-annenin zorla denetip aldığı pis kokan kazaklar
-oyuncakların satıldığı yerlerin beş metre uzağından eve dönmek
-kendi kıyafetleri üzerine kadın iç çamaşırı giymiş fırça bıyıklı esnafları görmek
-kaybolmak
-pazar yerinde, annenin bi tanıdığını görüp yarım saat konuşmasını izlemek
-pazar arabalarının çıkardığı dayanılmaz ses
-anneden oyuncak alması istendiğinde ''baban 20 milyon verdi oğlum, o da pazar harcına zor yetecek'' cevabını vermesi
domateslerden bir tane çalıp 'anne bu güzel mi?'diye sormak.satıcı domatesinin anlık kayboluşundan sinirli,malını sattırmaya çalışan çocuğa karşı şefkatlidir.
sevimli diyaloglara sebep olabilecek eylemdir..
-anne kas mı yaptım ben? baksana 3 poşet yüzünden kolum şişmiş sanki biraz.
+yaa evet kas yapmışsın.
(bkz: uykusuz fırat)
kalabalık ve kaybolmak korkusuyla annenin eline eteğine yapışarak o domates tezgahı senin bu domates tezgahı benim dolanmaktır.
*o zamanlar en keyifli ve cazip geleni bir kutu içerisinde civcilerin satılmasıydı. marulmuş, kalabalıkmış, kaybolcakmışsın.. her şeyi unutur kendimi hep civcilerin orda bulurdum. zorla anneye 2 tane civciv aldırıp ve eve dönerdik.
yavrularım yaşamazdı ki çok sürekli salya sümük ağlatırlardı beni.
eğer altlı üstlü oturan anne ve babaane ile birlikteyseniz işkence gibi olabilir. yolda veya pazarsa tanıdık birisini görmeye dursun anne ile babaanne kadının 7 ceddine kadar onlar nasıl diye sorulup muhabbet edilir. bütün pazar yeri dolaşılmadan pazar bitirilmez. küçükken mecburen gidilirdi pazara büyüdüğünüzde ise anneniz hafiften yaşlandığından aldığı şeyleri taşımakta yardıma ihtiyacı olabilir diyerekten pazara gidilir onunla. ama pazar aynı anne aynı konuşulan kadınlar ve muhabbetler ile pazarın sıkcılığı aynıdır.
dışarıdan ve o küçük gözle işkence gibi bir olaydır fakat annenin yaptığı büyük bir iyiliktir, öğretidir.
öyle bir öğretidir ki, ferrasisini satan bilge dahi bu öğretiyi size aşılayamaz. bir kere eskilerde çok meşhur ve her güne ait bir pazar vardır ki, oturulan eve en yakın ve en curcunalı olan seçilmiştir. orası ana- baba günüdür.
öğreti 1: o kadar pazar içinde en yakını seçmelisin ha evladım. ki fazla yorulmayasın, dönüşün kolay olsun. eğer bir şekilde talep görmek istiyorsan, sen de yakın ol ki talep göresin
pazarda bir eliyle senin elini tutar, diğer eliyle tekerlekli pazar çantasını. ikisini de gerekli olmadığı sürece hiç bırakmaz.
öğreti 2: sahip olduğun şeylere sıkı sıkı sarıl hiç bırakma ha evladım.
sen çok kıpır kıpırsındır, bir an evvel bu pazar sıkıntısı bitsin de sokakta arkadaşlarımla oynayayım diye düşünürsün. ama öyle yavaş ilerler ki, illet olursunuz. hele bir de tüm sebze meyvelere bakıp, fiyatını sormaz mı? aman allahım... al işte ilk önünden gelene. biri demiş marula 30 kuruş diğeri demiş 25 kuruş, öbür diğeri de 25 demiş ama yaprakları daha canlı, gider onu alır. 5 kuruş kâr ettin ama değdi mi ki? ne oldu yani, 30 kuruşluğu alıp işini çabucak bitirsen ne olurdu yani? diye düşünürsün
öğreti 3: 5 kuruş dahi olsa tutumlu olup en kalitelisine yöneleceksin. en iyisini bulana kadar arayacaksın. sabırlı olacaksın ha evladım!
bir simitçi geçer "simidiyaaaaa" diye bağırır. aç olmamana rağmen seni cezbetmiştir ve simit istersin. "anneea simiit"
olmaz der. daha yeni kahvaltı ettin de çıktık. hem bak açık satıyor, üzeri kapalı değil tozlanmıştır bak o, der.
öğreti 4: hayatta her zaman istediğin hemen olmaz. zevklerin ve nefsine biraz hakim olmalısın.
pazarcıları gezerken muz görürsün. canın çeker, annea muuz, annea muuz dersin. bunu kabul ettirirsin. anamur muzu vardır, çikita muz vardır. çikitasından istersin. büyüktür çünkü, ye ye bitmez gelir. ama anne gider anamur muzu alır.
öğreti 5: bazen istediklerin olur ama azıyla da yetinmesini bileceksin ha evladım...
anne kendi için bir şeyler baktığı zamanlar eziyete dönüşen ama ok çocuğa döndüğünde bayramdan farksız olan dakikalardır.oraya buraya koşuşturularak pazar birbirine katılmalı anne çileden çıkarılmalıdır,her görülen tutturulmalıdır.böyle zevki çıkar.
travmatik bir eylemdir. zira anne daha önce başka başka mekanlarda "elimi bırakırsan kaybolursun, çingeneler seni kaçırırlar, kolunu bacağını kesip dilendirirler" gibi ikazlarda bulunduğu için, pazarın kaçınılmaz kalabalığı, bağırıp çağıran adamlar, hatta çiçek satan çingeneler feci halde ürkütür küçük bünyeyi. anneyse çocuğu düşünemeyecek halde, bir yandan domates seçmekte, diğer yandan "geçen hafta aldığım patlıcan iyi çıkmadı" muhabbeti çevirmektedir. ve korkulan başa gelir bazen. bir anlık dalgınlıkla, tezgahlardaki oyuncak/incik boncuk türünden çocuk avutucu nesnelere kaymışken gözler, anne kayboluverir! allahım, bir çocuk için bundan daha korkunç bir hissiyat olabilir mi diye düşünüyorum, bulamıyorum. annen yok artık. şu karşıda oturan çingene kadın alacak seni, dilendirecek. evine dönemeyeceksin bir daha, babanı da göremeyeceksin, anneni de. eşşek kadar halimle, ben olsam ben de ağlarım. ağlamaya başlar çocuk, ne yapsın. anne çıkana kadar zırlamalıdır, işe de yarayacaktır zaten. en geç 60 saniye sonra anne ortaya çıkacak, "niye bıraktın elimi, niye ayrıldın yanımdan" diye fırça çekecek, çocuksa ilk defa anne azarlamasını bu kadar tatlı, sevgi dolu bulacaktır.
en nefret edilesi durumdur..teyzelerin yolda pazar arabalarını durdurup sizin dizinize çarpmalarını sağlayan ve hatta yolu işgal etme derecesinde pazarlık yapılması durumudur...
"kadınlardan korkulur" ve "kadınlar pazar sever" kanılarını kazanmama sebep olan olay. upuzun bir pazar baştan aşağı sıcağın tüm şiddetinde gezilir. ön izlemedir bu. sonra "a! şurada şöyleydi şu mal" denilip birkaç kere daha turlanır. böylece annenin eve alınacak şeyleri nasıl yaparım da ben bunları en ucuza getiririm çabasına imrenilir. bu olay hayatımıza düstur alınır. büyünür, o zamanlardaki gezilerimiz, anemizin yaptığı pazarlıklar, bütçenin zorlandığı o günlerdeki tasarruf çabası akla gelir, efkarlanılır, anneye sevgi artar, böyle bir melek için şükredilir.