Konusu :
Erika Kohut 30’lu yaşların sonunda, Viyana konsevatuarında bir piyano öğretmenidir. Yaşlı ve gaddar annesiyle sevgi-nefret ve bağımlılık ile kuşatılmış ve erkeklere yer olmayan bir dünyada yaşamaktadır. Cinsel hayatı mazoşistik kendine zarar veren bir yapıdan ibarettir. Sürekli porno filmlere ve striptiz şovlara gitmektedir. Erika hayatın dışında yaşamaktadır ta ki öğrencilerinden biri öğretminini baştan çıkarana kadar.
Süresi :
129 dk.
Dili :
Fransızca
Yapım Yeri / Menşei :
Avusturya ; Fransa
Aldığı Ödüller :
Cannes 2001 (Grand Prize, Best Actress, Best Actor)
Avusturalyalı yönetmen michael haneke'nin cannes'da büyük jüri ödülü ve dünya çapında başka bir sürü ödül kazanan filmidir.başroldeki isabelle huppert ve benoit magimel cannes'da en iyi kadın ve erkek oyuncu ödüllerini almışlardır.isabelle huppert'e dünya çapında en çok ödül kazandıran filmlerden biridir.
ayrıca orjinalde elfriede jelinek'in romanıdır.
Piyanist,Avusturyalı ünlü yazar Elfriede JELiNEK tarafından yazılan bir kitaptır.Michael HANECKE tarafından filmi çekilmiş ve 2001 Cannes Film Festivali'nde büyük ödül almıştır.
haneke basyapıtı. annesiyle hastalıklı bir iletisimi olan bir kadinin, basarili bir muzik profesorunun ic dunyasinda barindirdiklarinin hikayesi. rahatsız edici bir film, etkisi birkac gun surmekte. ruhsal acilarin fiziksele donusme yolunu bu kadar iyi anlatisi, isabelle huppert'in sinemanin en iyi performanslarindan biriyle karsimizda olusu, basarili yonetimiyle cok etkileyici bir film.
--spoiler--
Schumann'ın "Fantasia in C major" ındak Adorno' yu okudunuz mu?
Alacakaranlığından bahseder. henüz aklını kaybetmemiştir... tam bir bölüm önce, Aklını kaybettiğini farketmiştir. Bu ona acı verir ama son bir kez dayanır. Tamamen kaybolmadan önce kendini kaybetmenin nasıl birşey olduğunun farkına varmaktadır.
--spoiler--
Hayatı piyanosu olan bir kadın düşünün,
Sadece piyano darbelerinden ruhi haz alıyor...
Babası akıl hastanesinde ölüyor, annesiyse kızına sevgi vermekten mahrum,
sevgisiz kalmış bu kadın, gerçekten kimseye dokunamıyor,kimseye sarılamıyor, kimseyi öpemiyor ve kimseyi gerçekten sevemiyor ...
Hayatı sevgiden mahrum akıp gitmiş, aklını yitirmek üzere olan ve aklın alacakaranlığında el yordamıyla ilerlemeye çalışan ancak elinde sevgisizliğinden ve yaklaşan deliliğinden başka hiçbir şey olmayan bu kadının patolojik eğilimleriyle olduğunuz yerde kalakalacaksınız...
Filmde cinselliğin bayağı ve zorba yanının bu kadar açıkça yüzümüze çarpması bizi nasıl hissettirecek bilinmez ama kafamızda sonlandırdığımız hikayelerden farklı bir haneke başyapıtı olduğu bir gerçek...
zevk almadan kasıntı bir şekilde izlediğim haneke filmi.yok efendim kişinin toplumsal yanlızlığı onu şiddete ve cinsel sapkınlıklara itiyormuşta falanda filanda.gidin french kiss izleyin, you have got a mail i izleyin en temizi en güzeli valla.
--spoiler--
filmin kahramanı piyano hocası bayanın jiletle ve (bir erkek tarafından) mastürbasyon sonrası kullanılmış peçeteyle yaptığı aksiyonlar akıllara ziyandır.
--spoiler--
isabelle huppert'in hayretlere düşüren bir oyunculuk sergilediği film. hani karaktere bürünmüş derler ya, bu kadın resmen o karakter olmuş. örnek alınması gereken bir oyunculuk performansı.
filmin baş kahramanı piyano öğretmeni erika kohut çifte bir hayat yaşamaktadır. toplum içinde aşırı mükemmeliyetçi, otoriter bir konservatuar profesörüdür . hem öğrencilerine ders vermekte, hem de ev resitallerinde virtüözlük yapmaktadır. pianoya dair herşey de aşırı mükemmeliyetçi; en çok da schubert ve schuman konusunda her notanın ritmini, duygusunu dahası bestecilerin ruh ve duygu dünyalarını hissederek içselleştirecek bir duyarlılığa sahiptir. bu saygıdeğer, sanat romantizmi yüklü hayatın yanında, kimsenin bilmediği karanlık bir yaşantısı vardır. bu yaşantıyı tek başına ve gizli yaşar. ta ki ona aşık olan öğrencisine, kendini tamamen açana dek. erika'nın bozuk kişiliğinin, ruh hastalığının kökleri derinlerdedir. aşırı dominant, hiçbir şeyden memnun olmayan, erkekleri sadece döllenme aracı olarak gören ihtimal o ki tüm bunları birebir yaşayan adam, yani erika'nın babası tarafından hiçbir zaman memnun edilememiş, zaten memnun edilmesi imkansız bir anne; delirerek akıl hastanesinde ölen bir baba. erika'nın sınırda kişilik bozukluğuna sahip olması için tüm şartları sağlamış bir aile. sorunlu anne-kız ilişkisi ve yaşanan büyük kayıp, hem de ardında akıl hastalığına tutulma korkuları bırakarak, delirerek ölmüş bir baba.
erika'nın annesi kızını kıskanmakta, konservatuarda profesör olmuş kızını çocuk olarak görmekte, her fırsatta isteklerini yaptırmak için şiddet uygulamakta. erika aslında annesinin başgardiyan olduğu bir hapishanede, alacakaranlıkta, gündüzleri piyanosuyla geceleri de saklı hayatıyla hayata tutunmakta. ne sevgiyi ne de sevilmeyi biliyor. hayatı boyunca annesi tarafından sözlü ve fiziki şiddet gördüğü için sevgi algısı; sevildiğini anlamak için dövülmesi gerektiği yargısıyla çarpıtılmış. bu bağlamda jung'un anne arketipi içinde anlattığı anne kompleksinin olumsuz etkisi; anneyle özdeşleşme tam anlamıyla gerçekleşmiş. şöyle ki; anne kompleksi sonucu erika anne ile özedeşleşmiş ve dişilik özellikleri felce uğramış.anneliği, kişisel bağlılığı ve erotik arzuları anımsatan herşey onda aşağılık kompleksine neden olmakta ve onu bunlardan kaçmaya zorlamakta. kaçıp sığındığı yer, kıza tümüyle ulaşılmaz gelen herşeyi mükemmel bir biçimde, denebilir ki bir üstkişilik olarak yaşayan anneden başkası değildir elbette. kızın istemeye istemeye hayran olduğu anne , onu yaşayacağı herşeyi önceden yaşatıp tüketir. kız ise kendini feda ederek anneye yapışmakla yetinir bir yandan da bilinçsizce, denebilir ki kendine rağmen, annenin tiranı konumuna yükselir, fakat bunu tam bir sadakat ve boyun eğme maskesi altında yapar. annesi tarafından gözle görülür bir biçimde kanı emilen ve sürekli kan transfüzyonuyla annesinin hayatını uzatan kız bir gölge gibi yaşar.
filmin başında, erika'nın yeni aldığı elbiseyi annesinin gereksiz harcama olduğu gerekçesiyle parçalaması; sözlü ve fiziksel şiddet içeren kavga neticesinde başını yaraladığı annesine sarılıp barışması;
annesinin erika'yı hiçbir zaman takdir etmemesi, hatta ''konser öncesi kızınızla grurur duyuyor olmalısınız'' diyen, öğrenci velisine; ''bu sadece bir okul konseri'' demesi;
walter'a yazdığı mektupta belirttiği mazoşist talimatlar da annesinin yan odaya kilitlemesini istemesine rağmen; walter talimatlarını uyguladığı zaman ilk fırsatta annesinin yanına koşması;
her gece annesiyle aynı yatakta yatması ve aralarında geçen o trajik yatak sahnesi tüm bu kompleksin etkilerini açıklamakta.
erika'nın karanlık cinsel hayatı: erika duygu temelli cinsel teması aşağılık, pis bir şey olarak görmekte. onun için cinsellik ya duygudan yoksun, salt pornografik bir şekilde olmalı ya da ona fiziksel acı vermeli. bunun için denediği yöntemler de sevgi algısı gibi trajik. ya porno filmlerin oynatıldığı özel video odalarına gidiyor, burada kadını edilgen ve aşağılayan bir zevk verici olarak gösteren filmleri büyük zevkle izliyor hatta kendinden önce bu odayı kullanan adamların çöpteki menili mendillerini koklayarak doyuma ulaşıyor.
ya gece araba sinemasında sevişen aşıkları gizlice izliyor; kadın ve erkeğin doğal, tensel cinsel birleşimini gördüğünde atağa geçen aşağılık duygusu ile arabanın yanına çişini yapıyor.
aynı durum kan gördüğü zaman da gerçekleşmek de, kanı da cinsel bir simge olarak görüp, tuvalete gitme ihtiyacı hissediyor.(kıskanlık krizi sonucu; walter'ın ilgilendiği kız öğrencinin cebine koyduğu cam kırıkları neticesinde elleri kan içindeki kızı gördüğü an, tuvalete koşma sahnesi)
banyoda tek başına yaptığı, jiletle mastürbasyon icraatı da yine cinsel hazzı aşağılanma ve acı duyarken hissedebilmesi kaynaklı.
ve bu duygunun; yani kendini aşağılatmanın, dövülmenin tetiklemesiyle hissettiği cinsel doyum; gerçek bir tensel temas varlığında yok olmakta. erika ya onunla ilişkiyi giren sevgilisi walter'a zor da olsa izin verse de; cinsel birleşmeyi tamamlayamadan kusmaya başlamakta ya da son geceki sadomazoşist senaryonun uygulandığı durumda dahi walter'la cinsel birleşme esnasında ölü gibi yatmakta.
--spoiler--
schumann do majör fantezisi üzerine bir diyalog;
erika:adorna'nın schumann'ın do majör fantezisini okudunuz mu?
walter:hayır.
erika:alacakaranlığından bahseder; henüz aklını kaybetmemiştir. tam bir bölüm önce. aklını kaybettiğini fark etmiştir. bu ona acı verir ama son bir kez dayanır.tamamen kaybolmadan önce kendini kaybetmenin nasıl bir şey olduğunun farkına varmaktadır.
walter: iyi bir öğretmen olduğunuzu söyleyebilirim.
erika:teşekkürler.
walter:bunlardan kendinize aitmiş gibi bahsediyorsunuz. bu nadiren olur. ve sanırım bunu biliyorsunuz.
erika:schubert ve schuman'ı severim hepsi bu. babam steinhof'ta tamamen delirerek öldüğü için, aklın alacakaranlığından da bahsedebilirim değil mi?
--spoiler--
ve bu andan itibaren her zaman kadınların ilgisini çekmiş yakışıklı, çekici walter için erika keşfedilmeye hatta fethedilmeye değerdir. tüm soğukluğu, schubert tutkusu, yüksek estetik zevki erika'yı walter'ın gözünde güzel, zor ama sahip olunduğu takdirde, gurur verici bir av yapar.
erika'ya kendini beğendirmek için aynı resitalde Schubert - Piano Sonata in A major, D. 959 Third Movement Scherzo'yu çalar. ve akabinde büyük çaba sarfederek konservatuar sınavını kazanır ve erika'nın öğrencisi olur. artık erika'nın sanat ve duygu mabedinin, yani piyanosunun, schubert'in canlı dinleyicisi ve öğrencisidir.
bazı diyaloglarda walter'ın gerçekten erika'yı sevdiği zannedilse de; filmin sonuna doğru bu sevginin; ilerde gerçekleşecek ego aşağılanmasının(cinsel birleşme sırasındaki kusma sahnesi) intikamına kurban edildiği görülecektir. yani walter'ın sevgisi erika'nın hem bedenine hem de kalbine sahip olma üzerine kuruludur. yoksa ruh hastası olduğunu; yazdığı mazoşist talimatlı mektuptan anladığı erika'ya yardım etmeyi, uzman gözetiminde tedavi olmasına teşvik edici, onun iyileşmesini isteyici bir sevgi, aşk olmadığı aşikardır. ve isteğinin bir bölümünü alıp, yani erika'nın bedenine bir nekrofilyak gibi sahip olduktan sonra kimseye bir şey anlatmamasını söyleyerek, onu bu büyük acı ve şimdiye kadar tadmadığı kadar büyük aşağılanma ile yapayalnız bırakır.
erika herkese davrandığı gibi walter'a karşı da kalın duvarlarını önceleri yıkmaz. ama bir yandan da yakışıklı adamın ilgisinden hoşlanır. ama ne aşk üstüne kurulu cinsel ilişkiyi bilmektedir ne de sevginin ya da dövülmeden sevilmenin ne olduğunu. 'aşk herşey değildir' hatta hiçbir şeydir erika için. ama zamanla walter'ın yıllardır beklediği adam olduğuna inanır. önce ona tek bildiği sevgi verme şekliyle yakınlaşmaya çalışır. zaten elinden başkası gelmez. sonra tüm hastalıklı yargılarına, ruhuna, cinsel sapkınlıklarına, duygulanım bozukluğuna rağmen; walter'a ruhen ve bedenen teslim olur, bu tüm dayanaklarını yok etmesidir ve hayatını walter'ın aşkına bırakmaktır. malesef ortada gerçek bir aşk yoktur.
haneke filmde schuman, schubert, bach'ın eserlerini aynı porte'de yarım notaları birleştiren bağ gibi kullanır. özellikle schubert liedleri bu noktada çok önemlidir.
kıskançlık nöbeti sırasında hazırladığı kesici tuzak sonrası salonda yaptıklarını düşünme schubert- der wegweiser -bağ- http://www.youtube.com/wa...VxUppsw&feature=share
neden diğerlerinin geçtiği yolları yasaklıyorum
karlı kayalıkların arasından
gizli yollar arayarak
ve hala birşey yapmadım
kaçmama sebep olacak.
bu aptalca istek nedir
beni kırlara çeken
okul ders sonrası walter'a mazoşist talimatların olduğu mektubu verme;
mektubun üstüne kamera çevrilir;
erika:
--spoiler--
dinamikleri ihmal ediyorsun.
schubert'in dinamikleri çığlıktan fısıltıya gider.
anarşi senin forte'ne benzemiyor.
neden clementi'ye takıl mıyorsun.
schubert çok çirkindi. biliyor muydun?
senin görünüşünle hiçbir şey sana zarar veremez.
walter:
--spoiler--
neden bizi biraraya getirecek olanı yok edelim?
--spoiler--
erika talimatların olduğu mektubu verir.
--spoiler--
walter:teşekkürler. seni ne zaman görebilirim?
erika:birbirimizi arayalım.
walter:bu hafta sonu bir yerlere gidelim. sen ve ben sadece.
erika:yapamam, annemle dışarı çıkacağım.
walter: iptal et. anneni unut. bizi düşün.kayıp zamanı telafi etmeliyiz.
erika:ben mi? kayıp zamanı telafi mi etmeliyim?
walter: sevgilim! başkalarını düşünmeyi bırak, anneni, öğrencileri.anarşiden bahsediyorsun ama anneni aşka tercih ediyorsun. kendini bırak hislerini serbest bırak.
erika: böyle davranma.(öksürük nöbeti)
walter:zorlanıyorsun çünkü yanlış bağlamışsın.
erika:benim hislerim yok. bunu kafana sok. eğer olursa da mantığıma galip gelmezler.
walter: seni seviyorum. korkak olma. yazdığın bu mu, korkakça?
--spoiler--
erika: bana kızgın mısın? umarım değilsindir. çok iyi yazılmış değil biliyorum. ben piyanistim şair değil. aşk aptalca şeyler üstüne kurulmuştur. bunu düşün numaramı biliyorsun. söylediğim gibi istediğini istiyorum. ihtiyacımız olan herşey ben de var. ama bu yarını bekleyebilir. benimle konuş muyor musun? seni iğrendiriyor muyum?(burada erika'nın aşağılanmış gururunun gözlerini doldurduğunu görürüz) bu gerekli değil. dövülme isteği ben de yıllardır var. seni bekliyordum, biliyor musun? bu bir şaka değil biliyorsun. şu andan sonra emirleri sen veriyorsun. ne giyeceğime, ne renk olacağına sen karar ver.(burada erika walter'e kendini beğendirmek, oyunun içine sokabilmek için çaresizce çaba gösteren bir ruh halindedir.) benimle konuşmuyor musun? kızgın mısın? bir şeyler söyle o zaman.
walter: sen hastasın. tedaviye ihtiyacın var.
erika: bana vurmak istiyorsan vur.
walter: ellerimi kirletmem. kimse sana dokunmaz, eldivenle bile. (mektubu yüzüne atar.) seni sevdim. ne olduğunu bile bilmiyorsun. şimdi beni itiyorsun. boş ver.
--spoiler--
annesi:bütün uğraşlar bunun içinmiş. aldığın ödül bu. burada bir genelev kur. komşularını ne dediği kimin umrunda. istediğini yap.
erika:seni seviyorum. diyerek yatakta annesinin üstüne atlar. onu öpücüklere boğar.
annesi:kes şunu! delirdin mi? (altında annesi çırpınır.) aklını kaçirmışsın.
erika: kes sesini! seni seviyorum.
annesi:ben de seni. ama kes şunu.sen delisin.
erika hıçkırıklarla ağlamaya başlar.
annesi: sen delisin. sen tamamen delisin. git uyu şimdi. enerjine ihtiyacın olacak. sadece dursan bile hazır olmalısın. seyircilerin arasında kimin olduğunu bilemezsin.
erika ağlamayı bırakır; annesinin üstüne son bir hamle daha yapar. annesi vurunca geri çekilir.
erika: orandaki kılları gördüm.
--spoiler--
annesine sarlır ve uyur.
sonuç olarak; piyano öğretmeni, ailesi ve geçmişi yüzünden ruh hastası olmuş ve tek başına çözemediği bu hastalığı iki uçta yaşanan, iki farklı hayatla baskılamaya çalışan erika kohut'un trajik hikayesidir. delilik aşk için gereklidir ancak ruh hastaları için aşk, tedavi edilmezlerse hem çevreleri hem de kendileri için ölümcül bir hal alabilir.
sinamasal not: hastalıklı anne kız ilişkilerine dair izlenebilecek bazı filmler; gerçek hayata dayanan grey gardens(hem filmi hem belgeseli var); ingmar bergman'ın sonu bu kadar hazin olmasa da ama bergman şiirselliğiyle ruha işlenen; haneke'nin filmi gibi klasik müzik ile özellikle piyano ve chopin ile şiir gibi akan filmi autumn sonata ve darren aronofsky'nin black swan'i. sinemasal ayrıntı: isabelle huppert'i, çevresini ve kendini yıkıma uğratan bir kadın portresinde, klasik bir eserde izlemek isteyenler için Claude Chabrol'in madame bovary'sini; daha saykodelik bir karakter için yine Claude Chabrol'in La Cérémoniesini (seremoni); benoit magimel'i saykodelik bir karakteri canlandırırken izlemek isteyenler içinse yine claude chabrol'ün La Fille Coupee En Deuxni (ikiye bölünen kız) öneririz. absürd not:avusturya'da konservatuarda bile tüm hocaların fransızca konuşması oldukça ilginç. schubert liedleri olmasa film boyunca almancanın esamesi okunmayacak.*
2001 yapımı michael haneke filmi. konusunda; "piyano hocasına aşık olan genç adam" falan diye okuyunca bir iki cümle, iyi lan romantik bir film izleyelim diye oturdum başına;
haneke'nin en iyi filmi olduğunu düşündüğüm film. o kadar film izledim, kadın psikolojisini bu kadar güzel yansıtan bir film daha izlemedim. ilk izlediğimde dehşete düşmüştüm hatta. kaçırılmaması gerekir.
elfriede jelinek’in piyano öğretmeni adlı kitabından; 2001 yılında michael haneke tarafından sinemaya taşınan film. cinsel hazzı, jiletle mastürbasyon yapacak kadar aşağılanma ve acı duymaya endeksli olan orta yaşlı bir piyano öğretmeninin genç öğrencisiyle yaşadıklarının hikayesi.
bir funny games değildir fakat en az onun kadar gerer ve rahatsız eder. eğer ki psikolojim alt üst olsun, detaylarla uğraşayım ve perişan olayım derdindeyseniz doğru yönetmenin doğru bir filmindesiniz. müzikleri, atmosferi ve tabi ki oyunculukları, kaosa sürükleyen final bölümleri ile izlemeniz gereken bir başyapıt. insan ve özellikle kadın psikolojisi, kadın cinselliği üzerine kurgulanmış bir hikaye. film hakkında bir çok detay zaten yazılıp çizilmiş. freudyen bir bakış açısı ile girişildiği çok belli. baba figürü eksikliği, anne ile arızalı ilişkisi olan kız çocuğu modeli, bastırdığı dürtülerini ancak sert bir biçimde yaşandığı takdirde kendini hatırlayabilen kayıp bir otorite delisi kadının kendini teslim edebildiği ve yenildiği bir genç karşısında yaşadıklarını ele alıyor film.
Spoiler:
Jiletle mastürbasyon sahnesi kadar akla kazınan ve rahatsız olduğum başka bir sahne zor hatırlıyorum.
Sporiler
sado-mazo zevkleri ve takıntıları olan 40'lı yaşlarındaki yalnız bir kadının, piyano dersi verdiği öğrencisini arzulaması ve ilginç bir -aşk- ilişkisi izlediğimiz haneke filmi. isabelle huppert'in bu filmdeki oyunculuk performansı gelmiş geçmiş en iyi 10 kadın oyuncu performansından biridir bana göre.
her sinema gurmesinin izlemesi gereken başlıca 50 avrupa filminden biridir.