akşam ezanının ardından cama çıkıp haydi artık eve gel diyen anneden biraz daha izin koparıp arkadaşlarla o an her ne yapılıyorsa deliler gibi o fiile devam edebileceğini bir anda hissetmenin içinde bulunduğu ve en üstlerde yer alabilecegi olaylardır.
küçükken mutlu olmak kolaydı.mutsuz olmak çok zordu.en fazla annen yeter kızım eve gel diye oyundan çağırdığı zaman mutsuz olurdun.eve girince de mutsuzluğun geçerdi.büyüyünce ne değişiyor da mutsuzluk daha kolay oluyor?
saklambaç oynarken sobeledikten sonra kenara oturup diğerlerinin yakalanmasını beklemek. ve sonundada sobelenenlerden istediğin birini kurtarabilecek olman ve onların beni kurtar beni kurtar diye karşında viyaklamalarını izlemek.
küçükken anne eve geldiğinde bile sevinirdi insan, yuppiii derdi. babanın eve o papağanlı, kırmızı paketli çikolatalı gofretle gelmesi, birlikte pikniğe çıkmak, hiç alınmaz sandığın oyuncağın pat diye alınması, bayramda memlekete gitmek(ki ergenliğe doğru aile yalvar yakar, zorla götürürdü), kreşte kurabiye yapmak, güzel resim çizince ablanın yaş pasta ısmarlaması, annenin alman pastası yapması, annenin çeyiz sandığının gizlice karıştırılması, babanın kocaman elleriyle tutup sizi parka götürmesi. bir arada ve mutlu olmak eş anlamlıydı sanki biz küçükken.
Geceleri ev halkının uyuduğundan emin olduktan sonra televizyonun karşısına geçip yetişkinlerin dilinde çok dolaşan zamanın popüler programlarından tutti furittiyi izleyebilmek.
bin tane futbolcu kartının olması ve bunun yarısını altıncı kattan atıp aşağıdakilerin birbirini ezme pahasına kartları kapış kapış alırken yaşanılan mutluluktur.
6-7 yaşlarımdayken akşamları babam eve geldiğinde direk cebine bakardım..ve her akşam o cepten bir halley çıkardı.o zamanlar beni daha fazla mutlu eden birşey yoktu..
baba eve geldiğinde ellerini poşetlerle dolu görmek, içinde her ne olursa olsun * heyecan verir, mutluluk verirdi. hele ki o poşetler böyle renkli renkli olursa değmeyin keyfimize.