laiklik, 'ezan.. hadi ezan.. şimdi bir de kur'an okumaya başladılar' öküzlüğüdür.
laikçilik ise sevgilinin telefona cevap vermeyip, beni fitil etmesidir.
saçmalıktır, olmayan farktır. "laikçi olmak" gibi kavram yoktur. siz münasip bir yerlerimizden üretiriz derseniz ayrı tabi.
laiklik, klasik en bilindik basit tanımıyla "din ve devlet işlerini" birbirinden ayırmaktır. sadece din işlerini devletten ayırmak değil, devleti de din işlerinden ayırmaktır. bizim yapmadığımız, yapamadığımız, bu kavramın havada kalmasını sağlayan ikinci kısmın olmayışıdır.
"laikçilik" ve "laik birey olmak" gibi kavramlar üretip türetip güldürmeyin artık.
laiklik din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. laik insan laiklik ilkesini benimsemiş, dinin politikaya karışmamasını, herkesin kendi içinde yaşamasını isteyen insandır. laikçi ise yobazların kendilerince laik insanları küçümsemek için götlerinden uydurduğu bir hitap şeklidir.
laiklik kişilerin kendine biçtiği bir şeydir. elli kere birey laik olmaz dendi, devlet laik olur.
laikçilik ise senin onu düşündüğün anda onun da seni düşündüğü düşüncesiyle mutlu olmaktır.
laiklik, islam şeriatının insanlık suçu niteliğindeki ilkel hükümlerini ve uygulamalarını devlet ve kamu düzeninin dışında tutma ilkesidir.
laikçilik ise , kendi cüceliğini, atatürk'ün büyüklüğü arkasına gizlemektir.
laikçileri laikçi yapan iki türlü davranış yöntemi vardır.
1. atatürk'ün cumhuriyetin değişmez temeli olarak tanımladığı ilkeleri tahrip etmek, özleri boşaltmak. örneğin 'türkiye milliyetçiliğini', 'türk-islam milliyetçiliği' olarak çarpıtmak. ya da, laikliği sulandırarak, diyanet işlerini hilafet makamı gibi türkiye'nin en büyük kamu kuruluşu haline getirmek. yönü her zaman batı medeniyetine dönük olan atatürk'ün emperyalizme karşı sözlerini çarpıtıp, onu batı düşmanlığının abidesi olarak göstermek.
2. atatürk'ün, zamanında, belirli koşullara uygun olarak söylediklerini, ya da davranışlarını dogmalaştırmak, bunları günümüz koşullarına uyarlamak yerine, değişmezliğe mahkum etmek.
örneğin atatürk'ün 'devletçilik' ilkesi. o günün koşullarında, bir tarım ülkesinde sanayi kurabilmek için gerekli olan sermaye yalnızca devletin elinde olması nedeniyle, sanayi yatırımları devlet tarafından yapılıyordu. ama diğer taraftan da ülkede rekabetci özel girişimin önünü açmak için izmir iktisat kongresi örneğinde olduğu gibi, bir dizi önlemler alınıyordu.
özellikle 1970'lerden sonra hızla gelişen sanayileşme sürecinde, bir zamanların ileriye dönük devlet işletmeleri, devletin ve sanayinin sırtına yük olmaya başladı. KiT'ler kalkınmanın önüne engeldi artık. buna ek olarak, devletçilik adına sınırlarımıza gümrük duvarları çekilmiş, halkımız tıpkı doğu bloku ülkelerinde olduğu gibi, kalitesiz ve pahalı yerli malına mahkum edilmişti. KIT'lerin özelleştirilmesi ve türk sanayi işletmelerinin uluslararası rekabet gücünü artırmak için gümrükleri yabancı mallara açmak gerekiyordu. laikçilerin itirazı da tam bu noktada başladı.
'devletçik' ilkesini değişmez dogma olarak algılayan bu çevreler, bugün de olduğu gibi, özelleştirmelere, ekonomik reformlara karşı çıktılar. ancak, tarih bu laikçileri değil, reformlardan yana olanları haklı çıkardı.