la nostalgia es un error

entry1 galeri0
    ?.
  1. Malumatfuruşum ya, bakın ispanyolca da konuşuyorum! ispanyolca başlık atıp size hava basıyorum. Yaaa, ben çok şey bilirim, çok... Münevver değilim ama ne büyük adamım...

    Eski okurlarım da bilirler, hem yazar, hem aktör, hem sosyete zamparası, hem at yetiştiricisi, eşek gibi zengin ve ve eşek gibi yakışıklı, eski faşist yeni liberal, çok köklü bir ispanyol soylusundan sözetmiştim: Jose Luis de Vilallonga...

    ispanya iç savaşıyla ilgili enfes romanlarını bizim buralarda kimse iplemeyeceği için de, 'Kaynana Semra seyircilerini' ilgilendirecek bir özelliğini hatırlatmıştım: Bu adam, bizim Ajda Pekkan'ın eski dalgalarından biridir! (Magazinci olsak 'eniştemiz' derdik.)

    Onun lafıdır: La nostalgia es un error... Nostalji bir hatadır.

    Çünkü geçmiş geri gelmez, yaşanmış bir daha yaşanmaz, aynı ırmakta iki kez yıkanılmaz, bugün daima dünden ileridir, vesaire.

    Ama geçmişe özlem de, hem enayiliktir, hem de esas olarak günümüzün hoşnut olmadığımız, belki de uyum sağlayamadığımız yanlarına tepki. Gencin nostaljisi olmaz, yaş baş mutlaka belli bir yere kadar alınmış bulunacak!

    Seksenli yıllarda, Türkiye'de 'nostalji modasını' yaratan ve üretenlerden biriyim. Aynı dönem, istanbul'da şimdi artık sönmeye yüz tutmuş 'sahaf patlamasının' da yaşandığı dönemdir. Aslında bu akım Murat Belge ve o zamanların ünlü Yeni Gündem dergisi tarafından 'lanse' edildi, bendeniz ve Jak Deleon gibi yazarlar tarafından katlanıp daha geniş okura iletildi, başka arkadaşlar da katıldılar. Rahmetli Çelik Gülersoy işi başka bir ucundan tuttu. Sonra, deniz bitti.

    Çünkü, örneğin 'eski Beyoğlu' üzerine seksen yazı yazılırdı ama iki yüz kırk yazı yazılamazdı.

    Barutu tükenenler ateş kestiler, biz de başka sulara, başka limanlara yol aldık. Günümüzde bu 'edebiyat' yapılamaz çünkü bu tür şeylerin asıl müşteri kitlesi olan lise mezunu yarı-aydın sekreter kızlar ve 'okuldan terk' ve yeni evli genç bayanların hem beyin hem beğeni düzeyi epey düştü: Onlar artık dördüncü sınıf aşk yazarlarını tercih ediyorlar. Kötü yazmak, okunmak için önşart oldu. Gerçi şimdi de bir 'harem ve sultan hanımlar edebiyatı' furyası var ama aynı şey değil.

    O zamanlar bizi pek tuttu okuyucu ama kimse sağlıklı eleştiri getirmedi.

    Esas olarak istanbul nostaljisi yapılıyordu, çünkü istanbul inanılmaz bir hızla değişiyordu. Bu akım hem buna tepki, hem de 'şehir mitolojisinin' bütün bütüne yokolmaması için kayıda geçirilmesi endişesinden doğmuştu. Bir Kayseri, bir Gümüşhane, bir Bayburt nostaljisi yoktu çünkü oralarda benzer bir yaşam yoktu ve olmamıştı, istanbul'dan başka her yer taşraydı. Ankara bile.

    imparatorluk dönemi ve cumhuriyetin ilk başları da elbette bol bol anlatılıyordu ama iş gidip gidip şu meşhur 'altmışlı yıllara' dayanıyordu, çünkü bu edebiyatı üretenlerden kimisi gençliğini, kimisi yeniyetmeliğini o dönemde yaşamıştı.

    La nostalgia es un error... Si hombre, ya yo lo se... Bu iş yanlıştır, şimdi artık biliyorum. Ama bile bile, son zamanlarda bir 'ellili yıllar' özlemine kaptırdım kendimi.

    Ne kadar dingin olduğunu hatırladım da ondan.

    Dünyada toplasan üç milyar insan vardı, Türkiye'de yirmi yedi milyon, istanbul'da bir milyon!

    Ortalık tenhaydı ve hayat da çok daha sakin.

    Bir ağustos günü, Tünel'den Galatasaray'a doğru bakınca, istiklal Caddesi'nde toplam üç kişi gördüğümü hatırlarım, toplam üç kişi...

    Şimdi eski Fransız ve italyan şarkılarını koyup koyup dinliyorum, ellili yılların 'sound'unun (siz bu deyimi pek seversiniz) ne kadar dingin, ne kadar huzurlu olduğunu yeniden keşfediyorum.

    Fakat enayilik de şurada: 1890 doğumlu birine sorsanız, 1960 yılını çok gürültülü, çok kalabalık bulduğunu söyleyecekti; bina artmış, zina artmış, hayat çok pahalı, üstelik gençlerde de artık büyüklere saygı kalmamış, estek köstek!

    engin ardic
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük