sanırım yaz tatili dolayısıyla memlekete gitmiştik. aradan bir hafta geçti, cenaze olduğunu duyduk. çocukluk işte ne olduğunuda bilmiyoruz. kalabalık bir gurubun el üstünde bir şey taşıdığını görünce, oyun oynuyorlar sandım. arkalarından koşarak bağırıyorum:
-babaaaaaa benide bekleyin. bende tutucam o kecgereden.
millet beni duyunca kıs kıs gülmeye başladı, hatta birkaçtanesi bıraktı tabutu gülme krizine girdi. babam beni kucaklayıp eve götürdü. gülüştük felan baya eğlenceli cenazeydi.
kecgere: ahırdan hayvan pisliği atmak için kullanılan, dört kollu araç.
otoban kenarında, teli kopmuş elektrik direğinin teliyle sallanarak, yabancı plakalı tırlara tekme atmamak. nebiçim bir faşistsem artık. telin kopma ihtimalini geçtim, lan hiçmi korkmuyosun 3000 volt elektriğe kapılacaksın pezevenk.
-cem yılmaz'ın da dediği gibi;
külah dondurmanın sonunu yemezdim. "bakkal amcalar külahların sonu ile kulaklarını temizliyorlar" sözüne inanırdım. demek ki salaklık bulaşıcı.
-tribünden canlı olarak izlediğim ilk futbol maçında babama dönüp; "baba spikerin sesi neden gelmiyor?" şeklinde bir soru yöneltmem, mal oluşumun doruk noktası idi sanırım.
3. sinifta bir tazeyi begeniyordum. kekeme, gozluklu coook sirin bir oglandi. bunu fark eden yilan kiz sureli laf sokmaya ve beni sıkistirmaya baslamisti. *** sirf o yilan kizla bas basa kalmamak icin ogle yemeklerinde sinifta kalmiyordum. 1 saat parkta oturuyordum.
vakti zamanında nevruz kutlamaları icin seçilen evin oturma odasında ateşin üzerinden atlama eylemi gerçekleştirmek icin bir miktar gazete kağıdını bir tabağın içine koymak;altına da yanmasın diye gazete kağıdı sermek.
sonrasında koltukta oluşan koca yanığı gizlemek için yıllar önce kaldırılan koltuk örtülerini anneye açıklamaya çalışmak.
(bkz: üç buçuk atmak)