1996 tarihli jean pierre dardenne filmi. belcika filmidir, cannes'da altin palmiye dahil bir cok odul almis, mukemmel bir filmdir. jeremie renier (baba) ve olivier gourmet (cocuk) basrollerini paylasmaktadir. kacak isci calistiran babanin iscilerinden birisi olan bir afrika gocmeni bir gun calisirken olur. karisina yalan soylerler. filmin geneli cocugun bundan duydugu vicdan azabi ve vicdanini rahatlatmak icin yaptiklarindan ibaret. ama anlatim o kadar duru ve vurucudurki, istemeden rahatsiz olursunuz. yonetmen tarafsiz degildir, tarafini belirtir ama bu tarafini o kadar iyi savunur ki, seyirci kesinlikle yonetmenle ayni fikirdedir. harika bir film.
--spoiler--
tamircilik yapan ıgor'un babasının -roger- kirli işlerine kanalize olup onunla kaçak işçi çalıştırıp büyük oynamasının hikayesi. ıgor'da dardenne kardeşlerin tarafsızlığıyla yaşına rağmen bu işten memnuniyetsiz bir tavır sergilemiyor. çok gerçekçi bir halet-i ruhiyeyle roger'ın ortağı gibi davranıyor. her şeye adapte oluyor, paralar bölüşülüyor, yüzükler takılıyor. ziyadesiyle insanlar sömürülüyor. sömürü düzeninin çarkın içinde aktif rol oynuyor ıgor. ta ki kaçak işçilerden Amidou'nun düşüp ağır yaralanmasına dek. ona yardım etmek istiyor. fakat roger onu ölüme terk ediyor. ve bir şekilde onu gömüp, yok ediyorlar. filmin en kritik yeri de amidou'nun ölmeden önce ıgor'dan eşime ve çocuğuma bakacaksın diye söz alması ve öyle göçüp gitmesi. ıgor onu doktora götürmek istiyor, roger engel oluyor, müfettişler arama yapıyor. amidou'nun eşi Assita'nın tavuğu hakikaten doğruyu söylüyor dinsel inanış ekseninde. amidou uzaklarda bir yerde olamaz.(hatta ilk sahnede amidou'nun üzerinde tavuk) bu ölüm ıgor ve roger tarafından başlarına çorap örmemek için saklanıyor. yalnız ıgor'un da vermiş olduğu bir söz var. ve artık derin bir ikilem duyuyor. ya roger'a ve işlerine sadık kalacak ya da verdiği sözü tutacak. burada vicdanının izinden gidip assita'ya yardımcı olmayı seçiyor.(kaçak işçi çalıştırmanın ve sömürü düzeninin dışında ırkçılığa da eleştiriler mevcut)
--spoiler--
la promesse,ıgor'un iki arada bir derede kaldığı ruh halini o denli sağlam veriyor ki akabinde yaptığı seçimle insanın ne şekilde olursa olsun vicdanını dinleyebileceğini de gösteriyor.
anlatmak istediğini sade ve etkili anlatan bir yapıt. thomas mccarthy 'nin 11 yıl sonra çektiği the visitor'da bana kalırsa söz'den etkilenimler mevcut. gerçi o yapıt içeriğindeki 'müzik' argümanıyla daha da farklılaşıyordu. ken loach sinemasında da bu tarz kaçak işçi çalıştırma olayları birçok kere bunun gibi başarılı şekilde işlenmiştir.
Sefalet,vicdan ve göçmenlik üzerine kurulu,sade ama etkileyici bir avrupa filmi La Promesse.Bu filmden önce Dardenne kardeşlerin Le Fils filmini izlemiştim fakat beğenmemiştim,bu filmi ise beğendim diyebilirim en azından Le Fils'e göre bence daha iyi bir film aslında her iki filmin de konusu iyi fakat işleniş olarak Le Fils daha zayıf iken La Promesse daha iyi.Film başlarda her ne kadar sıradan ilerlesede gittikçe artan temposu var ve filmin süresi ilerledikçe filmin izleyeni kendine çeken bir olay örgüsü var.Tempo ve aksiyon arayanların kesinlikle uzak durması gereken,avrupa filmi ve sade ama hayata dair iç burkucu filmler sevenler için tavsiye edebileceğim bir film ama siz yine de çok fazla beklentiyle izlemeyin.