kızıl sakal her zamankinden yorgun uyandı o sabah.
herkesin çareler aradığı uyanma sorununa çözüm olur belki diye,alarmını en sevmediği pop şarkı olarak ayarladı yatmadan önce.
yatağından kalkıp çıplak ayaklarına içine ter kokusu sinmiş terliklerini geçirdi.yerde yığın şeklinde duran kıyafetlerini ayağıyla iterek yolunu açıp banyoya yöneldi. önce aynada bir müddet kendine baktı.kirli yanaklarına,şişmiş gözlerine ve kurumuş incecik dudaklarına küfürler etti,kendini beğenmeyen her insan gibi..
ellerini biraz ıslatıp gözlerine sürdü.bu kadarına yüz yıkamak diyordu kendince.
ayaklarını yerden kaldırmadan mutfağa ilerledi.her zamanki otomatik tavırlarıyla önce su ısıtıcının tuşuna bastı,dolaba yönelip içinde çürümeye yüz tutmuş zeytinlerin olduğu kabı aldı.bir parça küçük ekmek koparıp içine iki zeytin yerleştirdi.ekmeği ve zeytini hep özenli kullanıyordu.ekmek her iki zeytin için de yetmeliydi.çekirdekleri lavaboya tükürürken su ısıtıcının tuşu attı.kupaların asılı olduğu tahta aparattan gelişigüzel bir kupa çekip içine iki ölçek kahve attı.ağır ağır suyu ekleyip tek kişilik masasına oturdu.
o an 'artık işe gitmeyeceğim' dedi kendine ve masanın üzerine önceki geceden dizdiği üç sigaradan,üzerinde ''bugün artık vazgeç'' yazanı alıp yaktı.acı kahvesinden dolu dolu bir yudum alıp ağzının yanmasına aldırmadı.kısa sürede kahvesini ve dostu sigarayı tüketip ayaklandı.
tahta dolaplardaki üç beş tabağı indirip masaya koydu.siyah ,ceset torbası büyüklüğündeki poşete tek hareketle doldurdu tabakları.porselenler birbirine çarparak günün müziğini oluşturdu.sonra telli çalgılar olarak birkaç çatal bıçak ekledi kızıl sakal bu müziğe... bu kadardı işte,bir parça dinlemelik zamanda toplamıştı tek kişilik yemek takımını.poşetin ağzını kapatıp,olduğu yere bıraktı.ayaklarını yerden ayırmadan yatak odasına geçti bu kez.yerdeki yığını kucaklayıp başka bir poşete doldurdu.herşey tamamdı,tüm eşyası bu kadardı işte.
ağır hareketlerle banyoya gitti.klozetin kapağını kaldırmaya gerek duymadan uzun uzun işedi,rahatladı.aynanın önüne yaklaşıp dün gece aldığı yeni tıraş bıçağını eline aldı.yine uzunca baktı kendine,yeşil hareli gözlerinin ta içine baktı ama orada aradığı adam çoktan gitmişti.birden aklına geldi,ikinci sigarasını almayı unutmuştu.tıraş bıçağını elinden bırakmadan,bu kez koşarak mutfağa gidip masanın üzerindeki ''korkuyor musun?'' sigarasını alıp yaktı.banyoya yeniden dönüp aynanın karşısındaki yerini aldı.
uzun ve kirli ,kızıl sakallarını inceledi.'çok uzattım bu kez' diye geçirdi içinden.suya sabuna ihtiyaç duymadan yanaklarındaki yeni çıkmaya başlayan sakallarını kesti.tüm tıraş işlemi bu kadardı.bu onun durumu normalleştirmesi için yapması gereken bir geçiş süreciydi sadece.tıraş bıçağını yana bırakıp,kağıda sarılı jileti çıkardı bu kez.önce biraz boynunda gezdirdi. 'korkuyor musun?' sigarasından derin bir nefes çekti.kızıl sakallarının altında gezdirdi jileti. jilet hemen vücudunun sıcaklığını alıp sanki onun parçası oldu.
sigarasını lavaboya bastırırken,jileti de boynuna bastırdı.ara sıra hala yaşıyor muyum diye kontrol ettiği damarına küçük bir çizik attı.kan çizgi şeklinde vücuduna akmaya başladı;yavaş ve sıcak.önceden hazırladığı atkısını boynuna sardı.kızıl sakallarını atkının üzerinde özenle düzeltti.
bu kez düşünmeden sağ bileğine dikine, ince bir çizgi çekti.üzerine hemen bir sargı bezi sardı.sonra sol bileğine de aynı boyutta bir çizik attı ve onu da sardı.üzerine montunu geçirip,masadan son sigarasını ve çakmağını aldı.her zaman kapının dışında duran ayakkabılarını giymek için kapının önüne çıktı ama son anda plan değişikliği yaparak çıplak ayaklarındaki terliklerle merdivenleri inmeye başladı.
sokağa indiğinde hafif başı dönmeye başlamıştı ama yağan yağmur onu kendinde tutuyordu.ezberlediği yolları adımlamaya başlamıştı bile ayakları.uzak değildi,belki iki dakika sonra ulaşacaktı hedefine.dükkanını açan ex-berberi,uzamış kızıl sakallarına bakarak imalı bir selam verdi,başını hafif eğerek selamını karşıladı adamın kızıl ve 'kapıyı açık mı bıraktım lan ben?' diye sordu kendine. denize ulaşmıştı artık.sabahın erken saati olduğundan ya da çok yağmur yağdığından,uzaktaki birkaç balıkçı dışında kimse yoktu koca sahilde.
Eski iskelenin en ucuna gidip oturdu.bayılmak üzere olduğunu hissediyordu.cebinden ''sahiden hala yaşıyor musun?'' sigarasını çıkardı.elini siper edip,uzun uğraş sonucu sigarasını yaktı.montunu çıkarıp başının altına yastık yaparak uzandı tahta iskeleye.uzun bacakları iskeleden sallanıyordu.
yüzüne yağan yağmuru hissetti ilk kez,esen rüzgarı duyumsadı.iyice halsizleşmişti artık.sigarasından derin bir nefes alırken,boynundan atkıyı çekip çıkardı.ılık kanı hala akıyordu.sonra bileklerini de çözdü ağır ağır. sargılar artık kırmızı olmuştu,gülümsedi.bir nefes daha alırken sigarasından 'çok bile durdum' dedi titrek,güçsüz sesiyle.
sigarası bitmek üzereydi.sadece 'sa' kısmı kalmıştı. dudaklarına götürüp,yazı yok olana kadar çekti dumanı içine ve verirken bir kez daha gülümsedi; 'as'.
izmariti denize atacakken yine,yeni bir fikir geldi aklına.yavaş yavaş ayağa kalkmaya çalıştı ama bileklerinin dermanı yoktu. kıçı ve dirseklerinin yardımıyla sakin sakin kayarak bıraktı kendini denize,sol elinde onu son güldüren şey olan izmaritiyle.
Son sahnesine çok içerlediğim ( dirseklerim neyse de kıçımdan hiç hayır görmedim bu zamana kadar ) , sevdiğim bir yazarın, yeni yazmış olduğu güzel hikaye. O kızıl sakal benim.
edit: yazarcık çok hisli derken ne demek istediğimi merak etmiş. çok fazla duygu barındıran bir yazı olmuş. gülümseten, düşündüren, bazen itici bazen çekici, hüzünlendiren ve terk edilmişliğin, yalnızlığın olduğu bir yazı olduğunu belirttim.
basit bir örnekle açıklayayım: çok programlı lise gibi içinde bir sürü bölüm var. *
sabah daha alarmı çalmadan uyandı kızıl sakal. komidinin üzerindeki, eski modellerden biri olan telefonunu eline alıp alarmını kapattı. hızla banyoya gidip aynada bir süre kendini izledi. bir şey hissedemeyince parmaklarını ıslatıp gözlerine sürerek yüzünü yıkamış oldu.rotasını mutfağa çevirip kendine bir kahve hazırladı. masanın üzerinde duran sigara paketindeki son üç sigarasına bakıp gülümsedi. hemen birini alıp yaktı. yoğunluksuz dumanı kahve dumanıyla birleştirerek üfledi. kısa sürede kahvesini ve sigarasını tüketip üzerini değiştirmek için odasına yöneldi. ilk bulduğu kıyafetleri üzerine geçirip tekrar mutfağa döndü. masadan ikinci sigarasını alıp yaktı. banyoya girip aynanın karşısında uzun kızıl sakalını düzenlerken ‘çok değersiz bir adamsın’ dedi kendine…
evden çıktığında yine yağmur yağıyordu. son sigarasını yakıp duvar kenarlarına sığınarak yürüdü,sahte gülümsemeler dolu iş yerine. kısa zamanda ulaştığı yüksek mertebesini belli etmesi için özenle hazırlanmış,tüm ofisi net görebileceği camekanlı hapishanesine girip masasına yerleşti,anahtarı masanın üzerine koyarak. boktan saatler onu bekliyordu. bilgisayarın tuşuna basıp,basit şifresini girdi. mail sayfasını açıp arkasına yaslandı,konforlu sandalyesinde. bütün işi buydu işte,gelen mailleri cevaplayacak,saatini doldurup çekip gidecekti.
üç dişli çark döndükçe içi sıkılıyordu. günün ilk seksi bedeni girdi içeri,kahve isteyip istemediğini sordu. bedava olan hiçbir şeye hayır demediği için kabul etti teklifi. birkaç dakika sonra kahvesi masanın üzerinde seksi beden ise karşısındaydı. muhabbet etmek için beklediği belliydi. kızıl sakal teşekkür edip,işine dönebilceğini söyleyince kadın suratını asarak masasına döndü. o yerine yerleşirken hemen arkasındaki,aylardır boş olan masaya daldı kızıl sakal uzun uzun. çok zaman olmuştu orada oturan kadını görmeyeli ve özlemişti de onu.
işten çıktıktan sonra her zaman yaptığı gibi evinin yakınlarındaki esnaf lokantasına gidip,sıradan yemeklerden yedi. yediklerinin aynısından paket yaptırıp çıktı lokantadan. sahil yoluna doğru yürürken gözü her zamanki kağıt toplayan çocuğu aradı. sözleştikleri saati kaçırmıştı çocuk. bir süre bekledikten sonra yoluna devam etti. sahildeki bankına oturup cebinden sigara paketini çıkardığı sırada arkasından biri ‘abi’ diye seslendi. çocuk nefes nefese arkasında dikiliyordu. boş gözlerle çocuğa bakarken çocuk hemen açıklamaya başladı ‘kusura bakma abi,benim biraderi tartaklamışlar onunla uğraşıyordum geç kaldım. sen nasılsın bugün?’ dedi. kızıl sakal gülümseyip çocuğun saçlarını karıştırdı. denizden daha mavi gözleri parladı çocuğun,’ anladım yine keyfin yok abi senin’ dedi gülümseyerek. kızıl sakal elindeki poşeti çocuğa verip önüne döndü. çocuk teşekkür etmesinin yasaklanmış olduğunu hatırlayıp bir şey söylemeden uzaklaştı.
gözleri denizin üzerinde daireler çizen martıya takıldı kızıl sakalın. gülümsedi. martının denize olan aşkına hayranlığını gizlemedi. zaten kimden gizleyecekti ki? hem hayranlık gizlenmesi gereken bir şey miydi? uzun uzun izledi bir alçalıp bir yükselen martıyı. ‘o kadar seviyor ki denizi,onu incitmekten korkuyor.’ dedi. imrendi kanatlarının ona verdiği özgürlüğe ve kıskandı martının denize olan aşkını. ‘ama kanatlarının verdiği özgürlüğü aşkı kısıtlıyor,denizden ayrılıp uzaklara uçamıyor. zaten gitse bile başka bir şehirde,başka bir iklimde yine bir deniz arayacaktı kendine. çünkü sevgiye açtı martı.’ diye düşündü. kendini inandırmak istediği tüm bu olumsuzluklara rağmen kendine üzülmekten alamadı kendini. ‘kimseye böylesine bağlanamadım şimdiye kadar. insan ilişkilerine bakarak tüm inancımı yitirdim. hiç aşk üzüntüleri yaşamadım. kimseyi kıskanmadım,zaten kimseyi sahiplenemedim de. zamanla tembelleştim,küçüldüm,oyunum manasızlaştı..’ diye itiraf etti kendine.
düşünürken zaman nasıl geçti anlamadı kızıl sakal. hava iyiyden iyiye kararmış, soğuk rüzgarlar dudaklarını kurutmuştu. ağır ağır kalktı yerinden. hayatta hiçbir amacı olmayan her insan gibi ayaklarını yerden kaldırmadan yürüdü,buz duvarlı evine. ağır ağır çıktı merdivenleri ve açtı yalnızlığının kapısını. taştan kalbinin anahtarını fırlattı bir köşeye. dolaptan viskisini alıp doldurdu,temiz kalan son kupaya. yeni aldığı sigrasının paketini açıp döktü sigaraları masaya. bir tanesini önüne çekip masadaki kalemi aldı eline. ‘’bugün artık vazgeç’’ yazdı elindeki sigaraya ve masanın kenarına özenle yerleştirdi. sonra bir tane daha aldı ve ‘korkuyor musun?’ yazdı ve sonra bir tane daha aldı,’sahiden hala yaşıyor musun?’ yazdı ona,sığdırmak için küçücük harfler kullanarak. kupadaki viskisini bir dikişte içti. boğazındaki yanmayı ve gözlerindeki buğuyu sevdi o an. ilk kez cesaret veriyordu alkol kendisine.
kalkıp bulaşıkları yıkadı,kurulayıp yerlerine yerleştirdi. viski şişesini eline alıp,sigaraları cebine doldurdu. fırlattığı anahtarını da parmağına takıp çıktı evden. o martı gibi kararlı olmak istiyordu bu kez duyguları konusunda. nereye gideceğine karar vermemişti ama bacakları sahildeki bankına koşuyordu. sahile geldiğinde bankının elinde şarap şişesi olan yaşlı bir adam tarafından işgal edildiğini gördü. ‘bankım..o bank bana aitti..ve o da beni aldattı bir gece daha sıcak kalabilmek için.’diye düşündü. hızla indi sahile ve taşları daha derine gömecek kadar sert basıyordu bu kez yere. ardı ardına yaktığı sigaralar,gökyüzünün eşsiz güzelliği,dalga sesleri ona destek olur gibiydiler bu gece. ‘evet bu kez yapacağım.’ dedi kendine,en kararlı sesiyle.
viskisini ve sigaralarını tüketince ayağa kalktı. markete uğrayıp alması gereken şeyler olduğunu hatırlatıp durdu kendine. tüm gücüyle dengesini sağlamaya çalışıyordu yürürken. sokak ışıkları gözlerinden beynine ulaşıyorlardı. sokakları geçip uzun ve dolambaçlı bir merdivenin başında durdu. market merdivenlerin hemen altındaydı ama merdivenler gözünü korkutuyordu. dönerek düşüşünü hayal edişi midesini bulandırdı ve ayaklarının önüne kustu. içini temizlemiş olmanın rahatlığıyla indi merdivenleri ve markete ulaştı. bir tıraş bıçağı,bir jilet ve biraz sargı bezi aldı. kasadaki adama cebindeki paranın tamamını verip çıktı. evin yolunu bulması biraz zamanını aldı ama her kaldırımını adımladığı bu şehri ezberlemişti artık bacakları.
evine girip,elindeki poşeti banyoya götürdü. malzemeleri tek tek ve özenle yerleştirdi yerlerine. birden aklına gelince odasına gidip bir atkı aldı ve aynanın yanına yerleştirdi. artık herşey hazırdı kızıl sakal için. sadece çoraplarını çıkarıp girdi yatağına. ‘çok erken uyanmalı ve halletmeliyim bu işi. bu benim görevim.’dedi kendine. telefonunun alarmını en sevmediği pop şarkı olarak ayarlayıp,ilk kez bu kadar rahat gelen yatağına gömüldü. birden gözlerini açıp,’peki ya çocuk ne olacak? yarın sözleştiğimiz saatte orada olacak,benden yemek bekliyor olacak. ona ümit verdim. ona hergün onu göreceğimi söyledim..’ diye düşündü. gözlerinden iki damla yaş düştü ve ‘ nasıl olsa birkaç gün gelir bekler ve beni bulamayınca gider. sonra o da unutur zaten. benden çıkar sağlayamayacağını anlayan herkes gibi beni unutur ve gider o da.’ diye düşünerek gözlerini kapadı.