kıbrısı aşşağılamak en kolayıdır emin olun. aşşağılayanların yarısından çoğu da görmemişlerdir orayı. tatmamışlardır oradaki duygusallığı ve ürkekliği.
her kıbrıslı yüzünüze bakarken ağlıyordur aslında, iyi ki kurtardın bizi mi demelidir, yoksa keşke kurtarmasaydın mı? emin değildir kıbrıslı. tabii siz anlamazsınız bunu da, şuna bak dersiniz bunu okuyunca, biz orda şehitler verdik naraları... evet verdik, ama biz bilmiyoruz "ateşkes" in anlamını, biz hiç yaşamadık, bir sabah uyandığımızda evimize bomba düşebilme ihtimali altında yaşamayı. bize orayı aşşağılamak daha kolay bu yüzden.
boş vermişliktir kıbrıslının dejenere olma mevzuusu, türkiyenin kendilerini masa başında satmayacağından emin değildir, ama emin olduğu birşey vardır o da "diğer kıbrıs"lının onun yaşama hakkını elinden alabileceğidir. bu yüzden gününü geçirmelidir. kötüyü düşünmeyerek geçirmelidir gününü. çünkü en iyi ihtimalle türkiye yine onları dış politika meselesi yapacaktır. en iyi ihtimalle kaderleri başkasının elinde olacaktır. bu yüzden yarını bilmedikleri için para harcamayı sever kıbrıslı... bizim tabirimizle tiki takılırlar. e naapsın. parayı yatırıma da dönüştüremezler ki... nereden emin olacaklar ev yaptıkları arsayı yarın ruma vermiceklerini? nasıl bilecekler satın aldıkları binaya bomba düşmiyeceğini... veya türkiyede yapsalar bu yatırımı nasıl terkedecekler baba ocağını.
iki dünyanın insanıdır kıbrıslı. aşağılanmayı hakketmez. aksine özgürlüğü hakkeder. ya özgürlükleri ölümle verilsin, ya da türkiyeye ilhak olup insan muamelesi görsün isterler, çünkü adları gibi bilirler onlar da, tam bağımsızlığın onlar için intihar olacağını...
ve böyle bir halka ev sahipliği yapar kıbrıs adası. mis gibi sahilleriyle, çok güzel insanlarına...
yarın, güneyinde yapılacak seçimlerin tarihi önemde olduğu ada;
güneyinde çünkü rum kesiminde yapılıyor;
seçimler, çünkü dünyanın ve ab'nin kıbrıs olarak tanıdığı kesimde cumhurbaşkanı seçeilecek;
tarihi önemde çünkü, milliyetçi tassos papadopulos ilk turda devre dışı kaldı; seçimler dimitris hristofiyas ve yannis kasulides arasında; tarihi çünkü kim seçilirse seçilsin ilk işi mehmet ali talat ile görüşerek adanın birleştirilmesi sürecini yeniden başlatmak olacak; türk tarafında kabul edilmiş, rum tarafında reddedilmiş annan planı ise, muhtemelen ismi değiştirilerek yeniden masaya getirilecek iki tarafı da çok rahatsız etmeyecek makyajlamalar yapılarak belki yeni bir adla iki tarafa yeniden sunulacak; bayrağı bile belli olan birleşik kıbrıs cumhuriyeti kurulabilecek.
türkiye'nin ab yolunda ilerlemesini rahatlatacak olan bu adımla birlikte türkiye'nin aşil topuklarından biri daha tarihe karışmış olacak.
Çözüm için sırada bekleyen çok konu var. bir kaçı için:
kıbrıs meselesi diye birşey yoktur, bugün dahi kıbrıs dingilterenin hakimiyeti altındadır, dingilterenin kıbrısı başka bir devlete devretmek niyetinde olmadığı hakkında kanaatimiz tamdır, kıbrısta yapılan hareketler ne olursa olsun ve bunları yapanlar kim olursa olsun, dingiltere hükümeti kıbrıs adasını başka bir devlete terketmeyecektir... bu böyle olunca gençler boş yere heyecana kapılıyor, lüzumsuz yere yoruluyor...
milliyetçi söylemlere giriyoruz ara sıra. yok efendim "kıbrıs demek namus demekmiş" "kıbrıs yavruymuş" tamam bir bakıma gerçekliği vardır bunların ama hatalıyız bir yerde.
adamlar işsiz güçsüz. kıbrıs ikiye bölünmüş durumda. adada önceden var olan türkler türkiye'den nefret eder durumdalar. onlara göre türkiye geleceklerine engel oluyor.sonradan yerleştirilen türkler ise genellikle milliyetçi ve türkiye destekçisi.
her yıl milyonlarca dolar para yolluyoruz, hibe ediyoruz ama ekonomi adına kayda değer bir gelişme yok. sıkıntıdır lakin. demek istediğim şudur ki;
kıbrıs'ı aldık ve orayı türkiyeleştirdik. yazık oldu.
Gündemde değilmiş gibi görünüyor ama bütün bu kavganın gürültünün bam teli orasıdır: Kuzey Kıbrıs. Türban mürban, işin "folklorik" yanı.
Altı senedir, bürokraside "bu adam Kıbrıs'ı verecek" şeklinde derin bir endişe var.
Fakat vermek için, önce "almış olmak" gerekir.
Biz Kıbrıs'a "adaya barış ve demokrasi falan filan götürmek" için mi çıktık, yoksa orayı düpedüz "aldık" mı?
Görünürde birincisi, gerçekte ikincisi geçerli.
Kıbrıs, merhum Ecevit'in inanılmaz tarihi ve siyasi aymazlığı sonucu, sırtımıza otuz beş senedir yapışmış kalmış bir kamburdur (ahmaklık dememek için aymazlık dedim)... Duracağı yeri de bilememişti, yürüyeceği yeri de, çekileceği yeri de. (Ne zaman neyi bilmişti ki?)
Fakat biz Kıbrıs'a hep "bizim" gözüyle baktık. Kan dökmüştük, ölmüştük, öldürmüştük ve artık bizim olmuştu. Daha doğrusu, "geri gelmişti".
BU BiR OSMANLI REFLEKSiDiR.
Kabul etmek istemesek ve dillendirmeye asla yanaşmasak da, "bilinçaltlarımızda sürmekte olan Osmanlı bozgunu" ilk kez, sona ermese de, duraklamıştı.
1699'DAN BERi SÜREKLi TOPRAK VERiYORDUK, iLK KEZ 1974'TE BU TOPRAKLARIN KÜÇÜK DE OLSA BiR KISMINI GERi ALMAYI BAŞARMIŞTIK!
Tövbe, ilk kez 1939'da Hatay, ikinci kez de bu... Musul ve Kerkük'te söktüremememiş, konuyu fazla dalgalandırmadan üstüne sünger çekmeyi tercih etmiştik... Ama şimdi bir fırsat çıkmıştı...
Meseleyi kendi kendimize bile itiraf edemedik, "soydaşlarımızı kurtarıyoruz" kılıfı uydurduk. işi de iyice "çözümsüzlüğe" vurduk. Çünkü çözüm istemiyorduk, orası artık bizim olmuştu ve asla kaptırmaya niyetli değildik. Yeterdi gayrı toprak vermek...
Oysa, Misak-ı Milli sınırları içinde Kıbrıs yoktu!
Yani, kendi koyduğumuz ilkelere, işimize geldiği zaman kendimiz mızıkçılık ediyorduk! Buna da "nalıncı keseri" demezler miydi? Güçsüz olduğumuz sürece "yurtta sulh, cihanda sulh", uygun gördüğümüz zaman "yurtta kargaşa, cihana çıkartma"...
1920'de saptadığımız, 1923'te "konsolide" ettiğimiz çizgileri 1939 ve 1974'te gene kendimiz çiğniyorduk açıkçası... Dünya ilkine sessiz kalınca seviniyor, ikincisine karşı çıkınca da bozuluyorduk, kızıyorduk...
Bir de sorun bakalım kendilerine, Kıbrıslı soydaşlarımız kurtarılmış olmayı değil de "alınmış" olmayı nasıl değerlendiriyorlar ve bize karşı ne tür hisler besliyorlar?
Mesele bu kadar basittir. Strateji falan işin salçasıdır: Avrupa Birliği'ne girsek, Yunanistan niçin gelsin de bizi karnımızdan vursun? Bir üyenin, başka bir üyeyi yalnız batıdan değil güneyden de kuşatmasının ne anlamı, ne yararı ya da ne zararı var? Bir TürkYunan savaşı artık hiçbir şekilde mümkün değil. Otuz beş yıl öncesinin hesapları bunlar. (Yanılıyorsam, sormak isterim, Ege Ordusu niçin lağvedilmiştir?)
işte bu nedenlerle de, Türkiye Kıbrıs'tan asla çekilmez, Avrupa Birliği'ne de asla giremez. iki kere iki dört.
Meselenin çözülmesi için ya bir savaş ve bozgun gerekir -düşünmek bile istemiyorum-, ya da olağanüstü yetkilerle donatılmış, otoritesi hiçbir şekilde tartışılamaz bir devlet yöneticisi.
Tercüme edeyim: Bir yeri ya padişah alır verir ya da Atatürk!
Günümüzde ne herhangi bir politikacı bu mutlak güce ulaşabilir ne de herhangi bir muhayyel darbeci...
isterseniz birinci şıkka dönelim: Bir savaşa girer de yenilirsek, ya da yıpranırsak, ne Kıbrıs kalır ne Güneydoğu...
Hadi siz de isterseniz Amerika'ya şirin görünmek için onunla birlikte iran'a saldırın, sonra da olacakları görün.
yerli halkın kıprıs diye adlandırdığı, sahil-kız-güneş umuduyla gidilen, para yoksa eli boş dönülen, olmasa da olurmuş denilebilen ancak kızları konuştuğunda gayet dinlenesi olan, KESiNLiKLE üniversite eğitimi için uygun bulmadığım(15125234 ytl yıllık geliriniz yoksa tabi, e varsa okuma zaten), gıdanın çok pahalı ancak her türlü kötü alışkanlığın neredeyse bedava olduğu, herşeyden önemlisi Absolut vodkanın bakkalda 13 ytl olduğu(2004 fiyatı) paylaşılamayan veya paylaşılmaması için uğraşılan adadır. ayrıca milli marşı sürekli değişir: 2004'te dale don dale iken 2005 başlarında move yo body isimli naçizane şarkı olmuştur.
kimilerine göre allahın unuttuğu, kimilerine göre cennet ada. adaya ne amaçla ve hangi sıfatla gittiğiniz önemli. tatil amaçlı giden kalbur üstü insansanız kıbrıs sizin için ideal ve güzel bir tatil yeridir. çalışmak için gidiyordanız kıbrıs sizin için idare eder bir yerdir. öğrenci olarak gidiyorsanız kıbrıs sizin için f tipi yarı kaçık hapishanedir.
binyıllar boyunca stratejik öneminden dolayı medeniyetlerin sahip olmak için yarıştığı akdeniz'in üçüncü büyük adası**. 1571'de ilk kez osmalılar tarafından alınarak türk idaresine geçmiştir. daha sonra 1878'de olası bir osmanlı-rus harbinde osmanlı'nın tarafında olması için ingiltere'ye kiralanmış, 1914 1. dünya savaşında da osmanlı ile ingiltere farklı taraflarda olduğundan dolayı ingiltere tarafından resmen işgal edilmiştir. 1 nisan 1955'te enosis'i gerçekleştirmek için kurulan eoka terör örgütü 21 aralık 1963 tarihinden başlayarak türklere karşı terörist saldırılarda bulunmuştur*. 1960'ta kurulan kıbrıs cumhuriyeti'nin bu tarihte sona erdiği kabul edilir.
genelde eoka bilinir ancak türkler tarafından kurulan ve rumlara karşı terörist saldırılarda bulunan kara çete adında bir yeraltı örgütü de vardır. türklerin savunma amacıyla kurdukları esas örgüt türk mukavemet teşkilatı yani tmt'dir. eoka terör örgütü yunan cuntası tarafından yapılan darbeyle yerini eoka-b terör örgütüne bırakmış ve rumlar kendi içlerinde de bir çatışmaya gitmişlerdir. türkler ve rumlar arasında 11 yıl süren çatışmalar 20 temmuz ve 14 ağustos 1974 tarihinde türkiye tarafından yapılan barış harekatlarıyla sonlandırılmıştır. çizilen yeşil hat ile ada güney ve kuzey olarak ikiye ayrıldı. kuzeyde türkler, güneyde rumlar kaldı.
bunlar objektif olanlardı.
yukarıda da görüldüğü gibi ada ilk kez osmanlı tarafından kendi çıkarları için kullanılmıştır. adada kendilerini etnik kökenlerini umursamadan kıbrıslı olarak gören iki halk ingilizlerin adaya gelmesiyle bol ve yonet politikasının kurbanı olmuş ve çatışmıştır.
ana vatan denen, herşeyi bize borçlusunuz, biz olmasak yokolurdunuz diyerek her fırsatta ada halkını ezen türkiyelilerin kıbrıslı halkı sorgulamadan önce neden 1963'te başlayan çatışmalara 11 yıl sonra müdahale edildiğini sorgulamaları lazımdır. evet türklerin değil türkiyelilerin. çünkü bunu sadece buraya gelen türkiye türkleri söylemiyor. adaya gelen türkiye kürtleri ve türkiye'de yaşayıp buraya gelen arap kökenliler de söylüyor. o kadar para alıyosunuz lan türkiye'den diyenler de var evet var. evet alıyoruz da. peki adadaki türkiye kökenli vatandaş sayısı ne kadar? gayet iyi niyetli düşünecek olursak (iyi niyetli derken minimum demek istiyorum) 100.000 yetişkin. bunların çocuklarını saymıyorum. 1.196 ytl olan asgari ücretten yırtmak için patronların 500-600 milyona çalıştırdığı kaçak işçilerin sayısı ne kadar ? şöyle söyleyeyim. neredeyse her yerde inşaat var. ve bu inşaatlarda neredeyse kıbrıslı türk yok. çünkü kaçak işçilerin yarattığı ucuz iş gücü sayesinde iş bulamayan kıbrıslı inşaat işçileri ve ustaları güney kıbrıs'ta çalışmaya başladı. sonra da vatan haini, vatanını satıp rum'a çalışıyor diye suçlayın bu adamları. yaklaşık bir hesapla 50.000 de kaçak inşaat işçisi var diyebilirim minumum. diğer sektörlerde kaçak olarak çalıştırılan ve kayda katmayı unuttuğumuz diğer türkiye vatandaşlarını da sayarsak adada toplamda 250.000 türkiyeli yaşıyor minimum. bakın yine türk demiyorum. çocukları da katarsak bu sayı 350.000 - 400.000 arasında bir yerlerde durur sanırım. daha da fazla olabilir ama minumum konuşuyoruz hep. oha diyeceksiniz şimdi hiç demeyin. adadaki türkiyeli çiftlerin %90'ı recep tayyip erdoğan'ın tavsiyesine uyup en az 3 çocuk yapıyor. peki adanın resmi nüfusu ne? son yapılan ve yaklaşık bir yıl gecikmeyle açıklanan sayım sonucuna göre 250.000 civarı. peki yer miyiz? tabii ki hayır. şimdi nerden açıldı bu nüfus konusu diyeceksiniz hemen geliyorum.
türkiye'nin verdiği para adadaki türkiyeli işçiler köprüsüyle tekrar türkiye'ye dönmekte. burada sefil bir hayat sürenlerin çoğunun türkiye'de arsaları, köyleri, işçileri, tarlaları var. burayı vatanı değil de bir rant kapısı olarak gördüğü için yatırımlarını türkiye'ye yapıyorlar. herkes bunun farkında zaten.
gıdalarımız türkiye'den ithal, elektrik-elektronik türkiye'den, tekstil türkiye'den, işçi türkiye'den, ıvır zıvır gene türkiye'den, meyve-sebze türkiye'den, imamımız türkiye'den, asker türkiye'den, mahkumumuz türkiye'den... görüldüğügibi türkiye'nin verdiği paranın pek de adada kaldığı yok. onun dışında bu kadar nüfusun eğitimi var, elektriği var, suyu var, telefonu var mevcut altyapı bu kadar nüfusu kaldıramadığından sürekli aksaklıklar meydana geliyor.
mahkumumuz türkiye'den dedim. evet bir araştırma yapmadım ama her gün gazetelerdeki haberlerden hapishanelerimizin en az %80 lik bölümünün türkiyelilerle dolu olduğunu söyleyebilirim. hırsızımız, katilimiz, magandamız, dolandırıcımız, torbacımız hepsi türkiyeden.
bir de o kadar maaş alıyorsunuz doymaz mı insan falan deyen var. soruyorum her bi bokumuz ithal ulaşımı var, kdv si var, gümrüğü var cartı var curtu var dolayısıyla türkiye fiyatının 3-5 misline alıyoruz malları. dolayısıyla hayat bayağı pahalı türkiye'ye göre.
adayı yönetenler de iktidar değil pek tabii ki. yönetim türkiye'deki iktidara göre şekilleniyor. türkiye'de amerikan komutasında olduğundan dolayı kıbrısı, en azından kktc'yi yöneten dolaylı olarak amerika. ingiltere değil.
bir de gençlerimizin cahilliğinden dem vurulmuş. atatürk'ü bilmiyorlar falan. sanırım bu kişiler fuck'ın anlamını hala lanet olsun sanıyorlar. duyduklarıyla bilgi sahibi olmadan fikir sahibi kişiler. açık davet gel sokakta çevir bir kıbrıslı türk sor atatürk kim? diye hayatını saysın sana. ama yine iddia ediyorum türkiye'de sokaktan bir türkiyeli genç çevirsem ve kktc ne zaman kuruldu? desem apışıp kalır birşey söyleyemez.
sonuç itibariyle
1) başkalarından saçma sapan birşeyler duyup aha kıbrıslılar bizi sevmiyo nankör hayvanlar demeden önce durun ve yukarıda söylediklerimi düşünün.
2) dülgerbob türkiyelileri sevmiyor demeyin. insan olan herkesi severim.
not1: yazı boyunca kimi zaman kıbrıs'ın geneli kimi zaman sadece kktc konu edilmiştir.
not2: bir gün yolunuz kıbrıs'a düşerse ziyarete beklerim. ayrıca yazıyı buraya kadar okuduğunuz için teşekkür ederim.
yavru vatan diye bildiğim.
gittiğimde orada yaşayanlar tarafından pekte kendilerini 'turk' görmek istemediklerini öğrendiğim ve müthiş sinirlenip üzüldüğüm yer.
trafik terstir. insanlar terstir.
türkleri özellikle öğrencileri, sadece sterlin olarak görürler. onlara kalsa ekmeği bile sterlinle satarlar.
elektriklerinin masrafını bile türkiyeden alırlar. ama bizi beğenmezler.
aralarından çok iyileri çıksada nadirdir. bu tecrübeyle öğrenilmiştir.
ingiliz yöneticilerin suçu olduğu kadar osmanlılı yöneticilerin güzelim adada herkesin burnundan getirdiği dört tarafı sularla çevrili kara parçası.
bugün adadan bazıları türkleri sevmediğini söylüyorlarsa belkide 'bazılarının' yapdıkları olaylardan ve izledikleri politikalardandır.
milli eğitim bakanlığının bastırdığı lise tarih kitaplarının kıbrısı anlatan kısmının eksik olduğunun 9283 km2'lik kanıtıdır.
bir zamanlar türk milliyetçisi olan* ve şimdi biraz ana vatana alınmış olan* soykırıma uğramış ve yakın tarihini yaşayarak görmüş olan 'türkler'in de yaşadığı adacık. **
cumhurbaşkanlığımızın sitesinde , cumhurbaşkanının nerede olduğunu gösteren haritada , tamamı rumlara aitmiş gibi gösterilen ve yer isimlerinin çoğu ingilizce olarak yazılı olan toprak parçamızdır.umulur ki bu hata bir an önce düzeltilir de , gündem tekrar bulandırılmaz.
cumhurbaşkalığının sitesindeki haritada tamamen rumlara aitmiş gibi göründüğü iddiasıyla chp tarafından suçlama, bok atma konusu yapılan, daha sonra chpnin kendi sitesinde de aynı haritanın varolduğu anlaşılıp çaktırmadan ıslık çalarak uzaklaşılan konuya mevzu bahis yavru vatandır.
bugünkü genel seçimlerde ana muhalefetteki milliyetçi ulusal birlik partisi'nin tek başına iktidara geldiği yavru vatan.
emperyalizm uşaklığına kıbrıs türk milleti sert bir cevap verdi, sıra anavatanda.
abd ve ab'nin yakındoğu'da desteklediği iktidarlar kıbrıs türk halkı'nın demokrat ve yurtsever tavrıyla devrilmeye başlamıştır. bu sonuçla birlikte yeni bir dönemin başladığını göreceğiz.
akp iktidarı kıbrıs'ta seçimi batı yanlısı ctp'nin kazanması için çok çalıştı ama yavru vatan enayilik etmedi. ergenekon'u bile soktılar işin içine ama millet türk olduğunu hatırlayınca vız geldi tırıs gitti.