına kadar pek çok şeyi açıklıyordu. Özellikle de zamanın tek yönlü akışını açıklıyordu, bu yüzden 'zaman oku' olarak da anılmaktadır. Ne gördüğümüzü, deneyimlerimizin ne olduğunu ve olacaklar hakkında ne düşündüğümüzü özetler ikinci kanun.

    Maxwell gaz tüpleriyle yaptığı deneyle ikinci kanunun mutlak olmadığını, olası olduğunu kanıtladı. ikinci kanun ancak büyük olasılıkla sağlanabiliyordu. Bu da fizik yasalarının tamamının kesin olmadığını gösterdi ve insanlara 'şans' diye bir şeyin varlığının kanıtlandığını tekrar düşündürdü.

    Hâlbuki Laplace'in tam olarak anlatmaya çalıştığı şey gerçekten bir Şeytan'ın varolması ya da varolma ihtimali değildi, bu sadece durumu basitçe anlatmak için kullandığı bir benzetmeydi. Aslında o andaki tüm bilgiye sahip olan ve bilgileri aynı anda işleme sokarak fizik kurallarıyla sistemin devamını sağlayan şeytan, başlı başına evrenin ta kendisi değil midir?

    Her şey birbiri ardına düzen içinde işliyor, her şey kendinden önceki sonuca ve kendinden sonraki sebebe dayanmıyor mu? Buna ister Tanrı diyelim ister 'evren', ister biz farkında iken dönsün bu çark isterse biz gözümüzü yummuşken, sonuçta her şey şans sayesinde değil, belirli olasılıklar dâhilinde gerçekleşmektedir.
    7 ...
  6. 20.
  7. yemin ederim ki noktasına virgülüne kadar ben de düşündüm bu teoriyi. hani şu evrenin en küçük noktasının bile bilinmesini bile söyledim ama adamın biri benden bi kaç yüzyıl önce söylemiş ne yazık ki. paralel evren gibi osuruktan muhabbetler varken bu teori niye o kadar ilgi çekmez ilginç. gerçi bu teoriye göre ilginç bişe yoktur ya neyse. bence materyalizmi ana fikir kabul etmiş bilim, bu teoriyi çürütemez. çürütebilen varsa göt capsimi vercem. ya da ne isterseniz onu.
    3 ...
  8. 10.
  9. mr. laplace bu teoriyi ölümüyle ispatlamıştır.

    --spoiler--
    laplace her gün 15 dakika fazla uyuduğunu hesaplamıştır. buna göre 24 saat uyuduğu gün öleceğini bulmuş ve 27 kasım 1754 günü ölmüştür.
    --spoiler--
    2 ...
  10. 9.
  11. yamulmuyorsam tüm detaylar hesaplandığı takdirde* bir hareketin sonucunun tüm olasılıklarının matematiksel olarak hesaplanabileceğinin ispatıdır. bunu ispatlayan mr.laplace bu hesaplamayı bir insanevladının yapamayacağını düşünüp bunu ancak şeytan gerçekleştirebilir demiş ve laplace şeytanı adını vermiştir.
    3 ...
  12. 8.
  13. 16.
  14. olasılıksız adlı adam fawer romanın baş kahramanı david caine'nin, an'ın ve geleceğin bilgisine sahip olmasından kaynaklı, edindiği lakabı.

    kitabın yazarı edebiyatçılığının yanında kariyer de yapmış bir fizikçidir. bazı yaklaşımları o kadar ilginçtir ki sağlam arkaplan fizik bilgisine sahip birini dahi yeni düşüncelere yönelmeye sevk eder. mesela: schrödinger'in kedisi deneyinde kediyi öldürenin veya öldürmeyenin içerideki elektronun hareketini etkileyecek şekilde oluşan gözlemci varlığınız değil, bizzat elektronun kendisinin kararı olduğunu söyler... "-çünkü elektron sizin ona yapacağınız olası etkiyi beklemeden, kendi iradesi ile ve düşünüp seçerek bu kadarı vermiştir."

    bu son tırnak içindeki cümle kitap yazarının kendi görüşüdür... ve üstelik genel fizik-matematik teroisi düşünüldüğünde hiç de hafife alınacak bir fikir değildir... dahası çağdaş bilimin (fizik bilimi bulguları sonucu) içine düştüğü maddenin resminin çizilemeyeceği "kuyusundan" ancak böyle bir açıklama- bulgu ile çıkılabilirdi...
    2 ...
  15. 19.
  16. öncelikle kim bu şeytanın sahibi adam diye bir soru yöneltelim. bu adam pierre-simon laplace. fransız matematikçi ve gök bilimcidir. kendisi bir determinist olup genç bilimcilere sayısız yardımı bulunmaktadır.

    onun gözbebeği olan laplace şeytanı’na göz atmak istersek 1814’de yayımladığı makalesinin ufak bir bölümünü incelemek yaterlidir:

    evrenin şimdiki halini geçmişin sonucu ve geleceğin nedeni olarak ele alabiliriz. bir an için evrenin tüm güçlerinin ve bunu oluşturan tüm varlıkların konumlarını anlayabilen bir canlı olduğunu düşünürsek, ve bunun bu verileri inceleyebileceğini de düşünürsek, aynı anda evrendeki en büyük varlıklardan en küçük atomlara kadar her şeyi hesaba katarak bir hesap yaparsa, hiçbir şey belirsiz değildir ve gelecek de, aynı geçmiş gibi, onun gözlerinin önündedir.

    bu paragraftan yola çıkarsak determinist olan pierre aynı zamanda kadercidir. ortak bir bilgiye sahip olmak veya geleceği tıpkı geçmiş gibi görebilme düşüncesi aslında bir yerlerde yaşanacakların daha önceden belirlenmiş olması düşüncesinin bir sonucudur. aslında bu düşünce temelinde islamiyet - hrıstyanlık - yahudilik dinlerinde ki ahret inancına da ters düşer. eğer insan belirlenmişleri yaşıyorsa olacağı düşünülen sorgu-sual gününde insan ne ile yargılanacak? belirlenmiş bir hayatta yaptığı günahlardan mı? bu herkesin anlayabileceği en kolay örnekti. anlaşılacağı üzere insanın ana rahmine düşme anı da dahil olmak üzere ölümüne kadar olan tüm olaylar (hayat) tamamen olasılıklar üzerine kuruludur. x ve y durumları karşısında insan birini seçer. x’ i seçimi sonraki adım olan z ve beraberinde ki durumları tetikler. y’ yi seçerse sonraki adımı olan t ve beraberinde ki durumları tetikler. ancak bunlardan hangisinin seçileceğini %100 bilemeyiz, sadece olabilme ihtimali olanların olasılık yüzdelerini çıkartırız. yani laplace şeytanı suya düşer. yapabileceğimizin en iyisi olan olabilme ihtimalinin hesaplanması, olasılıklar arasında en yüksek değere sahip olanı da bize verir ve olasılıklar asla %100 gerçekleşme yüzdesini vermez.

    pierre-simon günümüzde yaşasaydı ve modern fiziğin getirdiği belirsizlik ilkesinden haberi olsaydı yaratacağı şeytan en fazla şu kadar olurdu:

    evrenin şimdiki halini geçmişin sonucu ve geleceğin olası durumları olarak ele alabiliriz. bir an için evrenin tüm güçlerinin ve bunu oluşturan tüm varlıkların konumlarının olası değerlerini hesaplayabilen bir canlı olduğunu düşünürsek, ve bunun bu verileri inceleyebileceğini de düşünürsek, aynı anda evrendeki en büyük varlıkların en küçük atomlara kadar her şeyi hesaba katarak bir hesaplama yaparsa, her şeyin olabilme ihtimali gayet açıktır ve gelecekte aynı geçmişin gerçekleşmiş olasılıkları gibi, gerçekleşebilecek olasılık değerleriyle gözlerinin önündedir.

    not: olasılıksız kitabındaki david caine karekterinin de yaptığı gibi bu şeytan olasılıkları hesaplar ve yüksek değere sahip olanı bulur.
    2 ...
  17. 3.
  18. her şeyin* olduğu, hesaplandığı bir bilgisayar yapılması durumunda gerçekleşeceği düşünülse de olanaksız bir düşüncedir. zira böyle bir bilgisayar yapılsa bile, kodun içine bunu işleten bilgisayarın o an ki durumunun da hesaplanması gerekir ki burada, evrenin temel yasalarından biri olan nedensellik kırılır.

    ek bilgi : nedensellik ardışıllığı içerir.

    lahika : bilgisayar hesaplamasını yaparken ortaya çıkacak olan zaman gecikmesinden ve şeylerin doğasının zamansal aşkınlığından hiç bahsetmiyorum.
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük