kızıl elma

entry121 galeri10 video1
    96.
  1. roma imparatoru justinyenin yuzu doguya donuk olarak, elinde kizil elma tuttugu bir heykelden geldigi soylenir.
    lakin her ulkucunun icinde buruk bir sevdadir.
    0 ...
  2. 95.
  3. Bir milletin yürütücü kuvvetine “ülkü” denir. Toplumlardaki kişileri birbirine bağlayan nesne, sadece kök birliği, çıkar ve ihtiyaç değil, bunlarla birlikte ve aynı zamanda ülküdür.

    Ülküsüz topluluk yerinde sayan, ülkülü topluluk yürüyen bir yığındır. Sözlük anlamı “and” ve “uzak hedef” demek olan “ülkü”, topluluğu aynı yolda yürüten bir kuvvettir ki, bu uğurda insanlar birbirlerine karşı içten sözleşmiş gibidirler.

    Ülkü, ilkönce, insanların gönüllerinde, gönüllerinin derinliğinde, şuuraltında, hayallerinde doğar ve kendini önce destanlarda gösterir. Sonra şuura geçer, büyük kılavuzlar tarafından açıklanır. Daha sonra da büyük kahramanlar, onu gerçekleştirmek için büyük hamleler yapar. Bu hamle sırasında da ülkülü millet, kahramanlar ardından gönül isteği ile koşar. Bütün bu uğraşmalar arasında da millet yürür; önce manen, sonra maddeten ilerler, olgunlaşır, erginleşir.

    Türk destanlarından çıkan anlama göre, Türklerin ülküsü, fetihler sonunda büyük ve üstün bir devlet kurarak bu devletin içinde bolluğa ve mutluluğa kavuşmaktır. Aşağı yukarı, her millet, aynı şekildeki milli gayelerin ardındadır. Milletlerin çapına, kaabiliyetine göre milli ülkülerin ayrıntılarında farklar olmakla beraber, ana çizgiler bakımından hepsi birbirine benzer: Büyümek ve rahatlığa kavuşmak!

    Türkler, kendi ülkülerine niçin “kızılelma” demiştir, bunun sebebini bilmiyoruz. Yalnız bu addaki saflık ve tabiilik, Türk ülküsünün çok eski olduğunu göstermek bakımından manalıdır. Kızılelma adı, ülkünün aydınlardan önce halk arasında doğduğunu gösterse gerektir.

    Kızılelma ülküsü, Osmanlıların parlak çağlarında iyice belirip şekillenmiş ve konak konak, Türk büyüklüğünün, yükseklik fikrinin, ilahi bir gayenin timsali haline gelmiştir. Bu büyük düşünce olmasaydı, XI. Yüzyılda Anadolu’ya gelen, ençok bir milyon Türk, Bizans’ın Asya ve Avrupa’daki topraklarında rastladıkları diğer Türklerin birkaç tümenlik hrıstiyanlaşmış döküntülerinin yardımı ile de olsa, bu dünya çapında devleti kurup dört kıta “dördüncüsü Okyanusya’dır” üzerindeki teşkilat ve medeniyet şaheserini yaratamazdı.

    Milletlere milli inanç ve güvenç veren ülkünün ne büyük bir kuvvet olduğunu anlamak için bugünkü olaylara bakmak yeter:

    60 milyonluk bir millet olmalarına rağmen dağınık, teşkilatsız ve geri olan Araplar, milli ülküleri olan Arap Birliği düşüncesi sayesinde toparlanma yoluna girmişlerdir. Ülkülerinden aldıkları güçle, Filistin işinde ingiltere ve Amerika’ya kafa tutmaktadırlar. Ülkü sahibi millet oldukları için de dünyada itibarları ve değerleri artmıştır. Bizim için çok büyük isret ve ders olan şu olay, Arapların itibarını göstermesi bakımından manalıdır: Birleşmiş Milletler teşkilatının 11 üyeli Güvenlik Konseyi’nin beşi “Amerika, ingiltere, Fransa, Rusya ve Çin” daimi, altısı geçicidir. 1945 yılında, bu altı üyelik için seçim yapıldı. 900 yıllık büyük bir geçmişi ve tarihi olan, askeri devlet olarak nam kazanmış bulunan Türkiye bu seçimde ancak bir tek oy alarak Konsey’e giremediği halde, ingiliz işgalinden henüz kurtulamamış olan ordusuz, donanmasız Mısır, 45 oy alarak bu üyeliğe seçildi. Demek ki, o zamanki Birleşmiş Milletler teşkilatına dahil bulunan 50 devletten 45’i, Mısır’ı bizden daha itibarlı ve üstün görmüştü.

    1946’da geçici üyelik için yapılan seçimde de, Türkiye’ye kimse oy vermediği halde, Suriye 45 oy aldı. Bir iki yıllık bir devlet olan o zamanki üç milyon nüfuslu Suriye’nin Türkiye`ye tercih edilmesinin sebebi açıktır: Suriye, bir ülkünün ardındadır. Yani prensip sahibidir. Bundan dolayı da, düşmanlarının bile saygısını kazanmıştır.

    Yahudiler de, ülkü sahibi olmanın ikinci bir ibret verici örneğidir. Korkaklığı atasözü haline gelen bu millet, bugün, bir milli ülkünün ardında, herhangi bir millet kadar cesaretle çarpışıyor. Milli kahramanlar ve bu milli kahramanlar, idama mahkum edildikleri ve bağışlanma dileğinde bulunurlarsa ölümden kurtulacakları halde, ingiltere’den af dilemeyerek milletlerine şeref vermek suretiyle ölüyorlar. Bu milli ülkü sayesinde, Filistin’deki yarım milyon yahudi (O zaman Filistin’de yarım milyon Yahudi vardı), yalnız Araplarla değil, koca ingiltere ile savaşı göze alıyor, Amerika’ya meydan okuyor. Milli ülküye yapışmak sayesinde Yahudiler o kadar kuvvetlenmişledir ki, bugün ingiltere imparatorluğu onlara karşı bir şey yapamıyor. Tebaasında bir tek kişinin hapse atılmasını savaş sebebi saban ingiltere, bugün, ingiliz askerlerinin öldürülmesine, ingiliz subaylarının kaçırılıp dayak atılarak horlanmasına, masum ingiliz çavuşlarının Yahudiler tarafından canice asılmasına ses çıkaramıyor.

    Bütün bunların en önemli sebebi Arapların ve Yahudilerin olağanüstü kuvvetli olmasıdır. Bu kuvvet maddi değil, manevidir, Yani ülkü kuvvetidir.

    Kızılelma ülküsüne “tehlikeli maceracılık” diyenler, bugünkü Araplar ile Yahudilere bakıp düşünmelidirler. Hele Yahudiler 2000 yıl önce kaybettikleri vatanlarını yeniden ele geçirmek ve yalnız kitaplarda kalmış olan ibrani dilini diriltip bir konuşma dili haline getirmek uğrundaki çalışmaları ile dünyaya örnek olmuşlardır.

    Biz ise bir yandan “bir Türk dünyaya bedeldir” vecizesine inanmış görünürken, bir yandan da kendimizi baltalayıp inkar ettik. Büyüklükten korktuk. Küçüklüğü benimsedik ve milli ülkü ile delilik diye alay ettik. Güvenlik Konseyindeki seçimler göstermiştir ki, kimseden bir şey istememek, herkesle hoş geçinmek, ittifaklar yapmak bir millete itibar sağlamıyor. Kızılelma ülküsünü bir delilik sayacaksak, büyüklükten değil, yaşamaktan da vazgeçmeliyiz. “Tarihi görevini yapmış ve artık ölmeye yüz tutmuş bir topluluk” olmayı kabul etmeliyiz. Eski Asurlular, Hititler, Romalılar gibi haritadan silinmeye razı olmalıyız. Buna razı değilsek milli ülkünün peşine düşmeliyiz ve demiryolu yapmakla birkaç fabrika kurmayı ülkü diye göstermek gafletinden çekinmeliyiz.

    Ülküler için “maddi faydası nedir?”, “uygulanabilir mi?” diye düşünmek doğru değildir. Hiçbir inanç riyazi mantığa vurulmaz. Tanrı’nın varlığı da riyazi metod ile isbat edilememiştir. Fakat yüz milyonlarca insan ona inanmakta ve bu inançtan güç almaktadır. Ülküler de böyledir.

    Kızılelma ülküsünün gerisinde savaşlar ve büyük sıkıntılar görüp de korkanlar bulunabilir. Kendi rahatı ve keyfi kaçmasın diye insanlık davası (!) güdenler, ülküyü inkar edenler her zaman, her yerde çıkabilir. Fakat bir milletin içinde büyük bir çoğunluk milli ülküye inandıktan sonra, geri kalanlar da ister istemez bu milli akıntıya uymaya mecburdurlar. Bizim için önemli olan, dost kılıklı yabancıların milli ülküyü güya milli çıkar adına baltalamasının önüne geçmektir.

    Bir topluluktan ortak ülküyü kaldırın, insanların hayvanlaştığını görürsünüz. Ortak düşüncesi olmayan toplulukta, herkes, yalnız kendi çıkar ve zevkini düşünür. Böyle bir toplulukta fedakarlık, saygı, nezaket kalmaz. Bencillik, kabalık, rüşvet, iltimas ve namussuzluğun türküsü alır yürür. Maddileşmiş bir insan vatan için ölür mü? Bencil bir insan muhtaçlara yardım eder mi? Milletine inanmayan bir adam yabancı ile işbirliği yapmaz mı? Erdemi gülünç bulan birisi çalıp çırpmaz mı? Kızılelma, Türk milletinin manevi besinidir. Açlar yiyecek bulamadıkları zaman nasıl faydasız, zararlı, hatta zehirli nesneleri yerlerse; Türk milleti de “Kızılelma” kendisine yasak edildiği için marksizm ve kozmopolitizm gibi zararlı ve zehirli fikirlere el uzatıyor.

    Fakat artık bu devir kapanmıştır. Gittikçe uyanan milli şuur karşısında gafiller ve hainler, Türk milletini daha çok aldatamayacaklardır. Kızılelmanın yolunu kapatamayacaklardır.

    Ziya Gökalp’ın mısraları düsturumuz olacaktır:

    Demez taş, kayaYürürüz yaya…Türküz, gideriz Kızılelmaya.

    Nihal ATSIZ
    3 ...
  4. 94.
  5. Bir milletin yürütücü kuvvetine “ülkü” denir. Toplumlardaki kişileri birbirine bağlayan nesne, sadece kök birliği, çıkar ve ihtiyaç değil, bunlarla birlikte ve aynı zamanda ülküdür.

    Ülküsüz topluluk yerinde sayan, ülkülü topluluk yürüyen bir yığındır. Sözlük anlamı “and” ve “uzak hedef” demek olan “ülkü”, topluluğu aynı yolda yürüten bir kuvvettir ki, bu uğurda insanlar birbirlerine karşı içten sözleşmiş gibidirler.

    Ülkü, ilkönce, insanların gönüllerinde, gönüllerinin derinliğinde, şuuraltında, hayallerinde doğar ve kendini önce destanlarda gösterir. Sonra şuura geçer, büyük kılavuzlar tarafından açıklanır. Daha sonra da büyük kahramanlar, onu gerçekleştirmek için büyük hamleler yapar. Bu hamle sırasında da ülkülü millet, kahramanlar ardından gönül isteği ile koşar. Bütün bu uğraşmalar arasında da millet yürür; önce manen, sonra maddeten ilerler, olgunlaşır, erginleşir.

    Türk destanlarından çıkan anlama göre, Türklerin ülküsü, fetihler sonunda büyük ve üstün bir devlet kurarak bu devletin içinde bolluğa ve mutluluğa kavuşmaktır. Aşağı yukarı, her millet, aynı şekildeki milli gayelerin ardındadır. Milletlerin çapına, kaabiliyetine göre milli ülkülerin ayrıntılarında farklar olmakla beraber, ana çizgiler bakımından hepsi birbirine benzer: Büyümek ve rahatlığa kavuşmak!

    Türkler, kendi ülkülerine niçin “kızılelma” demiştir, bunun sebebini bilmiyoruz. Yalnız bu addaki saflık ve tabiilik, Türk ülküsünün çok eski olduğunu göstermek bakımından manalıdır. Kızılelma adı, ülkünün aydınlardan önce halk arasında doğduğunu gösterse gerektir.

    Kızılelma ülküsü, Osmanlıların parlak çağlarında iyice belirip şekillenmiş ve konak konak, Türk büyüklüğünün, yükseklik fikrinin, ilahi bir gayenin timsali haline gelmiştir. Bu büyük düşünce olmasaydı, XI. Yüzyılda Anadolu’ya gelen, ençok bir milyon Türk, Bizans’ın Asya ve Avrupa’daki topraklarında rastladıkları diğer Türklerin birkaç tümenlik hrıstiyanlaşmış döküntülerinin yardımı ile de olsa, bu dünya çapında devleti kurup dört kıta “dördüncüsü Okyanusya’dır” üzerindeki teşkilat ve medeniyet şaheserini yaratamazdı.

    Milletlere milli inanç ve güvenç veren ülkünün ne büyük bir kuvvet olduğunu anlamak için bugünkü olaylara bakmak yeter:

    60 milyonluk bir millet olmalarına rağmen dağınık, teşkilatsız ve geri olan Araplar, milli ülküleri olan Arap Birliği düşüncesi sayesinde toparlanma yoluna girmişlerdir. Ülkülerinden aldıkları güçle, Filistin işinde ingiltere ve Amerika’ya kafa tutmaktadırlar. Ülkü sahibi millet oldukları için de dünyada itibarları ve değerleri artmıştır. Bizim için çok büyük isret ve ders olan şu olay, Arapların itibarını göstermesi bakımından manalıdır: Birleşmiş Milletler teşkilatının 11 üyeli Güvenlik Konseyi’nin beşi “Amerika, ingiltere, Fransa, Rusya ve Çin” daimi, altısı geçicidir. 1945 yılında, bu altı üyelik için seçim yapıldı. 900 yıllık büyük bir geçmişi ve tarihi olan, askeri devlet olarak nam kazanmış bulunan Türkiye bu seçimde ancak bir tek oy alarak Konsey’e giremediği halde, ingiliz işgalinden henüz kurtulamamış olan ordusuz, donanmasız Mısır, 45 oy alarak bu üyeliğe seçildi. Demek ki, o zamanki Birleşmiş Milletler teşkilatına dahil bulunan 50 devletten 45’i, Mısır’ı bizden daha itibarlı ve üstün görmüştü.

    1946’da geçici üyelik için yapılan seçimde de, Türkiye’ye kimse oy vermediği halde, Suriye 45 oy aldı. Bir iki yıllık bir devlet olan o zamanki üç milyon nüfuslu Suriye’nin Türkiye`ye tercih edilmesinin sebebi açıktır: Suriye, bir ülkünün ardındadır. Yani prensip sahibidir. Bundan dolayı da, düşmanlarının bile saygısını kazanmıştır.

    Yahudiler de, ülkü sahibi olmanın ikinci bir ibret verici örneğidir. Korkaklığı atasözü haline gelen bu millet, bugün, bir milli ülkünün ardında, herhangi bir millet kadar cesaretle çarpışıyor. Milli kahramanlar ve bu milli kahramanlar, idama mahkum edildikleri ve bağışlanma dileğinde bulunurlarsa ölümden kurtulacakları halde, ingiltere’den af dilemeyerek milletlerine şeref vermek suretiyle ölüyorlar. Bu milli ülkü sayesinde, Filistin’deki yarım milyon yahudi (O zaman Filistin’de yarım milyon Yahudi vardı), yalnız Araplarla değil, koca ingiltere ile savaşı göze alıyor, Amerika’ya meydan okuyor. Milli ülküye yapışmak sayesinde Yahudiler o kadar kuvvetlenmişledir ki, bugün ingiltere imparatorluğu onlara karşı bir şey yapamıyor. Tebaasında bir tek kişinin hapse atılmasını savaş sebebi saban ingiltere, bugün, ingiliz askerlerinin öldürülmesine, ingiliz subaylarının kaçırılıp dayak atılarak horlanmasına, masum ingiliz çavuşlarının Yahudiler tarafından canice asılmasına ses çıkaramıyor.

    Bütün bunların en önemli sebebi Arapların ve Yahudilerin olağanüstü kuvvetli olmasıdır. Bu kuvvet maddi değil, manevidir, Yani ülkü kuvvetidir.

    Kızılelma ülküsüne “tehlikeli maceracılık” diyenler, bugünkü Araplar ile Yahudilere bakıp düşünmelidirler. Hele Yahudiler 2000 yıl önce kaybettikleri vatanlarını yeniden ele geçirmek ve yalnız kitaplarda kalmış olan ibrani dilini diriltip bir konuşma dili haline getirmek uğrundaki çalışmaları ile dünyaya örnek olmuşlardır.

    Biz ise bir yandan “bir Türk dünyaya bedeldir” vecizesine inanmış görünürken, bir yandan da kendimizi baltalayıp inkar ettik. Büyüklükten korktuk. Küçüklüğü benimsedik ve milli ülkü ile delilik diye alay ettik. Güvenlik Konseyindeki seçimler göstermiştir ki, kimseden bir şey istememek, herkesle hoş geçinmek, ittifaklar yapmak bir millete itibar sağlamıyor. Kızılelma ülküsünü bir delilik sayacaksak, büyüklükten değil, yaşamaktan da vazgeçmeliyiz. “Tarihi görevini yapmış ve artık ölmeye yüz tutmuş bir topluluk” olmayı kabul etmeliyiz. Eski Asurlular, Hititler, Romalılar gibi haritadan silinmeye razı olmalıyız. Buna razı değilsek milli ülkünün peşine düşmeliyiz ve demiryolu yapmakla birkaç fabrika kurmayı ülkü diye göstermek gafletinden çekinmeliyiz.

    Ülküler için “maddi faydası nedir?”, “uygulanabilir mi?” diye düşünmek doğru değildir. Hiçbir inanç riyazi mantığa vurulmaz. Tanrı’nın varlığı da riyazi metod ile isbat edilememiştir. Fakat yüz milyonlarca insan ona inanmakta ve bu inançtan güç almaktadır. Ülküler de böyledir.

    Kızılelma ülküsünün gerisinde savaşlar ve büyük sıkıntılar görüp de korkanlar bulunabilir. Kendi rahatı ve keyfi kaçmasın diye insanlık davası (!) güdenler, ülküyü inkar edenler her zaman, her yerde çıkabilir. Fakat bir milletin içinde büyük bir çoğunluk milli ülküye inandıktan sonra, geri kalanlar da ister istemez bu milli akıntıya uymaya mecburdurlar. Bizim için önemli olan, dost kılıklı yabancıların milli ülküyü güya milli çıkar adına baltalamasının önüne geçmektir.

    Bir topluluktan ortak ülküyü kaldırın, insanların hayvanlaştığını görürsünüz. Ortak düşüncesi olmayan toplulukta, herkes, yalnız kendi çıkar ve zevkini düşünür. Böyle bir toplulukta fedakarlık, saygı, nezaket kalmaz. Bencillik, kabalık, rüşvet, iltimas ve namussuzluğun türküsü alır yürür. Maddileşmiş bir insan vatan için ölür mü? Bencil bir insan muhtaçlara yardım eder mi? Milletine inanmayan bir adam yabancı ile işbirliği yapmaz mı? Erdemi gülünç bulan birisi çalıp çırpmaz mı? Kızılelma, Türk milletinin manevi besinidir. Açlar yiyecek bulamadıkları zaman nasıl faydasız, zararlı, hatta zehirli nesneleri yerlerse; Türk milleti de “Kızılelma” kendisine yasak edildiği için marksizm ve kozmopolitizm gibi zararlı ve zehirli fikirlere el uzatıyor.

    Fakat artık bu devir kapanmıştır. Gittikçe uyanan milli şuur karşısında gafiller ve hainler, Türk milletini daha çok aldatamayacaklardır. Kızılelmanın yolunu kapatamayacaklardır.

    Ziya Gökalp’ın mısraları düsturumuz olacaktır:

    Demez taş, kayaYürürüz yaya…Türküz, gideriz Kızılelmaya.

    Nihal ATSIZ
    0 ...
  6. 93.
  7. en büyük ülkümüzdür.
    ben seni görmeden ölmem ölmem ölmem ölmem ölmem ölmem kızıl elma kızıl elma.
    https://www.youtube.com/watch?v=Ph9ZkOnTWUk
    3 ...
  8. 92.
  9. 91.
  10. yayından kaldırıldığını üzülerek öğrendiğim. türkiye gerçeklerini olduğu gibi anlatan tek diziydi.
    1 ...
  11. 90.
  12. 89.
  13. yolundayız kızıl elmamız.
    antlar içtik baş koyduk uğruna.
    feda olsun kanımız yoluna.

    ayırsa da teller bizi,
    kavgamızdan dönmedik dönmeyiz.
    kızıl elma, özgür vatan
    zulümlerden yılmadık, yılmayız.

    biliyoruz çok emek ister,
    hakikate dönecek düşümüz.

    özünden yüz çeviren bilesin ki mert olmaz,
    kızıl elma çilesi sefa olur dert olmaz.
    ardından yüz bin köpek havlamayan kurt olmaz !
    it ürür, kervan yürür, bırak itler ürüsün.
    türklüğü unutmaktan tanrı türkü korusun !

    (bkz: grup orhun)
    3 ...
  14. 88.
  15. trtnin bi ton para verip cektigi dizi,inanın akasya duragi bile bu diziden daha mantiklidir yani .
    1 ...
  16. 87.
  17. dogmamis bebegine ninni soylemeyi ogrenen, ezberleyen adamin su an oldugu bolum. tipini ya.
    1 ...
  18. 86.
  19. 'Yüz paralık kurşunla gider hayat dediğin;
    Tanrı yolu uzaktır; erken kalk sıkı giyin.
    Yazık, bütün ömrünce o kadar özlediğin,
    Güzel Kızılelma'na varmadan öleceksin.'
    *
    0 ...
  20. 85.
  21. istihbarattan soğuttu beni. Bu kadar tedbirsiz saçma istihbaratçı mı olur?
    1 ...
  22. 84.
  23. şu aralar yerine iyice oturan dizi. arat kampı ve gerillalar filan. ancak o istihbarat başkanı ne cins ya, nasıl bir ses tonudur o allahsen?
    3 ...
  24. 83.
  25. eski türklerden beri kullanılmakta olan ve her zaman yeni bir hedef anlamına gelen terimdir. her dönem değişiklik göstermiştir. bazen anadolu, bazen istanbul, bazen viyana olmuştur. destek verip vermemek ayrı konudur ancak şu an dünya türklüğünün kızıl elması turandır. bu gerçekleşirse başka bir hedef olacaktır. mesela islam birliği.

    edit: bu arada bir türk olarak turana destek vermemek de ayıp olur yani.
    2 ...
  26. 82.
  27. Grafik tasarım bölümü ilk dönemden terk.
    o efektler ne allahınaşkına.
    Basit ve varoş dizidir.
    1 ...
  28. 81.
  29. akepe'nin seçim müziği ile aynı müziğe sahip dizi. tesadüftür kesin.
    konuda paralel yapıya geldiler. haydi bakalım. pensilvanya'ya ne zaman gidecekleri merak konusu.

    konuyu oğuzlar'dan nasıl getirdiler anlamış değilim.
    1 ...
  30. 80.
  31. ülküsü iyi, dizisi devlet eliyle çekilen güya milliyetçiyiz biz ayağı yapan dizidir.
    2 ...
  32. 79.
  33. 78.
  34. dünya üzerindeki bütün türklerin birleşmesi amacına yönelik ulvi düşüncedir. kimi zaman siyasi kimi zamanlarda da ekonomik ve kültürel olarak düşünülmüştür.
    0 ...
  35. 77.
  36. istanbulun fethinden sonra osmanlılar tarafından romaya verilen isimdir.kızıl elma adının romada bulunan st. oirre kilisesinin üst kısmının kırmızı bakırla kaplanmış ve yuvarlak bir şekilde inşa edilmesi sonucu böyle bir isim verildiği ileriye sürülmektedir.
    türklerin hun imparatoru attilanın yolundan gidip romayı birgun fethedeceği her zaman hayal edilmiştir.ayrıca türk milleti ulaşabileceği en son noktayı en uzak coğrafi yeri kızıl elma olarak adlandırmıştır.

    Romayı ele geçirmek sorun değil fakat zamanında attila din çöktürdüğü papanın emrine girip hristiyan olmuştur.kendi benliğimizi ve dinimize inancımızı kaybetmememiz gerektiği unutmamak gerekir.10.padişah iklimlerin sultanı kanuni sultan süleyman han eğer oğlu şehzade mustafa hanı çadırında boğdurmasaydı.belki roma elimizdeydi lakin belkiler yaşamak en büyük özelliğimiz şehzade mustafa hanın en buyuk planının romayı fethetmek oldugu soylenmektedir.

    Edit:kilisenin adı st.pierre olacak.
    0 ...
  37. 76.
  38. ragıp şevki yeşim in çok güzel bir romanıdır.
    o gün için kızıl elmanın italya yani roma olduğunu anlatmaktadır.
    1 ...
  39. 75.
  40. 74.
  41. kimine gore turandır kimine göre daha fazlasıdir.
    0 ...
  42. 73.
  43. dünya hükümetini kurmaktır. yok ya, böyle diyince de illuminati gibi oldu. hep hedef denir kızıl elma'ya. eskiden güneşe yolculuk, sonra fetihler, misak-ı milli..vs. günümüzde bu kadar ortaçağ penceresinden bakmak, turancılık'a sadece "türk ırkındakileri bir arada aynı kutuya kapatmak" gibi sığ bir bakış olması saçma. hemen hemen her idealist düşünce kendisi için veya insanlık için iyi olanı, çıkarına uygun olanı falan istiyor. kızılelmanın da bir farkı yok bu konuda. bütün türkleri bir araya getirince bitecek mi peki? hayır, bu sefer de her güçlü ülke gibi etkisini yayma girişimleri olacak, rusya, abd, ab, çin..vs. gibi. ta ki cihan hakimiyetine kadar. sonra? başka gezegenler mi? bilinmez. ama kesin olan şey her şekilde toplum içindeki dengeleri şöyle veya böyle oturtmaktır, ister sosyalist olun ister kapitalist. bu ülküden, bu hedeften zamanın şartlarına göre uzaklaşılır ya da yakınlaşılır. kimi zaman işin içine din girer ama devlet işlerinde din hiçbir zaman esas amaç olmamıştır kişisel inançtan ayrı olarak. ama esas olan aslında pozitivizmdir devlette. neyse o yani.
    0 ...
  44. 72.
© 2025 uludağ sözlük