kızıl elma

entry121 galeri10 video1
    121.
  1. Kadim çağlardan beri Türk Budunu'nun amacıdır. Ulaşılmak istenen ülküsüdür.
    Bunu dünyanın en eski halısı olan Pazırık Halısı'na dahi bakınca görürsünüz. Geyiğin tam kalbinin olduğu yerde bir Kızıl Elma vardır.
    Kimi araştırmacılara göre ise Kızıl Elma uçmağın yani cennetin tam adıdır.
    2 ...
  2. 120.
  3. Kızılelma, eski çağlardan beri Türk cihan hâkimiyeti idealini sembolik olarak ifade eden kavram olarak anıldı. Orta Asya’da Oğuz Türkleri için, hangi yöne giderlerse gitsinler hedefleri ve kazandıkları zaferin adı haline geldi. Bir zaferin, Türk’ün gücünün simgesi oldu.

    Kızılelma, sözlükte yeryüzündeki bütün Türkleri birleştirip büyük bir imparatorluk kurmayı amaç olarak alan ülkü olarak geçer. Türk milletinin tarihî ülkülerini temsil eden bir kavramdır. Türk tarihinde, Hunlardan itibaren bir dünya imparatorluğu olma ve yeryüzüne düzen verme ülküsünün tezahürleri görülür. Türk hakanları, "Güneş bayrağımız, gökyüzü çadırımız" diyerek bu egemenlik ülküsünü dile getirir, kendilerini sınırlamazlar. Hazar civarında, Göktürk hakanı Bizans elçisini kabul ettiğinde, bu olay, Türkün dünya hâkimiyetinin bir işareti olarak yorumlanır;

    "Atalarımızdan böyle duyduk ki, Türkler cihana egemen olacaklar, bunun başlangıcı da Batı elçisinin gelmesi olacak."

    Kızılelma tabirinin nereden geldiği açıkça belirtilmeksizin "erişilmesi istenen ülkü, elde edilmesi amaçlanan muhayyel yer" anlamında kullanıldığı görülür. Bazı araştırmacılar, tabirin köklerinin Uzakdoğu'da mitolojik çağlara kadar uzandığını ortaya koymaya çalışırken bir kısmı da insanlık tarihi kadar eski olan bu motifin Batı dünyasında da mevcut olduğunu belirtir. Bazı çağdaş araştırmacılara göre ise ilk defa Orta Asya'da Türkler arasında doğan bu ülkü, Ergenekon destanında Ergenekon'dan dışarı çıkma ve kaybedilmiş olan eski yurdu tekrar ele geçirme ideali şeklinde görülür.

    Kavram zamanla, gerçekleştirilmesi düşünülen idealleri ve zapt edilmesi gereken yerleri belirleyen bir sembol haline dönüşür. Orta Asya'da Oğuz Türkleri için kızılelma, hangi yöne giderlerse gitsinler hedefleri ve kazandıkları zaferin adı haline gelir.

    "BENi YIKACAK KiMSE BURADAN GEÇECEKTiR"

    Bizans döneminde Ayasofya'nın önünde dikili bir sütun üstünde at üzerindeki Iustinianos heykelinin elinde altından bir küre bulunmaktaydı. Bu şekilde bütün dünyayı hâkimiyeti altında tuttuğuna inanılan imparatorun elindeki kürenin (kızılelma) yere düşmesi, Bizans da dahil birçok ülkenin Türkler tarafından zapt edileceğine ve imparatorluğun çöküşüne işaret sayılmıştı. Ayrıca burada yer alan bir kitâbede, "Bu top benim elimde durduğu sürece dünyaya sahibim" sözlerinin yazılı bulunduğu; Iustinianos'un, "Beni yıkacak kimse buradan geçecektir" dediği de rivayet edilir.

    Bizans halkı tarafından imparatorun sağ elinin sihirli bir güçle donanmış olduğuna, sol elinde bulunan altınla kaplı bronz kürenin de devletin refah ve ıstırabını sembolize ettiğine inanılıyor, şehirde yaşayan halk zaman zaman heykelin önüne gelip ümit ve korkuyla şehrin geleceğini düşünüyordu. 1317'de kürenin üzerindeki haç bir fırtınada düştüğü zaman halk büyük bir korkuya kapılmış, daha sonra elma biçimindeki top da düşüp parçalanınca bundan yakında devletin parçalanıp yıkılacağı mânası çıkarılmıştır.

    Diğer bir rivayete göre de heykelin elindeki top Fâtih Sultan Mehmed'in istanbul'u kuşatmasından kısa bir süre önce düşmüş, imparator Konstantin iki defa onu tekrar yerine koymayı denemişse de başaramamıştır.

    Bazı hıristiyan seyyahlara göre cihan hâkimiyetinin tılsımını taşıdığına inanılan altın küre Bizans imparatorluğu'nun uğuru sayılıyordu. XV. yüzyılda heykelin yıkılması ve kürenin yere düşmesi birçok ülkenin elden çıkacağına, bu ülkelerin Türkler tarafından fethine ve imparatorluğun çöküşüne işaret sayılmıştı.

    Gerçekte ise bu elma (Reichapfel) istanbul'un Türkler tarafından fethinden çok önce kaybolmuştu. Seyyah Clavijo, 1403'te bunun hâlâ yerinde olduğunu söylerken Bavyeralı Knappe Schiltberger 1427'de artık onu orada görememiştir. Evliya Çelebi ise Hz. Muhammed'in doğumu sırasında Nemrud'un ateşkedesinin söndüğünü, Tâk-ı Kisrâ ile birlikte Ayasofya ve Kızılelmayı Rûm Kubbesi'nin de çöktüğünü yazar.

    Fâtih Sultan Mehmed devrinden başlayarak III. Selim dönemine kadar Türk askerlerinin dillerinden düşürmediği, "Padişahım, biz senin uğrunda ta Kafdağı'nın ötesine, kızılelmaya dek varırız" sözleri Osmanlıların ebedî saltanatının bütünlüğü anlamında kullanılır.

    iSTANBUL'UN FETHiNDEN SONRA

    Türk milletinin hedef ve ideali Roma'ya yönelince burası bir kızılelma olur. Fâtih Sultan Mehmed'in veziri Gedik Ahmed Paşa'nın Otranto seferi, Kanûnî Sultan Süleyman'ın Korfu ve Pulya seferleri, Barbaros Hayreddin Paşa'nın Reggio seferi, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın Viyana kuşatması hep kızılelma idealiyle açıklanmaya çalışıldı.

    Kosova Meydan Savaşı'nın kazanılıp Sırbistan'ın Osmanlı topraklarına katılmasında önemli rol oynayan ve babasının yerine tahta geçen Yıldırım Bayezid cülûs tebriki için Edirne Sarayı'na gelen Venedik, Ceneviz ve diğer italyan devletlerinin barış ve ticaret anlaşmalarını yenilemek isteyen elçilerine, Osmanlı Devleti sınırları içinde ticaretin tabii bir hal olduğunu söyledikten sonra anlaşma yapılmasını reddetmiş ve Roma'ya kadar gidip Saint Pierre Kilisesi'nin mihrabında "atıma yem vereceğim" sözleriyle Roma (Rum papa) kızılelmasının, henüz doğu kızılelması (istanbul) fethedilmeden önce Türk ülkesinin haritasına girmiş olduğunu resmen ilân etmiştir.

    EDEBiYATTA KIZILELMA

    Ziya Gökalp'in 23 Kânunusâni 1328'de (5 Şubat 1913) Türk Yurdu'nda yayımlanan ünlü manzum hikâyesi "Kızılelma" ile bu kavram değişik bir muhteva kazanarak yeniden gündeme gelir. Tanzimat'tan sonraki yıllarda hemen hemen unutulmaya yüz tutan bu sembole yeni bir anlam kazandırmaya çalışan Ziya Gökalp'te kızılelma bu defa, çökmekte ve dağılmakta olan Osmanlı Devleti yerine bütün Türkler'in bir araya gelerek kuracakları ve yüzyıllardır özlemini çektikleri Turan ülkesiyle eş anlamda kullanılır.

    Demez taş, kaya
    Yürürüz yaya!
    Türküz, gideriz
    Kızılelma'ya!

    Ziya Gökalp

    "Kızılelma" manzumesi, bütün Türkler tarafından heyecanla karşılandığı gibi bazı şarkiyatçıların da konuyla ilgilenmesine yol açar. Ziya Gökalp'ten birkaç yıl sonra Ömer Seyfeddin "Kızılelma Neresi?" adıyla yayımladığı hikâyede "padişahın atının ayağının bastığı yer" diye gösterdiği kızılelmaya "erişilmek istenen ülke" şeklinde açıklık getirir.

    1914'te Aka Gündüz Muhterem Katil adlı kitabında, Yahya Kemal de "Gedik Ahmed Paşa'ya Gazel" adlı şiirinde yer alan, "Çıktı Otranto'ya pürvelvele Ahmed Pâşâ / Tûğlar varsa gerektir Kızılelma'ya kadar" mısralarında yine bu ideali ortaya koyar.

    "Yiğitler kan döker, bayrak solmaya,
    Anadolu başlar, vatan olmaya...
    Kızılelma'ya hey... Kızılelma'ya!!!
    En güzel marşını vurmadan mehter
    Ya Allah... Bismillâh... Allahuekber!"

    Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu

    Cumhuriyet'ten sonraki yıllarda Hüseyin Nihal Atsız, Arif Nihat Asya, Necdet Sancar, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu gibi şair ve yazarlar da kızılelma motifini daha çok Ziya Gökalp'in kullandığı tarzda Türkçülük ideolojisi çevresinde ele alıp işlediler.

    'Yüz paralık kurşunla gider hayat dediğin;
    Tanrı yolu uzaktır; erken kalk sıkı giyin.
    Yazık, bütün ömrünce o kadar özlediğin
    Güzel Kızılelma'na varmadan öleceksin.'

    Hüseyin Nihal Atsız
    2 ...
  4. 116.
  5. Bir ideal. Ancak zor bir ideal. Geçmiş yüzyıldaki tecrübelerimizden biliyoruz ki böyle bir ideali gerçekleştirmek için yönetici kalitesi pek önemli. Defolu, güvenilmez ve çağa ayak uyduramayan insanlarla bu ideal, bu ülkü, ancak hayallerden ibarettir.
    0 ...
  6. 115.
  7. 109.
  8. olursa artık elin amerikalısının ingilizinin savaş makinalarına karşı, asyalı ülkelerimiz at üstünde zıplama hareketleri sergilerler ve galip geliriz.
    1 ...
  9. 111.
  10. ilk önce elma alacak duruma gelelim, kızılına da bakarız ileride.
    1 ...
  11. 110.
  12. Arkadaşlar tamam kabul ekonomik sıkıntı var. Tamam tarımda kötüyüz! Tamam ekonomi paketi fos çıktı ama bir elma da bu kadar ulaşılmaz olmamalı.

    Mesaj atan ilk 3 kişiye 3 er kilo yollarım.

    Not: tanzim satıştan değil bahçeden.

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/1832648/+
    3 ...
  13. 109.
  14. kızıl elma ya ulaşmadan allah bize toprak yüzü göstermesin.
    3 ...
  15. 110.
  16. kızıl elmayı arayan üç yazar: ömer seyfettin, ziya gökalp, şevki yeşim

    http://turkoloji.cu.edu.t...lmayi_arayan_uc_yazar.pdf
    0 ...
  17. 109.
  18. 82 new york.

    bana hep new york u fethetme projemiz gibi gelmiştir.

    bir gece ansızın gelebilirim. konumuzla ilgili.
    1 ...
  19. 108.
  20. Kızıl dışında başka bir renk olmayan elma.
    1 ...
  21. 107.
  22. hedeftir kızıl elma, amaçtır, emeldir
    ulaşana kadar durmak türke haramdır.
    1 ...
  23. 3.
  24. kızıl elma, Ulaşılması gereken bir yeri, fethedilmesi gereken bir beldeyi ifade ettiği gibi kimi zaman bir devlet kurma idealini, kimi zaman cihan hakimiyeti idealini, kimi zaman da Türk birliği idealini ifade etmiştir.
    0 ...
  25. 1.
  26. 107.
  27. Ağlayın, parmakları nur
    Sularından kınalı kızlarım
    Ağlasın Meraga göklerinden
    Meraga'ya bakıp yıldızlarım

    Yollara Kürşadlar uzanmış ölü
    Ağlasın Akülke, ağlasın Sütgölü
    Yiğitlerim uyur gurbet ellerde
    Kimi Semerkant'ta bekler beni
    Kimi Caber'de

    Caber yok, Tiyanşan yok, Aral yok
    Ben nasıl varım?
    Ağla ey Tanrı dağlarından
    indirilmiş Tanrım

    Şu yakın suların
    Kolu neden bükülmez
    Fırat niçin, Dicle niçin, Aras niçin
    Benden doğar, bana dökülmez?

    Ben ki ateşle konuşurdum.selle konuşurdum
    idil'le Tuna'yla Nil'le konuşurdum
    ''Sangaryos''u ''Sakarya'' yapan
    ''ikonyom''u ''Konya'' yapan
    Dille konuşurdum.
    0 ...
  28. 105.
  29. 104.
  30. yaklaştıkça uzaklaşan varılması en güç hedeftir. ülkümüzdür. tarihte yaklaştık, bugün niyet ettik, yarın başaracağız. allah ordumuza yardım etsin.
    2 ...
  31. 103.
  32. türk milliyetilerinin sembollerindendir. bir hedefi, amacı ve ulaşılması gereken bir yeri belirtir.

    edit :

    https://youtu.be/Ph9ZkOnTWUk

    mustafa yıldızdoğan bu şarkısında demiş ki ben seni görmeden ölmem kızıl elma.
    1 ...
  33. 102.
  34. kızılelma turandır,ayrıca birleşik yazılır başlık editlensin lütfen.

    islamiyetle falan alakası yoktur,sadece türk olmakla alakalıdır kızılelma.kızılelma türkün dinine,mezhebine,inancına bakmaz.
    3 ...
  35. 101.
  36. Kızıl Elma Müslüman Türk'ün islam adına ilahi adaleti tesis etmesidir. Kızıl elma Müslüman Türk'ün mazlumlar adına küresel emperyalizme karşı çıkmasıdır.
    Kızıl elma islamın sancaktarı olan Türk'ün küresel küfre karşı durma idealidir.
    Yani kısacası dostlar,kızılelma Tüm Cihandır.
    2 ...
  37. 100.
  38. Okullarda ders olarak okutulması gereken türk ülküsü.
    Kızıl elma;
    türk'ün bir olmasıdır.
    Her alanda Birinci olmasıdır.
    Acuna hükmeden, kuralları koyan, adaleti sağlayan olmasıdır.

    Kızıl elma bir bilim adamının milleti için bilim yapması, bir edebiyatçının milleti için yazması, bir askerin milleti için canını vermesi, bir gencin vatanı için eğitim görmesidir.

    Kızıl elma türk'e bir ülküden çok daha fazlası, bir devlet hatta millet politikasıdır.
    3 ...
  39. 99.
  40. 98.
  41. Aydınlar tarafından değil millet tarafından konulan bir isimdir.
    0 ...
  42. 97.
  43. Masaya bir dünya haritası açın.Sonra Ahmet Yesevi'nin türbesinin olduğu Türkistan'dan, Kosova'daki Murat Hüdavendigar türbesinin ve Viyana önlerine kadar bakın.

    işte Kızıl Elma o topraklardır.O topraklardaki her mazlum gökyüzünde yıldız ve hilali gördükçe umutları bitmez.
    Türk Millet'i Kızıl Elma'ya yürüdükçe hilal ve yıldız o gökten Allah'ın izniyle inmez.
    3 ...
  44. 97.
  45. hüseyin nihal atsız'ın makalelerinden birisidir.

    Bir milletin yürütücü kuvvetine “ülkü” denir. Toplumlardaki kişileri birbirine bağlayan nesne, sadece kök birliği, çıkar ve ihtiyaç değil, bunlarla birlikte ve aynı zamanda ülküdür.

    Ülküsüz topluluk yerinde sayan, ülkülü topluluk yürüyen bir yığındır. Sözlük anlamı “and” ve “uzak hedef” demek olan “ülkü”, topluluğu aynı yolda yürüten bir kuvvettir ki, bu uğurda insanlar birbirlerine karşı içten sözleşmiş gibidirler.

    Ülkü, ilkönce, insanların gönüllerinde, gönüllerinin derinliğinde, şuuraltında, hayallerinde doğar ve kendini önce destanlarda gösterir. Sonra şuura geçer, büyük kılavuzlar tarafından açıklanır. Daha sonra da büyük kahramanlar, onu gerçekleştirmek için büyük hamleler yapar. Bu hamle sırasında da ülkülü millet, kahramanlar ardından gönül isteği ile koşar. Bütün bu uğraşmalar arasında da millet yürür; önce manen, sonra maddeten ilerler, olgunlaşır, erginleşir.

    Türk destanlarından çıkan anlama göre, Türklerin ülküsü, fetihler sonunda büyük ve üstün bir devlet kurarak bu devletin içinde bolluğa ve mutluluğa kavuşmaktır. Aşağı yukarı, her millet, aynı şekildeki milli gayelerin ardındadır. Milletlerin çapına, kaabiliyetine göre milli ülkülerin ayrıntılarında farklar olmakla beraber, ana çizgiler bakımından hepsi birbirine benzer: Büyümek ve rahatlığa kavuşmak!

    Türkler, kendi ülkülerine niçin “kızılelma” demiştir, bunun sebebini bilmiyoruz. Yalnız bu addaki saflık ve tabiilik, Türk ülküsünün çok eski olduğunu göstermek bakımından manalıdır. Kızılelma adı, ülkünün aydınlardan önce halk arasında doğduğunu gösterse gerektir.

    Kızılelma ülküsü, Osmanlıların parlak çağlarında iyice belirip şekillenmiş ve konak konak, Türk büyüklüğünün, yükseklik fikrinin, ilahi bir gayenin timsali haline gelmiştir. Bu büyük düşünce olmasaydı, XI. Yüzyılda Anadolu’ya gelen, ençok bir milyon Türk, Bizans’ın Asya ve Avrupa’daki topraklarında rastladıkları diğer Türklerin birkaç tümenlik hrıstiyanlaşmış döküntülerinin yardımı ile de olsa, bu dünya çapında devleti kurup dört kıta “dördüncüsü Okyanusya’dır” üzerindeki teşkilat ve medeniyet şaheserini yaratamazdı.

    Milletlere milli inanç ve güvenç veren ülkünün ne büyük bir kuvvet olduğunu anlamak için bugünkü olaylara bakmak yeter:

    60 milyonluk bir millet olmalarına rağmen dağınık, teşkilatsız ve geri olan Araplar, milli ülküleri olan Arap Birliği düşüncesi sayesinde toparlanma yoluna girmişlerdir. Ülkülerinden aldıkları güçle, Filistin işinde ingiltere ve Amerika’ya kafa tutmaktadırlar. Ülkü sahibi millet oldukları için de dünyada itibarları ve değerleri artmıştır. Bizim için çok büyük isret ve ders olan şu olay, Arapların itibarını göstermesi bakımından manalıdır: Birleşmiş Milletler teşkilatının 11 üyeli Güvenlik Konseyi’nin beşi “Amerika, ingiltere, Fransa, Rusya ve Çin” daimi, altısı geçicidir. 1945 yılında, bu altı üyelik için seçim yapıldı. 900 yıllık büyük bir geçmişi ve tarihi olan, askeri devlet olarak nam kazanmış bulunan Türkiye bu seçimde ancak bir tek oy alarak Konsey’e giremediği halde, ingiliz işgalinden henüz kurtulamamış olan ordusuz, donanmasız Mısır, 45 oy alarak bu üyeliğe seçildi. Demek ki, o zamanki Birleşmiş Milletler teşkilatına dahil bulunan 50 devletten 45’i, Mısır’ı bizden daha itibarlı ve üstün görmüştü.

    1946’da geçici üyelik için yapılan seçimde de, Türkiye’ye kimse oy vermediği halde, Suriye 45 oy aldı. Bir iki yıllık bir devlet olan o zamanki üç milyon nüfuslu Suriye’nin Türkiye`ye tercih edilmesinin sebebi açıktır: Suriye, bir ülkünün ardındadır. Yani prensip sahibidir. Bundan dolayı da, düşmanlarının bile saygısını kazanmıştır.

    Yahudiler de, ülkü sahibi olmanın ikinci bir ibret verici örneğidir. Korkaklığı atasözü haline gelen bu millet, bugün, bir milli ülkünün ardında, herhangi bir millet kadar cesaretle çarpışıyor. Milli kahramanlar ve bu milli kahramanlar, idama mahkum edildikleri ve bağışlanma dileğinde bulunurlarsa ölümden kurtulacakları halde, ingiltere’den af dilemeyerek milletlerine şeref vermek suretiyle ölüyorlar. Bu milli ülkü sayesinde, Filistin’deki yarım milyon yahudi (O zaman Filistin’de yarım milyon Yahudi vardı), yalnız Araplarla değil, koca ingiltere ile savaşı göze alıyor, Amerika’ya meydan okuyor. Milli ülküye yapışmak sayesinde Yahudiler o kadar kuvvetlenmişledir ki, bugün ingiltere imparatorluğu onlara karşı bir şey yapamıyor. Tebaasında bir tek kişinin hapse atılmasını savaş sebebi saban ingiltere, bugün, ingiliz askerlerinin öldürülmesine, ingiliz subaylarının kaçırılıp dayak atılarak horlanmasına, masum ingiliz çavuşlarının Yahudiler tarafından canice asılmasına ses çıkaramıyor.

    Bütün bunların en önemli sebebi Arapların ve Yahudilerin olağanüstü kuvvetli olmasıdır. Bu kuvvet maddi değil, manevidir, Yani ülkü kuvvetidir.

    Kızılelma ülküsüne “tehlikeli maceracılık” diyenler, bugünkü Araplar ile Yahudilere bakıp düşünmelidirler. Hele Yahudiler 2000 yıl önce kaybettikleri vatanlarını yeniden ele geçirmek ve yalnız kitaplarda kalmış olan ibrani dilini diriltip bir konuşma dili haline getirmek uğrundaki çalışmaları ile dünyaya örnek olmuşlardır.

    Biz ise bir yandan “bir Türk dünyaya bedeldir” vecizesine inanmış görünürken, bir yandan da kendimizi baltalayıp inkar ettik. Büyüklükten korktuk. Küçüklüğü benimsedik ve milli ülkü ile delilik diye alay ettik. Güvenlik Konseyindeki seçimler göstermiştir ki, kimseden bir şey istememek, herkesle hoş geçinmek, ittifaklar yapmak bir millete itibar sağlamıyor. Kızılelma ülküsünü bir delilik sayacaksak, büyüklükten değil, yaşamaktan da vazgeçmeliyiz. “Tarihi görevini yapmış ve artık ölmeye yüz tutmuş bir topluluk” olmayı kabul etmeliyiz. Eski Asurlular, Hititler, Romalılar gibi haritadan silinmeye razı olmalıyız. Buna razı değilsek milli ülkünün peşine düşmeliyiz ve demiryolu yapmakla birkaç fabrika kurmayı ülkü diye göstermek gafletinden çekinmeliyiz.

    Ülküler için “maddi faydası nedir?”, “uygulanabilir mi?” diye düşünmek doğru değildir. Hiçbir inanç riyazi mantığa vurulmaz. Tanrı’nın varlığı da riyazi metod ile isbat edilememiştir. Fakat yüz milyonlarca insan ona inanmakta ve bu inançtan güç almaktadır. Ülküler de böyledir.

    Kızılelma ülküsünün gerisinde savaşlar ve büyük sıkıntılar görüp de korkanlar bulunabilir. Kendi rahatı ve keyfi kaçmasın diye insanlık davası (!) güdenler, ülküyü inkar edenler her zaman, her yerde çıkabilir. Fakat bir milletin içinde büyük bir çoğunluk milli ülküye inandıktan sonra, geri kalanlar da ister istemez bu milli akıntıya uymaya mecburdurlar. Bizim için önemli olan, dost kılıklı yabancıların milli ülküyü güya milli çıkar adına baltalamasının önüne geçmektir.

    Bir topluluktan ortak ülküyü kaldırın, insanların hayvanlaştığını görürsünüz. Ortak düşüncesi olmayan toplulukta, herkes, yalnız kendi çıkar ve zevkini düşünür. Böyle bir toplulukta fedakarlık, saygı, nezaket kalmaz. Bencillik, kabalık, rüşvet, iltimas ve namussuzluğun türküsü alır yürür. Maddileşmiş bir insan vatan için ölür mü? Bencil bir insan muhtaçlara yardım eder mi? Milletine inanmayan bir adam yabancı ile işbirliği yapmaz mı? Erdemi gülünç bulan birisi çalıp çırpmaz mı? Kızılelma, Türk milletinin manevi besinidir. Açlar yiyecek bulamadıkları zaman nasıl faydasız, zararlı, hatta zehirli nesneleri yerlerse; Türk milleti de “Kızılelma” kendisine yasak edildiği için marksizm ve kozmopolitizm gibi zararlı ve zehirli fikirlere el uzatıyor.

    Fakat artık bu devir kapanmıştır. Gittikçe uyanan milli şuur karşısında gafiller ve hainler, Türk milletini daha çok aldatamayacaklardır. Kızılelmanın yolunu kapatamayacaklardır.

    Ziya Gökalp’ın mısraları düsturumuz olacaktır:

    Demez taş, kayaYürürüz yaya…Türküz, gideriz Kızılelmaya.

    Nihal ATSIZ, Kızılelma, 1.sayı, 31 Ekim 1947

    kaynak: http://www.nihal-atsiz.co...l-elma-h-nihal-atsiz.html
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük