bir standardı olmayan yiyecek. bazısı kendine hayran bırakırken, bazısı bu yiyecekten nefret etmenizi sağlar. güzeli çok güzel kötüsü çok kötüdür. maliyeti azdır. mecidiyeköy meydandan gülbağa inerken hemen solda bulunan buket lahmacun lahmacun severlere şiddetle tavsiye edilir.
en nefis lahmacun gaziantepte yapılan lahmacundur. malzemesi evde hazırlanır ve pide ekmek yapan fırına gönderilir, gelişini beklemek sabır gerektirir, lahmacun dolu tepsi gelince hemen masaya konur ve soğutmadan yenilir, tabi arasına közlenmis patlıcan sarılır, limon sıkılır dürüm yapılıp yenir.
lise zamanında ders kaynatma aracı olarak kullandığımız yiyecek. öğrencilerini zorla conversation yapmaya zorlayan ingilizce hocasından fena intikam alınmıştır. öğle arasında sınıfça en kokulusundan, bol soğanlı lahmacunlar söylenir. tüm pencereler kapatılıp gülüş bağrış içinde lahmacunlar yenir. öğle arası bitip de çırlak sesli ingilizce öğretmeni sınıfa girdiğinde karşılaştığı ağır kokulu manzara karşısında tiz çığlıklar atar, "naptınız siz hayvanlar" diyip koşar adım sınıfı terkeder. kimse zorla jane olmak zorunda kalmaz.
ertesine en az bir bardak çay içilmezse bünyede rahatsızlık yaratır. çay, lahmacunun ağızda yarattığı bütün baygınlığı aldığı gibi mideyi de bastırır nitekim.
ince açılmış ve içine limon sıkılmışı mübah olan rafine gıda. yalnız alışageldiğimiz üzere, üzerine ayran içmek taze hamuru iyice şişireceğinden iyi bir kavalye değildir.
allhın bir lütfu.
gece vakti aklıma düşüp, midemle beynim arasındaki savaşı kazanan lezzet.
ah keşke burda olsan.
önce limonlasam, salatayı araya koysam, kıvırsam, kıvırsam , kıvırsam...
çıtır çıtır yesem sonra, doymasam bi tane daha alsam...
çatalla lahmacun yiyen insan'ı hayranlıkla izlememe sebep olmuş mükemmel yiyecek. bol acılı, limonlu ve yeşilliksiz yemek daha çok lahmacun yiyebilmenizi sağlar.
erişilmesi mümkün olan zamanlarda* "kokar şimdi" diyerek yenilmek istenmeyen, erişim dışı olduğu zamanlarda* da "olsa da yesek" diye hasretle anılan yiyecek.