Altkültür deyince aklıma gelen ilk film. Bu filmi diğer filmlerden ayıran bence realitesi. Replikler hayatın içinden. Film ilerledikçe konusunu ilmek ilmek işliyor. Film sonlarına doğru artık filmin içindesiniz. Film, sonda izleyiciye tokat gibi bir final yaşatıyor. Beni o kadar etkiledi ki; "jusqu'ici tout va bien" dövmesi yaptırdım. izleyin pişman olmazsınız, geç kaldın o ayrı...
Elli katlık bir binadan düşen adamın hikayesini biliyor musun?
Her katta kendini rahatlatmak için kendine şunu demiş:
“Buraya kadar her şey yolunda. Buraya kadar her şey yolunda.”
--spoiler--
Gerçekten bana balyoz gibi vuran bir film oldu. Her gün düşünürdüm, düşüyorum ulan düşüyorum, hayata tutundukça düşüyorum... napıcaz ulan pezevenk düşüyorum? Düşerken hep korkardım, korkarken hiç yaşayamazdım. Sonra bu filmi izledim, adamlar da düşüyor, hiç korkmuyorlar, baktım hayata da tutunmaya pek çalışmıyorlar. Ben de bıraktım hayatı artık düşerken nereye çakılacağıma pek takılmıyorum. Bir rüzgara kapılıp kendimi düşüşe bırakıyorum. Soran olursa diye söylüyorum, hala daha uçamıyorum.
bir buçuk saat sıkılarak izlediğim filmi son 1 dakika da kurtarmayı başarmışlar. ama bana sorsalar bunu kısa film yapın derdim çok daha güzel olurdu kanımca.
hayatımda izlediğim en iyi filmler arasındadır kesinlikle. hatta ilk 5 te kafadan yer bulur. varoşlardan yüksek değil gökdelenler. fakat 1995 yılında cannes da ödül alan bu filmle 2013 yılında ödül alan filme bakarsanız aslında ileriye değil de geriye gittiğimizi görebilirsiniz.
1995 cannes en iyi yönetmen,
1995 avrupa film ödülü,
1996 césar ödüllerini kazanmıştır.
paris'teki bir varoş mahallesinde yaşayan üç arkadaşın 24 saatte yaşadıklarını konu alan film, toplumdaki ötekileşmeyi, ötekileştirmeyi, etnik ve etik ayrımları, hayatı ve diğer birçok derin konuyu, ince göndermeler ve başarılı metaforlarla işler. yönetmenin birçok yeni teknik denediği ve görsel olarak muazzam bir iş çıkardığı film, fransız sinemasının en iyi filmlerinden, dünya tarihinin de en iyi filmlerinden sayılabilir.
daha birçok derin konu ve mesaj içeren, daha genişlemesine bir incelemeyi hak eden filmdir aslında; lâkin filmi izlemenizi öneriyorum ben direkt.
belki sonra daha geniş bir şeyler yazarım buralara...
özet: kesinlikle ama kesinlikle izlenmesi gereken müthiş film.
omrum yettigi muddetce en cok sevdigim filmler listemde baslarda olacak filmdir. cogu kimse sevmez, yavas bulur. evet biraz yavas ilerleyen bir tren gibidir, yolculuk esnasinda sarsan bir tren gibi, ve sonunda kotu carpar, siz afallarsiniz. bir agac ile baslar her sey bazen. bitti gibi gelir bazen.
Vincent Cassel'ın başrol oynadığı, yazarlığını ve yönetmenliğini Mathieu Kassovitz'in yaptığı siyah-beyaz fransız filmi. filmin 4 ana karakteri de filmde kendi isimlerini kullanmıştır. sınıf farkını ve banliyö gençliğinin polislerle aralarındaki düşmanlığı konu alır.
toplumsal örgüleri iyi analiz eden ve de birbiriyle iyi bağdaştıran, grupları bir arada tutan şeyin ortak nefret olgusu olduğunu aktaran. güzel bir fransız filmidir. filmde bir tuvalet sahnesi vardır ki hele efsanedir. yani sizin anlayacağınız düşüşte olanların ve devamlı her şey yolunda diyenlerin filmidir.
vincent cassell ın oyunculuk adına neler yapabileceğini bize gösteren filmdir.
ayrıca edith piaf ın je ne regrette rienşarkısına yapılan remix harikadır.
bir-iki hafta önce izlediğim harika bir film. özellikle gezi parkı'nda sonunda herkesin anlayabildiği polisin orantısız şiddetini harika bir dille anlatıyor film. bu olayların üzerine izlemem çok kötü oldu, bayağı etkilendim ve bayağı canım sıkıldı. harika filmdir kesinlikle. ha bir de:
"mais l'important, c'est pas la chute, c'est l'atterrissage."