eve getirir getirmez ölme ihtimali %30'un üstünde olan hayvancağız.
biz bunun caniliği yerine normal boyasız civciv alıp besleyelim dedikdi küçükken.
2 tane almıştık. bir abime, bir bana. adlarını çıtır ve pıtır koymuştuk.
annem hevesleri kırılmasın mantığıyla aldırıp, 1.5 sene yaşayacaklarını tahmin edememişti muhtemelen.
sabahın köründe bebek ağlama tarzı bir ses çıkartmaları biz ev ahalisinden çok, komşuları rahatsız etmeye başlayınca birine vermek zorunda kalmış annem. bize söylediği "köye göndericez bunları, hem orada daha mutlu olurlar" tarzı bir cümle vardı. içimizi ferah tutmak içinmiş. yıllar sonra öğrendiğim gerçek ise kahreden cinstendi. annem akrabalarla oturduğumuzda gülerek biraz da sinirlenerek anlatıyordu:
"neyse efendim biz bu civcivleri apartman görevlisi hasan'a verdik o gün. 2 gün sonra yolda karşılaştık.
"abla sizin tavuklardan da vallahi bir gram et çıkmadı, dişimizin kovuğunu doldurmadı." dedi, hiç unutmam.
bunu dinleyince yıllar öncesine dönüp o ağladığım günler geldi aklıma. her gün özlüyor onları, her gün anneme soruyordum "iyilerdir, besliyorlardır onları değil mi?" diye.
annem de "besliyorlardır tabii." diye cevap verirdi her defasında.
meğer bizim çıtır ile pıtır hasan abi'yi beslemişler.
ama dişinin kovuğunu bile doldurmamış.