anlaşılamayacak derecede garip bi okadar da acınası durum. 17 yaşındaki bebelerin aşkım yüzük takalımla başlayan cümlelerin ardı arkası gelmez. ama sonuçta yüzüğü takana giderler. lan keşke taksaydım dersin. ama yüzüğü değil.
Daha bugun lise arkadasim bana evlenmek istiyorum diye mesaj atti aq. Mal misin filan dedim de, o da biliyor ne mal oldugunu, gereksiz bir soru sordum o an. Bir de bi an ulan bana mi teklif ediyor acaba diye dusundum ve aynada kendime soyle bi baktim. Yok dedim, bana degil. Degilmis.
erkeklerde askere gidince görülen; dönünce evlenelim nalan sendromun bir benzeridir.
şöyle düşünelim;
hatun kişi akşam 7'ye kadar, cumartesileri de dahil olmak üzere çalışıyordur.
aynı şekilde er kişi de herhangi bir işte akşam 6'da çıkmak sureti ile çalışıyordur.
hatun kişi evine saat 8'de varır.
ailesi ile kaldığından, eve girer, yemek yapımına ve masa'ya sonrasında bulaşık yıkama seansına ve kahve yapma aktivitesine girişir.
hemen akabinde de, anne baba arzusuna göre çayı demlemekle sorumludur.
ha bir de, ertesi gün giyeceği gömlek ve pantolonu ütülümek ve duş almak da gerek tabi.
velhasıl er kişi bunların tümünden muaf, hazır masaya oturmak,
anne tarafından ütülenmiş gömleği giymek ve çay demlenirse içmek aktivitelerine katılır.
saçlar da kısa olduğundan, duş alsa da saç kurutma sorunu yoktur.
tüm bu günlük aktiviteler doğrultusunda, er kişi, kızımıza ''buluşalım laaaa'' dediğinde, daima(maç dışında tabi) müsaittir.
ama kızımızın 1.'si; elalem ne der baskısı vardır.
belli bir yaş'a kadar kız çocukları ''küçüksün erken gel'' sözleriyle,
belli bir yaştan sonra da ''gelinlik kızsın geç gelme'' sorunu ile baş ederler.
tabi er kişi yine muaf...
neyse efendim, buluşulur, şudur budur...
cinsellik boyutu olan bir ilişkiyse, sevişmek için cumartesi gecesi kollanmak zorundadır.
saçmalığa gel...
tabi er kişi istediği vakit ''ben bu gece gelmicem anne!'' diyebilir.
ancak dişi'nin bunu söyleme olasılığı. standart türk ailesi tipinde, yok denecek kadar az'dır.
bu yüzden de, hatun kişi her şeye vakit ayırma sıkıntısından sıkılır ve evlenelim der.
yoksa beraber yaşayabiliyor olsa, inan ki o da tercih etmez ama,
çok övündüğümüz, kutsal türk ailesi müessemiz, tüm bu saçma baskıları yalnızca ama yalnızca, kız çocuğumuza uygular.
çevre etkisi. eğer bir kız okulunu bitirmiş işe de başlamışsa kaçınılmaz sonu evliliktir. etrafındaki herkes ee sende yok mu bir şeyler derken sen evet var iş var güç var daha ne olsun demek istersin de diyemezsin ya işte öyle saçma bir şey.
daha çocukken kıza ev işi yaptırır, onun yerinin ev olduğu mesajını bilinçaltına iletirseniz o kız büyüyünce evlenmek, kendi evinin kadını olmak için yanıp tutuşur tabii ki. sonra kızlara yapılan yoğun aile baskısı da evliliği kurtuluş olarak görmelerine sebep olur.
ailede çeyiz hazırlıkları, evlilik dürtüklemeleri hep kızın esas yerinin kendi evi değil kocasının yanı olduğunu anlatır. oysa kızın hayalleri, hedefleri olabilir ama umursanmaz. feodal kafada kadın sadece ev işi yapar, çocuk doğurur.
asıl amaç olan düğünle kafayı bozmak ve akabinde çocuğu bır an önce fırlatabilmek icindir. o aşamadan sonra kocanın bir ehemmiyeti kalmaz. olsa da olur olmasa da.
Kiminle hemen evlenmek istediğine göre farklı yargılara bağlı olacak durumdur.
Muhtemel damat adayı zeki ve zenginse mantıklı olmasından olabilir.
Muhtemel damat adayı yakışıklı ise aşkından olabilir.
Muhtemel damat zeki değil, parasız ve yakışıklı değilse muhtemelen salaklığından olabilir.
kendini flimlere kaptirip gercek hayatin öyle oldugunu dusunur ailesi tarafindan eziyet goren yada rahatlik da hormonlarina yenilen kizlar, dogu bölgeyi söylemiyorum orda göreler farkli, kandirilip yada buyuk sozu dinlemeyen evlenen kizlar cogu bu gurupdan. Evlendikten sonra hoca selasini okur vee kafaya tabuda vs duvara vurur iyi birine denk gelmemisse, hep pismanlik duygusuyla yasar.
bazen gerçekten saf duygularla gerçekleşen istektir. bir an önce , sevdiği kişinin hayatının sonunu beraber geçireceği kişi olması için imza atmak ve uzak diyarlarda kendi kurallarıyla yaşamak isteyen kişidir. gerçekten seviyorsa ve seviliyorsa , tutku fazlaysa ve başka kimseyi gözü görmüyorsa çiftin , yerine getirilmesi çok da hata olmaz. kendinizi başka insanla hayal edemediğiniz noktada bütün olmuşsunuz diyebiliriz. düşünsene evlendiniz , her zaman düşüneceğin biri daha olacak , bencillikten kurtulmak isteyeceksin. günün yorucu stresinden sonra birine , evine gideceğini bileceksin. belki onunla da kavga edeceksin , acısını çıkaracaksın. sonra üstünü başını oyana buyana fırlatıp , yatağa geçeceksin , ama o sıcak kollarıyla arkandan sana sarılacak ve bütün huzursuzluğun geçecek , çünkü en hızlı yayılan virüstür insan sıcaklığı. sonra göğsüne yasladığı başı senin yavaş yavaş huzura eren kalp atışlarını dinleyecek ve uykuya dalacak. yarın gün doğmama ihtimali artık umurunda olmaz, çünkü o an sonsuz bir mutluluk içindesindir. işte bu anları sevgiliyken de yaşarsın ama çekip gitmek yoktur evlilikte. hep bi geri dönüş , hep bir elden tutuş , hep bir arkadan sarılış vardır. büyürsün evlenince, sahiplenirsin , sahiplenilirsin iyi manada tabi ki. yalnızlığı unutursun , çünkü o kadar az yalnızsındr ki. hep yalnız olan insanoğluna bir eşten başka kim unutturabilir ki yalnızlığını?