dunyanin en karizmatik yazarlarindan biri olan jean christophe grange'in, her yil en az bir kez okunmak suretiyle hatirlanmasi ve hatirlatilmasi gereken sahane polisiye/gerilim kitabi.
jean christophe grange kitaplarının arasında en iyi kitaptır fikrimce. kitabı okurken boyut değiştiriyorsunuz sanki. ayrıca leyleklerin uçusu ve kızıl nehirler'de en iyiler arasındadır.
jean christophe grange kitaplarının en ürkütücü olanıdır insan nasıl böyle bir hayal gücüne sahip olabilir diye düşünmeden edemiyorsunuz okurken olayın içersine kendiniz kaptırıyorsunuz öyle ki bir ara katilin kendim olabileceginden bile şüphe ettim.
sürükleyici bir cinayet romanı.
grangé'den bir başyapıt. harika bir kurguyla yazılmış gerilim romanı. grangé'nin hayal gücüne ve hikaye örgüsünün anlatımındaki ustalığına şapka çıkarmamak mümkün değil.
jean christophe grange'nin en iyi, en sürükleyici romanıdır. ve öyle bir kitaptır ki, bitirdikten sonra aklınızda satırlar değil fotoğraflar kalır. reverdi'ye hayran bırakmıştır...
3 yıl önce okuduğum ve polisiye gerilim kitabında aynı kıvrımları bekleyip bulamadığım kitap. bir rahibeyi bile yoldan çıkartabilecek psikopatlik içerir.
tarzımın dışı olmasına rağmen büyük beğeniyle bir günde okuduğum kitap. gece uyurken reverdi dolaptan çıkacak diye korkmadım değil. mübarek eski türk filmlerindeki kötü karakterler gibi, bir türlü ölmek bilmiyor.
sonu söylenildiği gibi tahmin edilemez olmayan kitap.
--spoiler--
bu türün takipçileri; gerek cinayetlere sanat eseriymiş gibi yaklaşımları olsun, gerek cinayetlerle çok fazla haşır neşir olduğunda ereksiyon olması olsun marc'da bir tuhaflık olduğunu ve geçmişinde arkadaşıyla sevgilisini kendisinin öldürdüğünü rahatlıkla tahmin edebilirdi. henüz kitabın ortalarında bu kanıya varamayan gerilim okuyucusu yoktur sanıyorum. sonunun sürprizli olduğunu duyduğum için, bu kanının çok göz önünde olduğunu ve bu yüzden jean christophe grange'ın bunun yerine başka bir son hazırlayarak ters köşeye yatıracağını bekliyordum ama beklediğimi bulamadım açıkcası.
--spoiler--
neyse spoiler'dan çıkarsak, genel kanının aksine jean christophe grange'ın en iyi kitabı olduğu iddialarını bir kenara bıraktım, taş meclisi'nin bile daha iyi olduğunu düşünüyorum. hele kızıl nehirler'le karşılaştırılamaz kesinlikle.
yine de, jean christophe grange hayranı ya da gerilim hayranıysanız tabii ki okuyun. hiç yoksa 3-4 gün boyunca güzel bir aksiyon filmi izliyormuş duygusunu yaşarsınız.
polisiye-gerilim, cinayet romanı seven bir okuyucunun mutlaka okuması gereken şaheser.
--spoiler--
önce j. reverdinin canavar olduğunu düşünüp ona nefret beslemiş olabilirsiniz ancak hatica ve marc ile arınma odasında yaptığı konuşmalarla katile hak vermemek mümkün değil sanırım.
insan psikolojisi, kıvrak zeka ve kültür birleşimi ve okuyucuyu dumurdan dumura koşturan grange kitabı. polisiye roman severlerin es geçmemesi gereken bir kitap.
benim için yeri ayrıdır, bana grange'ı sevdiren kitap.
grangé'ın kan dolu romanlarından biri hatta en kanlısı.
--spoiler--
Kitabın başında bir cinayet ritüelinin içinde uyanıyorsunuz. Reverdi arınma odasında, karşısında kurbanı ve siyah kan. Bu sayfaları kitap bittikten sonra tekrar okumak gerekiyor. Çünkü tüm cinayet ritüelini öğrendikten sonra sahne çok daha netleşiyor. Bıçak ile açılmış kesikler, kanamanın durması için sürülen yoğun bal, kanın tekrar akması için kullandığı mum ve oksijen tüpü.
ilk bölümde ayrıca marc'ın kısa hayat hikayesi anlatılıyor ama detay verilmeden. Bu abimizin en parlak dönemi paparazilik yaptığı dönem, fakat çok uzun sürmüyor. Hayatında iki tane dönüm noktası oluyor. birincisi kankasını okul zamanı intihara kurban vermesi, ikincisi ise sevdiği kadının parçalanmış cesedini bulduğu an. Kitabı okuyanlar bu konuda nasıl bir ters köşe olduğunu bilirler, oraya değinmeyeceğim.
Tabi ki Hatica. Eşsiz bir güzellik ile tasvir ediyor grangé onu. Boyu, posu, endamı esmer bomba tam anlamıyla. Olay örgüsü o kadar güzel işlenmiş ki hatica'nın hikayesiyle marc'ın araştırmalarının kesişme anı şaşırtıyor okuyucuyu. Sonrasında marc'la beraber cinayetlerin peşine düşüyoruz, her seferinde bir adım daha yaklaşıyoruz. Okurken sadece cinayetin işlenişini öğrenmekle kalmayıp, hissediyoruz. Bir bakıma reverdi oluyoruz o sayfalarda.
Can sıkan bir nokta ise reverdi'nin kaçma anı. Biraz fazla zorlama olmuş. Ayrıca reverdi'den gelen ipuçları marc gibi birisinin bu kadar kolay çözebileceği şeyler değildi. Evet dediğimiz gibi reverdi hapishaneden kaçıyor ve marc ile hatica'nın peşine düşüyor. Onları bulması ise marc'ın tahmininden kısa sürüyor ve o artık tutsak düşüyorlar. o sırada reverdi'nin annesi ile ilişkisi, neden kötü tarafı seçtiği tamamen gün yüzüne çıkıyor. Şaşırtmayan kısım ise kahramanlarımızın reverdi'nin elinden kurtulmaları oluyor.
Peki Reverdi öldü mü?
işte bu soru kitabın finaline kadar sırrını koruyan kısım? Grangé'dan bahsediyoruz ve yazarımız yine şaşırtmacalara doymuyor. Size verebileceğim cevap Reverdi ne ölü ne de diri...
--spoiler--
Son olarak okunası ve akıcı bir grangé eseri, okunmadan ölünmemesi gerekir mi? evet okumanız lazım.