şimdiye kadar birçok kesimden birçok insan tanıdım. tabii ki içlerinde mezhebi geniş olanları, karısı evde konken partisi yaparken kocası da içki masasında üstünde üniformalı arkadaşlarıyla rakısından bi fırt alarak cami bombalama planları yapan. tabi bunları memleketimin dört bir yanındaki dünyadan medya harici pek haberi olmayan benim güzel anadolulu kardeşim de gördü.
ülke üstünde dönen kirli dolapları, ahlaki çöküşü savunan kesimi. sayın başbakan recep tayyip erdoğan sayesinde mamaları biten bu kesim içkili ağızlarıyla haşa bizim manevi değerlerimize küfür dahi ettiler, evet, yaptılar bunları.
lakin kendi öz kızını bu kadar rahat bir şekilde erkeklerin kucağına attığını bilmeyen, yahut bildiği halde sırf egeliliğe bok sürdürmemek adına ses çıkarmayan bir babayı görmemiştim taa ki iş ziyareti dolayısı ile izmir'e gidip kayınvalidemin evinde kaldığım o gün ekmek almak için dışarı çıktığım vakit o kapı arasından gözüken fedon esmerliğinde, mavi gözlü ve evdeki 2+1 hoparlörden çalan izmir marşı eşliğinde içki içerken kızına havuza gidebilirsin tabi ki kızım, arkadaşlarına selam söyle diyen babayı görene kadar.
açıkçası ben biliyorsunuz geleceği ak olan bir insanım. olaylara bir de ak gözlüğünden bakan, gayet tutarlı kişiliğim ile bilinirim çevremde. herkesin demokratik hakkıdır diye düşünsem de açıkçası içimi tarifi mümkün olmayan hüzünler kapladı.
bir yandan düşündüm bizim geçmişte savaşlarımızı, bize yapılan haçlı seferlerini de böyle mi yapmışlardı başlangıcı böyle miydi diye. içten içe ağladım, bir yandan da bu şehirden bir an önce gitmek için acele etmek istedim.
kahvaltı masasında karşı aileyi sordum kayınvalideme. daha da içimi acıttı söyledikleri.
ne oldu seni neden ilgilendiriyor ki? karşı kapıyı mı dinliyorsun ya sen habibi dedi.
bu ülkede olan biteni bilmek hakkımdı, nasıl ki bizi dinlemişlerdi en mahremiyet içeren konuşmalarımızı. biz de onları doğru yola sokmalıydık.
bir an için üzüldüm ve kalktım masadan. uzun parliamentimden bir dal yaktım ve evde içirmedikleri için. balkona çıktım o sıcakta, ayaklarım pişiyordu. önemli değildi, çünkü içim daha çok kederliydi...