80 lerde çocuktur. misal; kardeşimdir. eve geç gelir, annemden azarı işitir, sinirli bir şekilde salonun kapısını tekmeler, kapı sobaya çarpar, boru deliğinden çıkar, devrilecek gibi olur, zavallı afacan kardeş o telaşla montunun kollarını ellerine kadar indirir, yıkılmakta olan boruya sarılıverir.
ayakta durup ısınmaya çalışırken montunun muhtemelen cep kısımlarını sobada yakmış insandır. çoğu çocuk yapar sonra da dikiş nakış işlerinden anlayan biri alakasız ve saçma sapan apoletlerle yanık kısmın görünmemesi için yama yapar. öyle ki azıcık büyüyünce yanıkken daha orijinal göründüğünü düşünmeye başlarsınız. benim cep kısmını sobada yaktığım açık yeşil montuma süpermen apoleti yamayan annemi yıllar sonra bir defa daha yürekten kutluyorum.
bir de kendisini sobada yakan cinsi vardır. yaşı ufaktır soğuk bir kış gecesi artık küllenmeye başladığını düşündüğü sobaya sarılıp göğsünde o uzun yanık izini bırakır.
montunu sobada ısıtayım derken yakan insandır. genelde sarı bir renk alır ve çok kötü gösterir montu.
çocuk için yenisi alınamayacaksa üzücüdür çok fena.
(bkz: kendi çocukluğum)
anne başka çocukların evlerinde sobaları var. onlar gülüyorlar oynuyorlar montlarını sobada yakıyorlar. bizim niye evimizde soba yok şeklinde makara yapılabilesidir.