muhtemelen çalıştığı iş, evine çok yakın olmalıdır ki, eve gelince ayaklarını kalorifere dayayıp, üstüne battaniyeyi çektiği için kışı çok seven insandır denilebilir. bütün bunları kışı sevmeyen biri olarak yorumlamadım aslında, kışı bende severim ama severken tereddüt ederim. kışı sevmek için sadece yan gel yat osman, sıcacık evinden çıkılmadığı için seviliyor demek istemedim. birinci öncül de açıkladım. ki o da evcimenlikle bağdaştırabilir. sonuçta işi, okulu vs evine yakın, daha doğrusu yürüme mesafesinde olan insanlar bu avantajı kışın sonuna kadar yaşadıklarına eminim. ayrıca şu da var. kışı seven insan, tembeldir gibi kesin yargı da yanlış bence. çünkü evcimen bir kişi, yazın kavurucu sıcağında da evinde film, cips, kola keyfi yapmak isteyebilir. kışı seven insan kar isteyebilir, dışarı çıkıp o beyazlıkların içinde, eldivenle beresiyle oradan oraya çocuklar gibi de koşturabilir. sabah da kalkar o karda kışta işine de gider yani. konu o da değil galiba. tek bir konu var bence, o da her şeyi kilitler. bu soğukta, kışta allah kimseyi yuvasız, evsiz bırakmasın ve ısınsın deyip, samimi el açmak yeterli sanırım. yoksa yaz'mış, kış'mış hangisi güzelmiş falan hikaye. ömür varsa hepsini görüyoruz zaten.
benim de içinde bulunduğum insan tipi. yeterince kalın giyinip üşümediğinde yaptığın her aktivite daha zevkli gelir. içilen sıcacık kahve ve çayın farklı bir tadı vardır. ders çalışman gerekir ve bu havada yapacak daha farklı bir aktivite olmamasının verdiği huzurla güzelce çalışırsın. evde sıcacık tutan çoraplarla dışarıyı izlemenin keyfi başkadır. kitap okumanın bile başka bir havası olur. bunun dışında kışın giyilen kıyafetler, kombinler daha güzeldir bence.
kesinlikle paris'te yaşamıyorum, bizzat istanbul'da bulunuyorum ancak bu havaların romantikliği beni benden alıyor. neyin romantikliğiyse artık bu.
- yazın sokaklar insan kaynar, kışın ise havalar soğuduğundan mütevellit işi olmayan dışarı çıkmaz. ferah ferah dolaşırsınız.
- yazın güneş gözlüğüydü, saçma sapan modasıydı, falanıydı derken şımarık, baba parası yiyen, veya ne bileyim ne derseniz diyin isterseniz tiki diyin, tiksindiğimiz bu kesim daha da belirginleşir. yazın herkes "ulan götü koruyalım" derdinde olduğundan bir nevi eşittir.
- yazın 15 metre yürüdüğünüzde terlersiniz, kışın şehri turlasanız daha da yürüyesiniz gelir.
- üstteki maddede belirttiğim gibi yazın daha fazla terlemeyi ve aynı şekilde birinci maddede belirttiğim "insan kaynama" olayını da işin içine katınca, fazla söze gerek duymuyorum. insanlık hali tabii ama iğrenç yani.
- kışın hayvanlara bile bir hüzün gelir, kimsede gereksiz "ayy bugün de mutluluk saçmalıyım" hallerini göremezsiniz. yazın öyle mi? bir yılışıklıklar falan.
- dışarısı soğuktan kıvranırken, içinde sobası yanan bakkal olsun, kıraathane olsun, cafe olsun ne bileyim bim de bim olsun, hani gözün onları arar. bulursun bir tane, girersin içine...yazın da yaşamaya çalışsana bu duyguyu.
- kestane satan adamın yanına gidersin, beraber ısınmaya çalışırsın kestane alıcam ayağına...yazın ne yapacaksın? dondurma alacam ayağına dondurma tezgahına mı yaslanacaksın?
daha da uzar aslında ama bu kadarını yeterli gördüm. kışı sevelim.
bünyesi sıcakla arası iyi olmayan insandır. güneş cildini çok yakar ve kışa göre daha fazla hastalığa kapılır. ah ahhhh nerde o iskadinav ülkeleri gibisi *
yaz aylarında türeyen bu insanlar, genelde merkezi sistem ısıtmalı evlerde otururlar. lahana gibi kat kat giyinmek zorunda kalan kombiciler ve soba kovası degiştirme derdi olan kimse sevmez kışı.