Kendine "Mevlana" diyen birinin o büyük eserinden bir örnektir sadece. Tanımlara karpuzlada yarmalara gözlerin kaymasına dikkat.
(C.5 Beyitler 3716-3736; s.302-304)
Zengin bir adam vardı. Bu adamın da zühre yanaklı, ay yüzlü, gümüş bedenli bir kızı vardı. Kız, kendini bildi, babası onu kocaya verdi. Fakat kocası kızın dengi değildi. Kavun, karpuz oldu, sulandı mı yarmazsan telef olur gider. Babası da kızın baştan çıkmasından korktu da onun için onu, dengi olmayan birisine verdi.
3720. Kızına dedi ki: Kendini kocandan koru, sakın gebe kalma. Ne yapayım? Bu yoksula seni vermek zorunda kaldım. Bu adamı garip say, garipte vefa olmaz. Ansızın her şeyi bırakır, kaçıp gider. Çocuğu, başına dert olur kalır. Kız dedi ki: Babacığım, dediğini tutarım, öğüdün pek doğru, kabulüm.
Babası, her iki üç günde bir kere kızına aman ha sakın diye öğüt veriyordu.
3725. Derken kız, birdenbire gebe kalıverdi; ikisi de gençti. Kız, bunu babasından gizledi. Çocuk, karnında beş, yahut altı aylık oldu. Artık iyiden iyiye belli oldu. Babası dedi ki: Bu ne? Ben sana ondan kendini koru demedim mi? Öğütlerim, yelmiydi ki hiç sana tesir etmedi? Kız, baba dedi, nasıl tahammül edeyim? Erkekle kadın, şüphe yok ki ateşle pamuk.
3730. Pamuk, ateşten nasıl çekinebilir? Yahut da ateş nasıl olur da pamuğu yakmaz, çekinir? Babası dedi ki: A kızım, ben sana onun yanına gitme demedim. Yalnız menisinden kendini koru dedim. Tam zevk anında onun beli gelirken kendini çekmeliydin. Kız, peki, beli ne vakit gelecek, ben ne bileyim? Bu, pek gizli bir şey, anlaşılmaz ki dedi. Babası, gözleri süzüldü mü anla ki beli geliyor deyince,
3735. Kız dedi: Onun gözü süzülünceye kadar benim bu iki gözüm de kör oluyor a baba! Her bayağı akıl, hırs ve öfke zamanı, yerinde durmaz ki!