genelde buluşma esnasında insanların birbirini tanıması için yakalarına taktıkları, klişeleşmiş tamlama. geyikten ibaret olsa bile, klişe oluştan çıkması ile sevdiğiniz güzel insanlarla sizi buluşturuyor olması açısından kayda değer bir sembol sayılabiliniyor, ayrı bir anlam kazanabiliyor, bilen bilir. ****
fatih kisaparmakin dicle nin oglu bedo albümünden bir parca. elektro baglama altyapili buram buram arabesk sözlerinin yaninda insanin sevdicegine hele ki su bahar aylarinda kirmizi karanfiller alip bu sarkiyla kirlarda bayirlarda elele dolasma istegi uyandiriyor (niye böyle bisi uyandiriyor o da ayri bi konu tabi).
bir gün gelip sokagima
cikacaksan gel cik gülüm
son kursunu sakagima
sikacaksan gel sık gülüm
gizli gizli kanardim ben
derde ekmek banardim ben
kislar görmüs cinardim ben
yikacaksan gel yik gülüm
biraz sogan biraz ekmek
sen varsan mutluluk demek
bogazima yagli ilmek
takacaksan gel tak gülüm
iste meydan okuyorum
köprüleri yakiyorum
bugün isyan kokuyorum
cekeceksen gel cek gülüm
kirmizi elbisenle cikipta gelsen
senin nasil sevdim bir bilebilsen
birak gamzelerin mezarim olsun
güller bile utanir bir kere gülsen
bazı hıkaylerı bılenler bılmelyenlere anlatmalı diyip yola cıktım...
okumayı seven gencımız kutuphaneden aldıgı kıtabı okumaya başladığında sagında solunda kucuk yazılar iliştrildiğini farkeder. meraktan bir kaçını okur ve beğenir, artık öyle bir hal alır ki, kitabı bırakıp yazıları okumaya başlar. kendine çok yakın ve değerli görür sözleri, buda sahibini bulmak için güzel bir nedendir. bir şekilde kitabı bağışlayanın bilgilerine ulaşır ve bir mektup yazar; 'ben bağışladığınız kitabı okudum ve yazılarınız dikkatimi çekti, eğer sizin içinde uygunsa tanışabilir miyiz'. mektuba yanıt olarak şu gelir; 'yazılarımı kitaptan daha çok beğenmeniz hoşuma gitsede bu teklifinizi kabul edemiyeceğim, madem ki yazılarım hoşunuza gitti, mektuplaşmamızda hiç bir sakınca yok'. bu teklifi geri çevirmek olmaz der gencimiz ve yazışmaya başlarlar. yazıştıkları şeyler şurdan burdan olsada, farketmeksizin çoğu zaman kendılerınden bahsetmişlerdir. içten ve samimi olmaları birbirlerine karşı zamanla bağlanmalarına neden olmuştur. gel zaman git zaman birden bire ikinci dünya savaşı patlak verir. ancak bu onları durdurmaz, sperde mektup yazmayı ve okumayı engelleyemez. savaşın en sıcak zamanında bir fikir sunar genç:'eğer burdan sağ salim çıkmayı başarırsam, benimle evlenir misin',cevap hiç gecikmez,'eğer ordan sağ sali gelirsen seninle evlenirim'.
Savaş bitmiş çocuk memleketine dönmüştür heyacanla. hemen buluşma planlarına koyulur gencımız. deniz kenarında bildiği güzel bir kafeyi tarif eder, yanındakı buyuk cınar ağacının altında ki bankta buluşmayı teklif eder, ve ekler elinde kırmızı bir karanfil olacağını. kızda elınde kızmızı bır canta olacagını ve yanına gelınce ona kosedekı kafede bırseyler ıcmek ıcın teklıfte bulunmasını ıster.
elbetteki gencımız saatler evelınden bankta beklemeye baslar. birden bire bir kadın gelir yanına, şehvetli ve şuh bir kadındır. belli ettiği şey apaçık bir arakdaaşlık teklifidir, genc adam olan biteni anlamaya çalışırken ve neredeyse kadının rüzgarına kapılma uzereyken biraz ileride bir kadın farkeder. yaşlı, kamburu çıkmış, bembeyaz saçları ve en önemliside elinde kırmızı bir çanta vardır. genç adam bir an düşünür, duygularımı paylaştığım bir kadın mı yoksa gençliği ve güzelliği ile başımı döndüren bir kadın mı?
güzel kadından özür diler ve yaşlı kadının yanına gider,durdurur ve sorar;'benımle kosedekı kafede birseyler içmek ister misiniz'
yaşlı kadın bir anda şaşır, karşısında genc bir delikanlı. 'Teşekkür ederim yakışıklı ama elime bu çantayı tutuşturan, kafeye doğru giden şu kadın sizi kafede beklediğini soyledi'..
her erkek sandığınız gibi değildir (:
çok eskiden sevgilisiyle buluşmaya giden erkek yakasına kırmızı karanfil takarmış. tek bir karanfil aşkı anlatırken, birden fazlası ölümü ve sevdiğin insandan mahrum kalmayı anlatırmış. bu yüzdendir ki cenazelere gönderilen çelenklerde karanfil kullanılır.