istanbul’u onun varlığıyla istanbul yapan, denizin ortasında bir başına, yalnız, istanbulun kızı… Ulaşılmaz Kız Kulesi…
Ve Haliç’ten Boğaz’a doğru usul usul süzülen, var olduğundan bu yana dimdik ayakta istanbul’u seyreden Galata Kulesi…
--spoiler--
"Demek sen Galata! " Ben de Kız Kulesi, memnun oldum tanıştığımıza! Doğru söylüyorsun ! Sen de ben de çok yakışız bu masala. Bu şehrin efsunlu güzelleriyiz biz. Bin bir ses çarptı asırlık duvarlarınıza. Nasıl yani? Sen ve ben mi diyorsun ? Bir de bu şehir! ikimiz bir aşkın yüzünü istanbul yaparız öyle mi? Deli olma !"
--spoiler--
masalları güzel başlamıştı. bu masalın kendileri için mutlu biteceğin inandılar.
--spoiler--
"Elimde bir resim... Resimde sen... Parmaklarına sıkıştırdığın sigaran... Masada bir bardak demli çay... Arkanda bir tablo... Tabloda Kız Kulesi... Gözlerinde gülerken ağlayan bakışların... Sanırım bu aşkın bir fotoğrafı çekilebilse bu fotoğraf olurdu. Çünkü ben tıpkı o resimdeki gibi hep arkandaydım senin. Her gün geçtiğin sokakta fark etmediğin, sana vurgun bir serçeydi yüreğim. Sen Galata'ydın bu masalda, ben Kız Kulesi'ydim."
--spoiler--
kız kulesi besbelli aşıktı galata'ya... peki ya o? kız kulesinin galataya yazdığı mektuplardan ibaretti bu aşk...
--spoiler--
"Aslında o bu aşkta yoktu. Hiçbir zaman da olmadı. Bu aşkta ben bile yokum artık. Bu iki kulenin iç burkan, tozlu kitaplar da unutulmuş hüzünlü masalı. Boğazı dantel gibi süsleyen bir kadındı Kız Kulesi. Herşeye tepeden bakan kibirli Galata'ya aşık oluyordu. Karşılığı olmayacağını bilerek... Sevmekten bir adım öteye geçemeyeceğini kabullenerek seriyordu yüreğini Boğaz'ın tam ortasına. Ne yapsın ? Kaderi böyle yazılmış. Bir şaheserin ortasında hüzünle kavrulmaya mahkum olmuş bir yazgısı vardı Kız Kulesi'nin. "
--spoiler--
aşklarını tozlu kitapların arasına attı kız kulesi... unutmaya niyeti yoktu galatayı kalbine gömdü gitti...
"Yolun açık olsun Galata, Kız Kulesi tek başına da yakışır bu masala !"