ruhumuzdaki oynak yerlerin civatlarını sıkıp bizi ciddiyete davet eden gerçek bir kurgu. yalnızlıkla yüzleşmenin verdiği cesaretin denkleminin çözülüşü. ister sınav stresi deyin adına ister hayat. bu saatten sonra kim gelse hep gitmek zorunda kalacak. şimdi gidip bir ağaç bulmalı malum bir yerlerden başlamak lazım taşrada tertiplenen tiyatroya. şiir ah muhsin ünlü'nün. ama buna ne hacet zati müellifi gereğinden fazla açık etmiş kendini. şiirin can bulduğu kitabın adı ise gidiyorum bu. içindeki tüm şiirler gibi bu da kişisel bir mersiyenin tamamlayıcı beyitlerinden biri. haydi gidelim bu. dün/ya...
lâl, gül, döl
've damarımda akan toprak'
bir sırrı vaktinden önce saklayıvermişim
cümle coğrafya ve dahi dağları sıkıntı basmış.
ben artık sürekli hançerlenirim
iki tiren öpüştü mü kondüktör yanar?
ah sen bana bakma tiyatrolarımı taşra tertibler
benim anlattıklarımla biraz heterodoks kaçabilir sevgilim
yani hükmetsene aksine ki, bir bin yıl sırtımızda
paklanmayacak
ve allah'ın isa isminde bir sevgilisi yok!
evet bugünlerde biraz siyaset ehli çocuklar olduk
mesela bundan böyle senin adın petrus olsun sevgilim
ki bir ağaca teşekkür etmek için davranıyorum da bazen
oluk oluk pantalonlar devriliyor kanatlarıma...
ve şimdi ben sevgilim
sana beyaz renginde değişik çoraplar temizliyorum
ağlayarak.
ve lâl ve gül ve döl,'ve damarımdan akan toprak' ve sonra eczama saplanan o tersinden lunapark
o kült, o hırkalar...
ah nasıl lezzetli asalar birikiyor kirpiklerimde
ve kooperatifler boyu gül koklayan beynelmilel varakalar!