diyanet kuruluşundan beri devletin yasalarına ve isteklerine uymak zorundadır. bu zorunluluk laikliğe aykırıdır.
din ile devlet işleri ayrılıyorsa arapça ezanın yasaklanması ve türkçe ezanın okutulması ve arapça kuranın yasaklanmasını diyanet mi istemişti devlet mi.
devlet istemişti ve böylece laiklik ilkesine yine aykırı hareket edildi.
devletin yönetimine dinin girmemesi ve dini işlere de devletin girmemesine dayalıdır yani laik bir ülkede devlet kimsenin dini inancına karışmaz devlete ait kurum ve kuruluşlarında da hiç bir şekilde dini yönetim olmaz. anlayacağınız "götümü başımı açarsam laik olurum" "kapanırsam laikliğe karşı olurum" "içki içersem laik olurum" "içki haramdır diyerek içmezsem laikliğe karşı olurum" gibi şeyler tamamen saçmadır açık giyinene de kapalı giyinene de içki içene de içmeyene de karışılmamaktaysa ve bunlar bir arada yaşıyorlarsa laiklik var demektir.
not: artık laikliği doğru anlayın lütfen.
edit: az biraz kafasını çalıştıran bir zamanlar var olan başörtüsü yasağının ve açık giyinen kadınların da belirli kesimler tarafından hor görülmesi ve hiç yakışık almayan şeyler söylenmesinin de laikliğe aykırı olduğunu anlar.
Yobazların birbirlerini doğramasının önündeki en büyük engeldir.
Bunlar sanırlar ki laikliğe destek çıkanlar bir anda buharlaşsa, laiklik de kaldırılsa ülke günlük güneşlik olacak!
Oysa hem tarihte, hem de günümüzde yaşananlar tam tersini gösteriyor. Asıl derdi sadece sen yeme ben yiyeyim olan yobaz gruplar birbirlerini bir takım dini nedenler ileti sürerek tekfir edecek ve kıtır kıtır kesecektir. Peygamberin ölümünden hemen sonra böyle oldu ve hep böyle süregitti.
Öyle ki tarihte ilk defa emevi halifesi Abdülmelik kendisine "Allah'ın emirlerinin ve peygamberin sünnetinin" hatırlatılmasını yasakladı, yani bir nevi laiklik ilan etti.
Aslında halkı din, iman diye uyuşturarak yönetmek ta Sümer rahip kralları döneminden beri yöneticiler tarafından pek tutulan bir metottu. Sorun şu ki olayı ciddi ciddi bir din davası sanan saftirik halk birbirlerine öyle pis dalıyor, o kadar çok zarar veriyordu ki 30 yıl savaşlarından sonra Avrupalı yöneticiler halkı dinle uyuşturma kolaycılığından feragat etmenin daha doğru olacağına karar verdiler. Zaman içinde bir yönetme metodu olarak dinin yerini aşırı milliyetçilik ve ırkçılık aldı ama gelişen teknolojinin de etkisiyle bunlar daha da pahalıya patladı. Böyle böyle günümüzün dünya düzenine geldik.
Durum böyleyken, bin kere denenmişi tekrar denemeyi, sahabelerin bile beceremediğini becermeyi hayal eden yobazın olmayan aklına turp sıkayım.
Len iki dakika dürüst olun ve fetönün de sizin gibi şeriatçı olduğu gerçeğini kabul edin. Öyleyse aranızdaki neyin kavgasıydı? Birbirinizi tekfir ettiniz filan? Hem de biz hala buradayken! Bir acele bir acele... Bir de olmasak haliniz hepten dumandı..
Taliban, IŞiD gibi şeriatçı terör örgütlerini gördükçe daha bir savunduğum ilke. Devletin belli bir din ya da mezhebi halka dayatmaması, dinî ilkelerle ülkenin yönetilmemesi, her dine ve mezhebe eşit muameledir kısacası. Bazı ahmaklar sürüsü laikliği dinsizlik olarak lanse ediyor. Sekülerlikle laikliğin ayrımını bile yapamayacak kadar cahil insanlar bunlar.
Ayrıca tarihî bir kesit sunmak gerekirse Erdoğan tarafından 2011 Mısır Ziyareti sırasında övülen bir ilkedir. Bizzat "Laiklik kesinlikle ateizm değildir. Mısır’ın da laik bir anayasaya sahip olmasını tavsiye ediyorum" ifadelerini kullanmıştır.