öncelikle sezercik'i tanıyalım. yok yok önce tanım yapalım en iyisi. sonra unutuyorum, hakkımda tanım yapmıyor o diyorlar. garip insanlar.
sezercik; zeki mi zeki, afacan mı afacan, şirin mi şirin, sporun her dalıyla yakından ilgilenen, yaramaz olduğu kadar da iyi kalpli, aynı zamanda da rütbeli kıbrıs gazisi, kısacası süper bir çocuktu. bunları bilmeyen yoktur herhalde. konumuz da, kiminle çocukluk muhabbeti açılsa, kendisini bu sezercik arkadaşımız gibi tanıtması.
hiç ben küçükken maldım diyen bir arkadaşınız oldu mu? olmadı tabii. peki hiç ben küçükken çok kötüydüm spor olaylarında falan diyen birini tanıdınız mı? muhtemelen yine hayır. ya hiç afacan, çok fırlama olmayan biri? yok. tamam da abi vardı böyle olmayan çocuklar. hatırlıyorum ulan. nerde onlar şimdi?
gidiyorsun halı saha maçına. herkes tel tel dökülüyor. 'ahh ahh eskiden ne oynardım bu oyunu' ve benzeri cümleleri maç sonunda, soyunma odasında yankılanır illaki. veya yine 'hiç unutmam' muhabbetine girildiğinde, efsanevi fırlamalık hikayeleri dinliyoruz. alayı çok piç. esmiş geçmiş hem okulda hem de mahallede.
geçmişiyle bizim kadar övünen bir millet görmedim zaten. neymiş. yavuz sultan selim tahtta sadece 3-5 gün oturmuş. gerisi hep icraat. eee biz ne yapıyoruz peki? evde bilgisayar başındaki tahtımızda, sabahtan akşama kadar oturuyoruz mal mal günlerce. hani icraat? atalarınla övüneceksin tabii ki. çocukluğunla da. ama övünürken de şimdiki zaman dediğimiz present continuous tense'de de elle tutulur bir şeyler yapacaksın.
neyse, itiraf ediyorum. ben küçükken çok yeteneksizdim. maldım. hep dışlandım. fırlamalık falan hak getire. alakam bile yoktu.
bu durum, küçük çocukların idol arayışlarından kaynaklanır. necen sezercik'i idol seçerle bilemeyeceğim. her yerde eziliyor çocuk. bu mudur çocukların olayı?