kendi adima tek dezavantaji mahalledeki haci terziyle ve onun muhtesem (!) kokusuyla (bkz: hacı yağı) muhattap olmak zorunda kalmaktir. nitekim aldigim hic bir pantolonu daha pacasini kisaltmadan giyebilmis degilim.
anne ve babanın çocuğuna verdiği genetik bir hediyedir. her ne kadar spor denen şey bunun önüne geçmek istesede yine anne ve babanın çocuğuna spora eğilim ve yönlendirme konusunda verdiği bilinçsiz bir hediyedir.
onemsizdir. goruntuye onem vermek, kisa boylu olundugu icin uzulmek, baskalari tarafindan dalga gecilmesi... bunlar ancak basit insanlara gore olan davranis ve duygulardir.
elini uzattiginda hicbir seye yetisememektir kisaboylu olmak her defasinda ya bir sandalyeden yada uzun boylu birisinden yardim istemektir.
topuklu ayakkabi giymeyi gerektirir fakat topuklu ayakkabidan nefret edildigi icin her seferinde inadina duz taban ayakkabi alinir ve sonrasinda gecici bir pismanlik yasanir.
kisacasi zordur kisa boylu olmak...
şehirler arası otobüslerde ayağını nereye koyacağını bilemeden ayakları havada yolculuk etmek zorunda kalan, bu yüzden çok fena bacak ağrıları çeken; dolabın üst raflarına yetişmek için devamlı yakın bir yerlerde sandalye türü şeyler bulundurmak zorunda olan; ''kısacık boyun var ama dilin pabuç kadar'' cümlesine maruz kalan; anne ve babaları tarafından ''üzülme çocuğum, devede de boy var ama eşeğin arkasından gider'' cümlesiyle teselli edilmeye çalışılan; ''bücürük'' gibi sevimli sanılan fakat kırıcı olan lakaplar takılan; Fransızların yüksek topuklu ayakkabıyı çok daha farklı bir amaçla üretmiş olmasını önemsemeyerek istediği gibi kullanan; ''ben kısa boylu değilim, minyonum'' cümlesiyle kendisini avutan; yeni aldığı tüm pantolonların paçalarından en az bir karış kestirmek zorunda olan; sadece olduğundan daha genç görünmek hususunda mutlu olabilen insanların muzdarip olduğu durum.