geçen yaz patladıydı bu uyduruk şarkı ama o zamandan bu yana kafamı kurcalayan bir şey var. sanıyorum ki bu kıytırık şarkının sözlerini yazan her kimse iki gram beyni yoktu. şimdi adam sözde asıldığı kıza/sevgilisine/metresine falan methiyeler düzüyor icabında "ne kadar güzel büyülü bir kokun var bıdı bıdı/nasıl bir ses tonun var ne söylesen masal gelir la fontaine'den"
masal gelir la fontaine'den? la fontaine masallarında konuşanlar hep hayvan değil miydi, yani hep hayvanların ağzından yazılmamış mıdır bu masallar? eh arkadaş, sen methiyeler düzdüğün birine "ne söylesen masal gelir la fontaine'den" dersen düpedüz bu şahsı hayvan yerine koymuyor musun o zaman? ha söz yazarı çakallık yapmış, popçu oğlan da bunu efil efil okuduysa bilemem. hem türkçe bir pop şarkısında ne işi var lan la fontaine'in falan? ha 1958 dünya kupasının deli fişeği fransız just fontaine dersen o zaman farklı işte, ona saygı duyarım. yok hayır madem bir işe kalkışıyorsunuz, anlamını bilin de yapın değil mi? kıza şarkı yazıp da çaktırmadan hayvan demeyin...
ben sevmem la fontaine yi. masalları bana hep saçma gelmiştir. hep bir ders verme uğraşındadır. mesela; ağustos böceği ile karınca. ağustos böceğine kızarız değil mi? çünkü tembeldir, çalışmamıştır. ama bu la fontaine amca bize işin gerçeğini anlatmamış. o ağustos böceğinin 12 ay toprağın altında beklediği ve sadece 1 ay yaşadığını, bu bir ayda da kendine eş seçip çiftleşeceğini. bunları anlatmamış bize la fontaine. bizi düşman etmiş ağustos böceğine. çok sinirlendim sözlük. yıllarca ağustos böceğinin günahına girmişiz.
bir öykü yaratıcısı olan la fontaine'e yıllar yıllar sonra bir türk pop şarkısında isminin geçeceğini söyleselerdi eğer , sanırım budaklı meşe odunu ile kovalardı bunu söyleyeni.
nasıl bir ses tonun varsa masal gelir la fontaine den...
bu adam hayvanları konuşturmuyor muydu? ozaman ana fikir
-anırma lan, be böğürüyorsun gibi birşey oluyor güzel güzel yaratıcı afferim.
popüler yanımızın çok sevdiği takdir ettiği, koptuğumuz, coştuğumuz arada tozuttuğumuz bazende kendimizi bulduğumuz nadide murat dalkılıç şarkısıdır,
entellektüel kimliğimizle de sevdiğimiz saydığımız asıl adı Jean de La Fontaine olan ünlü fransız şairi, çocuk öykü yazarıdır, fabl ları meşhurdur.
adam şarkı başlarken "deliyorum yandı gemiler" diyor. yanlış mı duyuyorum dedim ama mümkün değil. aklından ne tür bi sapıklık geçiodu adamın o an allah bilir. dili bile dolanmış heyecandan. bi de nakaratta kıza "sen görmeden bi yel eser senden" diyor. kendisi esen yelleri nasıl görebiliyor bi söylese de öğrensek.
fabl sanatının önde gelen kişilerinden olup, zaman zaman yaptığım hatalar ile hayvanları hakkımda konuşturduğum zamanlarda, kendimi yerine koyduğum fransız şair ve yazardır.
süper eko yapabilen şarkıdır.
nasıl bir ses tonun var ne söylesen,
masal gelir la fontaine'den den den den den den.
insan kaptırdığı zaman kendini durduramıyor.
den den den den den den.
hiç tarzım olmasa da çok takdir ettiğim ve süper olmuş murat dalkılıç şarkısı. dile takılıyor, eşlik ettiriyor. daha erken çıksa bu yaz bomba olurdu sanki ama geç kalmış biraz.
Güzel öyküleri vardı bu adamın, çocukken okuması hoşuma giden. At arabasının arkasına konup ta onu ittirdiğini sanan sineğin öyküsünü severdim en çok. Güzeldi gerçekten. Özellikle hala güncelliğini koruyor olmuş olması, hala bu şekilde kendine mattah bir şey sanan sineklerin olduğunu görmek bana bu hikayeyi hatırlatır çok kez.
çok zekice bir altmetinle desteklenmiş, kıpırdak şarkı.
şöyle ki; la fontaine gay dili -daha doğru bir tabirle argosu- olarak bilinen lubuncada "telefon" anlamına geliyor.*
"ne söylesen masal gelir la fontaine den" derken esasında "ne söylesen masal gelir telefondan" denmek isteniyor.
klip boyunca tepeden sarkan uzun kulaklık kabloları da telefon kablolarını anımsatıyor. direkt telefon kullanmak yerine böyle bir tercihte bulunmaları da bence zekice olmuş. hiçbir şey göze batmıyor.
fabl ını sevdiğim; bilmez ki konuşturup durduğu hayvanlar insanlaşmayı istemedi hiç; küfrün en kezzap yerinde hayvan!laşmayı kendilerine hak görse de çoğu zaman, insanlar..
zira insanlar; kendi egemenlik alanını belirlemek için ağaçların altına sidik fışkırtıp, sonra kendini bu sidiğin sınırları içinde güvenli hisseden köpeklere benziyordu; tasmalandıklarında da, tasalandıklarında da olur olmaza..
ya da aynı insanlar; arabaların arkasından amaçsızca koşturan köpekler gibi hır-la-gür, onları yakalasa da ne yapacağını bilemeyen..
veya sırf öttükleri için güneşin doğduğunu sanan horozlar; ya da işte fareler ve insanlar ama işte illa ki
paramparça aşklar ve köpekler yine..
fabl ına yandığım; kurt-kuzu-sal masalı anlat bana, içinde insan bol olsun..