prenses çizerdim ama saçları peruk gibi dururdu, doğal durmasını isterdim bir türlü olmazdı.
iki gözü birbirine eşit ve orantılı yapamazdım.
göz, burun ağız iyi olsa bile çeneyi ayarlayamadığım için prensesin çenesi avarel'in çenesine benzerdi.
kulaklar ya çok uzakta ya çok yakında olurdu.
prensesin kocaman elbisesinin altında minik ayakları görünürdü, öyle kabarık eteğin altında ayak görünmesi imkansızdır.
prensesin omuzları düşük ve dar omuz olurdu, bir türlü yüz ile omuz genişliğini orantılı yapamazdım.
prensesin parmakları orantısız ve şekilsiz olurdu, bileğin devamı gibi olurdu.
minyatürlerden bir tık daha iyi yapardım ama ahahaha.
vücut parçalarının oransızlığı, tepedeki güneş, bulutların devamlı aynı şekilli olması, m şeklindeki martılar, evlerin perspektif yoksunu olması, inanılmaz düz geometriye sahip nehir. öte yandan bazı resimlerimde varki hala saklarım, neyi düşünerek çizdim, çizerken hayal dünyam nasıldı hep merak ederim.
Hep müstakil ev çizmem. Hayır kızım sen apartmanda oturuyorsun ne müstakil evi? Onu da geç kendini bildin bileli sobasız evde büyüdün o baca o sayfanın 4'te birini kaplayan güneş ne? diye sorarlar insana. Ya hayal gücüm çok genişti ya da çevreden göre göre çizdiğim için hiç yoktu.
örneklemek gerekirse bulutların renginin mavi yerine yeşil, çiçeklerin yer yerine gökte yetişmesidir,olağan olmaktan öte saf yaratıcılığın verdiği güzel hisler bütünüdür.
(bkz: sanatın temeli)
(bkz: yaratıcı fikirlerin başlangıcı)
(bkz: olağan dışı)
ahh o küçüklük ve resim dersleri! keşke bulsam o resimlerimi tozlu hatıralardan da gösterebilsem sözlükcanlar.
standart bir manzara çizerdim ben genellikle. ev, dağ, güneş falan. yalnız ayrıntı şudur ki, evin cumbasını destekleyen mutlaka en az 4 direk çizerdim. bildiğin çatal gibi dikine toprağa batmış ve kolon niyetine cumbayı destekliyor. mimar değilim hayır. yazılımcıyım. nereden öğrendim onu da bilmiyorum. yük dengesi hep bozuk olurdu sonuçta. ya direkler az kalır, ya fazla olurdu. saçmalık işte...
ilkokul resim derslerinin zorunluluğundan nasibini almış eserlerin (!) hatalarıdır.
Prenses çizer dururdum. Önce bi u çizer, sonra o u harfini yüze cevirirdim. Saçları tel tel olurdu. Şimdi dusunuyorum da hiç burun cizmemisim ben o prenseslere.
ne zaman uçak çizilse, uçak akrobasi gösterisi yapıyor amk. 2 dk sakin çizin lan şu uçağı, yan yatmış yolcuları yanlaya yanlaya götüren pilot mu olur canım...
çizdiğim her şey yerçekimine meydan okurdu. hepsi havada uçuyor gibi görünürdü ve resim çizmenin asla yetenek işi olduğunu kabullenmeyen bir hocamız vardı. resim çizmek zeka işidir zekisiniz ve yapabilirsiniz diyip o iğrenç resimleri kabul etmezdi. ben gerçekten gerizekalı oluyorum bu durumda şimdi çizsem 3. sınıfa giden çocuğun çiziminden hiçbir farkı olmaz.
Çocukken çizim yeteneğimi farkeden resim öğretmenimiz ki aslında kendisi din kültürü ve ahlak bilgisi ögretmenimizdi bana küçük salvador lakabını takmıştı. Şaka len şaka adam nefret ederdi benden.
Bizden hayalimizde canlandırdığımız herhangi bir şeyi çizmemizi istedi. Ortaokul oğrencileri iste basladilar klasik ev, yanindan gecen nehir vs cizmeye. Bende farklı olayım derken bokunu çıkarıp parkta yürüyen adamla köpeğini çizdim, ama kafalarını değiştirdim. Onların üstünden uçan atlarla olayı pekiştirdim. Çok güzel olmuştu. Neyse öğretmen yanıma geldi kağıdıma baktı baktı, elini çenesine koyup eleştirmen edasıyla kulağıma eğilip,
+ sen ruh hastası mısın?
-hangimiz değiliz?
+ o zaman dans.
Demedi tabi, " yarın velini çağır"
Çağırmadı.