bu kadın da kırık.
tum kırıkları sevdigim gibi onu da seviyorum:)
okuduklarım:
-animon siirleri
-saatler/geyikleri
-seriler kitabı
"ona kötü bir şey olsun istedim
bana aşık olsun istedim.."
lale müldür
bu dizelerini cok severdim ve derdim ki neden ona kotu bir sey olsun, bana asık olsa hayatının en mutlu donemini yasatırım ona.
ne kadar kör bir bakıs acısı. zira her ask doruklar kadar dipleri de sunar. her askta buyuk mutluluklar ve buyuk acılar vardır.
Firuze rengi suların önünde diz çökmüş
bir okçu, elinde altın yayıyla.
Karalarla kaplanlarla oynuyordu,
kemanıyla oynadığı gibi.
Firuze rengi sularda yüzen
sarı güller... lerin yansıttığı
yanılsamalar... içindeyim...
O uzun siyah eldivenimle
yürüyorum sularda.
sularla evlilik akuatik yeşillerle
gri gözler
iki şiirinden alıntılar bırakayım şöyle. Çok sevdiğim bir kadın şairdir. Bana hep birini hatırlatır.
I.
uzak fırtına
korkuyorum
senden
sensizlikten
korkuyorum
denge gibi gözüken dengesizlikten
uzak fırtına
anlamıyorum nasıl
bu denli uzak bu denli yakın
ve lazerlerin uçuşu
leyleklerin uçuşu gibi bir imge hep
fırtına habercisi seninle gelen
gözyaşı dökülmeyen bir umutsuzluk bu
yaşam sularının buza kestiği
beyaz ince bir şey diyorum
beyaz ince bir şey o
cam cam cam
bendeki selintiler ve yarıklar karşılığı
sen gelince
bir şeyler düşüyor kırılıyor hep
kapılardan
buz parçaçıkları dolu bir akım
duvarlarda çığlıklardan sarkıt
önodalarda doppler etkisi
II.
Unutuşum başka bir sendi. Ben ölüyordum Tropiko.
Unutuşun beyaz romansıyla ölüyordum.
Söyleyecek başka bir şeyim yok artık.
Unutmak istemiyordum oysa.
Güzel kalan yaralarda vardır çünkü…
Limon kokulu, yağmurlu kadınlar vardır.
Hiç unutmayan kadınlar vardır… limon kokulu…
herşeye rağmen… yağmur kalan kadınlar vardır…
Betimlediği küçük anlar, sıradan günler, basit anılar kocaman derslere dönüşür içerde.
“Hayat kısa diyor film.
bir şaire aşık olmalı
bir de daktilo almalı.
Sonra belki çay içeriz.
şansımız varsa yağmur da yağar.
Damlalara huzur yüklemece oynarız,
Benim damlam seninkini alnından öper.
Güzel şeyler olur belki.
Sen gel bence…”
Dün gece sen uyurken
ismini fısıldadım
Ve hayvanların korkunç
Öykülerini anlattım
Dün gece sen uyurken
Çiçeklere su verdim
Ve insanların korkunç
Öykülerini anlattım onlara
Dün gece sen uyurken
Yüreğim bir yıldız gibi bağlandı sana
işte bu yüzden sırf bu yüzden
Yeni bir isim verdim sana
DESTiNA
Sen öyle umarsız uyusan da bir köşede
işte bu yüzden sırf bu yüzden
Yaşamdan çok ölüme yakın olduğun için
Seni bu denli yıktıkları için
DESTiNA
Yaşamımın gizini vereceğim sana.
belki yağmur yağar adlı hikayemde çok sevdiğim şiirine yer verdiğim şair.
sonra belki çay içeriz. şansımız varsa yağmur da yağar.
damlalara huzur yüklemece oynarız.
benim damlam seninkini alnından öper.
güzel şeyler olur belki.
sen gel bence...
yok aşk değil, uyuşmak, anlaşmak, bütün o boktan şeyler değil. yok yok aşk değil, aşk hiç değil. onun bir sözcüğüyle yaşamımda yer alan her şeyi çöpe atmak isterdim. gelgelelim aşk değil bu, aşk hiç değil. bir şey arayan bir kadının aradığı şeyle karşılaştığında kendine iskambillerden kurduğu bir hayatın yıkılması gibi bir şey bu. Doppler etkisi... ona yaklaşarak yok oldum.
ayrıksı şair ama insan.. "Anne ben barbar mıyım" isimli derleme kitapta şunu yazar;
"insanlara dayanmak gerekiyor. insanlara dayanmak; kişinin yüreğinde açık bir ev saklaması, bu güzel bir şey ama çok fazla bir şey de değil. Soylu misafirperverliğe yetenekli öyle yürekler var ki diyor Nietzsche, pencereleri ve panjurları hep kapalıdır; en iyi odaları boş tutarlar. Niye öyle yaparlar? Çünkü dayanmak zorunda kalmayacakları misafirleri beklerler."
"boynumda yağmurdan bir kolye
ıslak taşlara oturuyorum bugünlerde
bir siyam kedisi ve ben
pek çok şeyi geriye doğru unutuyoruz
eski rus bir sevgilim vardı
başka birisini göze alamam bugünlerde
öykü safir aynalı bir salonda geçiyordu
herşey önce çok güzel başlıyordu
sen, gözünde siyah bir bant, beni dansa kaldırıyordun
ben seni portekizli bir korsan sanıyordum
sonra ortaya çıkıyordu eski bir rus soylusu olduğun
yelkenbezi fularını çıkarıp
bir reverans yapıyordun
odadan yavaş yavaş herkes, soylu soysuz herkes çıkıyordu
ikimiz bir de kediler kalıyordu
hava alamıyorduk
kapıları mühürlüyorlardı
eski bir aşk öyküsünün içinde kalıyorduk
biz seni portekizli bir korsan sanıyorduk
bir siyam kedisi ve ben"
"sen öyle umarsız uyusan da bir köşede
işte bu yüzden, sırf bu yüzden işte
yaşamdan çok ölüme yakın olduğun için
seni bu denli yıktıkları için
yaşamımın gizini vereceğim sana"
"terkedip gidiyor beni teker teker bütün güneşlerim
bir daha hiç dönmeyecekler mi yaşamıma
alnımdan fırlayan bir kartal yarıp
geçiyor göğü
görünmez bir çarkın çıldırtıcı gürültüsü
duyuluyor bir yerlerden"
"onun bir sözcüğüyle yaşamımda yer alan her şeyi çöpe atmak isterdim.
gelgelim aşk değil bu, aşk hiç değil.
bir şey arayan bir kadının aradığı şeyle karşılaştığında,
kendine iskambillerden kurduğu bir hayatın yıkılması gibi bir şey bu.
doppler etkisi...
ona yaklaşarak yok oldum.
yaşamımdaki y faktörü yok oldu.
yok aşk değil bu, aşk hiç değil."