batı düşünce tarzını, bireyselliği, egoizmi ve kapitalazmin acımasızlığını yüz yıllar önce masum hikayeler kamuflajıyla sunmuş adam. bunun ve aisopos gibilerinin yüzünden çok güzel bir bireysel dünya oluştu. ellerine sağlık.
Yazdığı fabl eserleri ile tanınmıştır.La Fontaine, kötüyü göstererek iyinin ne olduğunu anlatmaya çalışmıştır. Ancak şiirlerini okuyan çocuklarda herhangi bir açıklama yapılmazsa tam ters etkinin hasıl olduğu da bir gerçektir.Masalları toplam olarak 238 adet olup, 12 kitapta toplanmıştır. 1668'de basılan ilk altı kitabında 124 masal vardır ve bunlar birinci cildi meydana getirir. ikinci cilt 1678'de basılan beş kitaptır. En son 1694'de bastırdığı üçüncü cilt ise tek kitaptan ibarettir.
Eserleri birçok dile tercüme edilmiştir. Ancak hiçbir tercüme orijinalindeki sadelik ve çekiciliği verememiştir.
Türkçeye ise, Recaizade Mahmut Ekrem, Tevfik Fikret ve Orhan Veli Kanık tarafından çevrilmiştir.ayrıca tavşanla kurbağalar adlı masalı vardır. bunun gibi birçok hikaye yazmıştır.
La Fontaine, tam adıyla Jean De La Fontaine, 1621 ile 1695 yılları arasında yaşamış Fransız yazar. Masalları dilden dile dolaşan bu ünlü yazar; uzun yıllar ormanlık bir bölgede yaşamış olduğundan mı bilinmez, eserlerine konu aldığı hayvanlar sürekli konuşurlar. onun eserlerinde, Olaylar şiirsel bir dille anlatılır. Çok etkileyicidirler, öyle ki, sadece çocuklar değil büyükler de severek dinler bu masalları...
"Yazdığı fabl eserleri ile tanınmıştır. Varlıklı bir ailenin çocuğuydu. Paris'te kolejde okudu. Hukuk tahsili yaptı. Papaz yetiştirilmek istenildi. Lise de kiliseden ayrıldı. Okul hayatında başarılı bir öğrenci olamadı. Gençliğinde baba mesleği olan orman ve su kanalları işleriyle uğraştı. Çeşitli memurluklarda bulunmuş, düzensiz bir hayat yaşamıştır." yaşam tarzı bir nebze şahsıma benzeyen kişi. yalnız ben alıntılarımı açık açık yazarım. yani en azından ben olsam eserlerin sonuna şöyle yazardım: bu eser beydaba'dan esinlenerek yazılmıştır. değil mi ama? http://tr.wikipedia.org/wiki/Jean_de_La_Fontaine
ağustos böcekleriyle ne alıp veremediği varsa artık, yüzyıllardır bize "ağustos böcekleri tembeldir, yazın şarkı söyleyip saz çalarlar" yalanını yutturmaya çalışan fabl yazarı. bu iftirayla ağustos böceklerinin ruhunda ne denli büyük yaralar açmıştır kimbilir. allah için biri de çıkıp "ortada şarkı söyleyen yok, ağustos böcekleri doğaları gereği yumurtalarını sıcak tutmak için ağaçlara sürtünüyor, bu sürtünüş sebebiyle o ses çıkıyor" demedi. kendisini kınadım. evet.
(bkz: Jean de La Fontaine) Fransız şairi (1621-1695). orman ve Sular idaresi yöneticilerinden birinin oğlu olan La Fontaine, babasının yerine aynı görevi almıştı... görevi ona çok boş zaman bırakıyordu, ama buradan aldığı para geçimine yetmiyordu. O da bu yüzden edebiyata atıldı ve her telden çalmağa başladı: şiir, roman, hikâye, güldürü, opera yazdı. Yazdığı çeşitli eserler kısa bir süre içinde ona ün kazandırdı (özellikle Rabelais ve Boccaccio tarzında yazdığı Hikâyeler) maliye nazırı Fouquet onu himayesine alıp maaş bağladı. Fouquet gözden düşüp yargılandığı zaman La Fontaine ona sadık kalan birkaç kişiden biri oldu. Kırk yedi yaşında Masallar'mı yayımladı bunların bazıları gözden düşen koruyucusunun başına gelen felaketlerden esinlenmiştir.
fabl ını sevdiğim; bilmez ki konuşturup durduğu hayvanlar insanlaşmayı istemedi hiç; küfrün en kezzap yerinde hayvan!laşmayı kendilerine hak görse de çoğu zaman, insanlar..
zira insanlar; kendi egemenlik alanını belirlemek için ağaçların altına sidik fışkırtıp, sonra kendini bu sidiğin sınırları içinde güvenli hisseden köpeklere benziyordu; tasmalandıklarında da, tasalandıklarında da olur olmaza..
ya da aynı insanlar; arabaların arkasından amaçsızca koşturan köpekler gibi hır-la-gür, onları yakalasa da ne yapacağını bilemeyen..
veya sırf öttükleri için güneşin doğduğunu sanan horozlar; ya da işte fareler ve insanlar ama işte illa ki
paramparça aşklar ve köpekler yine..
fabl ına yandığım; kurt-kuzu-sal masalı anlat bana, içinde insan bol olsun..
çok zekice bir altmetinle desteklenmiş, kıpırdak şarkı.
şöyle ki; la fontaine gay dili -daha doğru bir tabirle argosu- olarak bilinen lubuncada "telefon" anlamına geliyor.*
"ne söylesen masal gelir la fontaine den" derken esasında "ne söylesen masal gelir telefondan" denmek isteniyor.
klip boyunca tepeden sarkan uzun kulaklık kabloları da telefon kablolarını anımsatıyor. direkt telefon kullanmak yerine böyle bir tercihte bulunmaları da bence zekice olmuş. hiçbir şey göze batmıyor.