hep kırmızıyı düşündük. hep ateş, hep kan
çirkin bi surat düşledik aklımıza gelince şeytan
içimizde bir ürperti ve en derin korkularımızın rengi
kırmızı, kırmızı ve kan.
ay yıldızlı bayrağı ve istiklali gösterdi öte yandan
bizi umutlandırıyordu, biraz önce ödümüzü kopartan
en büyük zaferlerimizin ve en büyük gururlarımızın rengi
kırmızı, kırmızı ve kan.
bir gülü rengiyle şereflendirince damarımda akan
bir bakıyordun aşkı hatırlatıyordu o an
ilk görüşte aşkın ve şiirlerin rengi oluyordu
kırmızı, kırmızı ve kan.
fakat bir mehmedim vuruldu mu tertemiz anlından
eser kalmıyor; ne korkudan, ne umut ne de aşktan
bizim için tekbirlerin ve taarruzun
onlar için ölümün rengi oluyordu
kırmızı, kırmızı ve kan.
Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü,
Işık ışık, dalga dalga bayrağım!
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.
Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım.
Seni selâmlamadan uçan kuşun
Yuvasını bozacağım.
Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder...
Gölgende bana da, bana da yer ver.
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar:
Yurda ay yıldızının ışığı yeter.
Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün
Kızıllığında ısındık;
Dağlardan çöllere düştüğümüz gün
Gölgene sığındık.
Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı;
Barışın güvercini, savaşın kartalı
Yüksek yerlerde açan çiçeğim.
Senin altında doğdum.
Senin dibinde öleceğim.
Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:
Yer yüzünde yer beğen!
Nereye dikilmek istersen,
Söyle, seni oraya dikeyim!
Jandarmaydım ben. Bu bizim için andımız gibi bir şeydi.